İnfertilite

İnfertilite Nedir?
Bir çift herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmaksızın, bir yıl boyunca düzenli cinsel ilişkide bulunmalarına rağmen çocuk sahibi olamıyorsa, bu infertilite (kısırlık) olarak tanımlanır. İnfertilite çiftler arasında yaklaşık % 10-15 arasında görülmektedir. Biz bundan sonra kısırlıktan bahsederken infertilite terimini kullanacağız. İnfertilitenin nedenleri, normal üremenin nasıl oluştuğu bilindiği takdirde daha kolay anlaşılabilir:
İNSAN ÜREMESİ
Anatomi
Kadın üreme organları vagina, rahim, rahim kanalları ve yumurtalıklardır. Vagina kanal biçimindedir ve üst kısmı rahim kanalı ile birleşir. Rahim düz adaleden teşekkül etmiştir ve her adet ile dökülen rahim iç zarı ile döşenmiştir. Rahimden iki kanal çıkar ve bunların görevi döllenen yumurtanın rahim içine getirmektir. İki yumurtalıkta her ay bir yumurta gelişir ve yumurtlama zamanı bu yumurta karın boşluğuna atılır. Bu yumurta sperm ile rahim kanalının 1/3 dış bölümünde birleşerek gebelik mahsulünü meydana getirir. Eğer döllenme olmamışsa yumurta vücut tarafından emilir ve işi sona eren yumurtada hormon üretimi düşer ve dolayısıyla beslenemeyen rahim iç zarı adet kanaması ile dökülerek yeni bir hazırlanma dönemine girer. Menopoz döneminde tüm üreme organları küçülür ve rahim iç zarı da incelir.

KADIN ÜREME ORGANLARI ANATOMİSİ
İnsan üremesinin temel taşları olan kadın eşey hücresi (yumurta=oosit) ve erkek eşey hücresi (sperm), yeni bir canlı oluşturabilme potansiyeli kazanıncaya kadar bir çok gelişim evresinden geçer. Kadınlarda yumurtalık (over), erkeklerde ise testisler, eşey hücrelerine gelişim süresi boyunca ve tamamen olgun eşey hücrelerine de insan ömrü boyunca depo vazifesi görür.
Yumurtalık ve testisler eşey hücreleri için depo vazifesi görürken, bir yandan da çeşitli hormonlar salgılayarak bu hücrelerin yaşamının devam etmesini sağlar. Erkekte testosteron, kadında ise östrojen bu amaçla salgılanan en önemli hormonlardır. Bu hormonların salınımı beyindeki bazı merkezlerin kontrolü altındadır.
Eşey Hücrelerinin Gelişimi
Kadında yumurta yapımı anne karnında başlar. Bir kız çocuğu doğduğunda 2-3 milyon yumurtası vardır. Ergenlik çağında ise bu sayı 400 bine iner. Yumurta, yumurtalıklarda follikül adını verdiğimiz balonsu yapılar içerisinde depolanır.
Ergenlik dönemine kadar yumurtalar gelişimlerinin belirli bir döneminde istirahat halinde kalır. Ergenlik döneminin başlamasıyla birlikte, vücutta hormon salgılanması bir ritm kazanır. Bunun sonucu beynin hipotalamus adı verilen özel bölgesinden salınan GnRH (Gonadotropin salgılatıcı hormon), beyinde yer alan hipofiz bezinden FSH (Follikül uyarıcı hormon) ve LH (Luteinize edici hormon) salgılanmasını sağlar.
Follikül uyarıcı hormon, adından da anlaşılacağı gibi yumurtalıklarda eşey hücrelerinin bulunduğu follikülleri uyarır. Bunun sonucunda yumurta, gelişimini kaldığı yerden devam ettirerek sperm tarafından döllenebilecek olgunluğa ulaşır. FSH yumurtayı çevreleyen follikül hücrelerini de uyararak östrojen hormonunun salgılanmasını sağlar. Bu hormon yumurta gelişimi için temeldir. FSH hormonunun etkisiyle istirahat halindeyken çapı 1-2 mm olan follikülün çapı, 20-25 mm’ye ulaşır. Bu büyüklüğe ulaşan follikül çatlar ve yumurta serbestleşir. Bu olaya yumurtlama (ovulasyon) adı verilir. Adetleri düzenli yani 28-30 günde bir adet gören bir kadında yumurtlama yaklaşık olarak adetin 14-15. günlerine, başka bir deyişle tam ortasına rastlar.
Adet kanamasından hemen sonra, overdeki folliküllerden 5-10 tanesi FSH etkisiyle büyümeye başlar, ancak bunlardan sadece bir tanesi yeterince büyüyerek çatlar. Kısacası normalde her ay sadece bir yumurta döllenmeye hazır hale gelir. Yumurtalıklardaki folliküller menapoza yaklaştıkça sayı olarak azalır, hiç follikül kalmadığı dönem ise menapoz olarak kabul edilir.
Erkekte sperm oluşumu kadından farklı olarak ergenlik çağı ile birlikte başlar. Erkekte de, kadında olduğu gibi FSH ve LH hormonu salgılanır. Bu hormonlar testislere etki ederek sperm hücrelerinin yapılmasını ve olgunlaşmasını sağlar. FSH ve LH etkisiyle testislerden salgılanan Testosteron hormonu sperm hücre yapımı ve olgunlaşmasını sağlayan temel hormondur.
Döllenme (Fertilizasyon)
Yumurtlama ile birlikte serbestleşen yumurta, tüplerin kasılması ve yumurtalığa komşu kısmının hareketleri sayesinde tüp içine alınır. Cinsel ilişkiyi takiben sperm hücreleri vajinadan rahime ve oradanda tüplere geçer. Yumurta ve spermin birbiriyle kaynaşması anlamına gelen döllenme (fertilizasyon) tüplerde gerçekleşir. Sperm ve yumurta dişi üreme kanallarında dölleninceye kadar yaklaşık 24 saat canlı kalabilme yeteneğine sahiptir. Döllenmiş olan yumurta tüplerin ritmik kasılmaları ile 3-4 günlük bir sürede rahim içi boşluğa ulaşır. Bu 3-4 günlük sürede döllenen yumurtadaki hücre sayısı, bölünme ile artar ve rahim içi boşluğa ulaşıldığında embriyo (döllenmiş yumurta hücresi) yaklaşık 16 hücreye sahiptir. Blastosist, daha da gelişmiş embriyodur ve rahim içi boşluğuna yataklanmaya (implantasyon) hazırdır.
Yataklanma (İmplantasyon)
İmplantasyon, embriyonun rahim içi boşluğuna yerleşmesini ve yataklanmasını ifade eder. İmplantasyonun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için rahim içini döşeyen mukozal dokunun (endometrium), implantasyona hazır olması gereklidir. Sağlıklı bir şekilde rahim içi boşluğuna yerleşen embriyo, gelişimini devam ettirerek ileride fetusu oluşturacaktır.
İnfertilite Nedenleri
İnfertilitede problem erkekten, kadından yada her ikisinden de kaynaklanabilir. Bu nedenle kısırlık teşhis ve tedavisinde erkek ve kadının birlikte muayenesi ve tanısal testlerin, her ikisinden de istenmesi en önemli ilkelerden birisidir.
İnfertilite yaklaşık %40 kadın, %40 ise erkek kaynaklıdır. Yüzde 20 vakada ise sebep açıklanamaz.
Erkek infertilitesi nedenleri
Düşük sperm sayısı; erkek semeninin her mililitresinde 20 milyondan az sperm olmasıdır.
Kötü sperm hareketi; spermler, yumurtaya ulaşmak için rahmin içerisinden yüzerek geçememesidir.
Bozuk şekil ‘morfoloji’; her bir spermin yumurtanın dış yüzeyini delip girememesidir.
Sperm üretiminin olmaması; testiküler yetmezlik nedeniyle veya spermin komple yokluğu (tıkanıklık) nedeniyle semende sperm bulunmamasıdır.
Buraya kadarki bozuklukların sebepleri şunlar olabilir:
Testis enfeksiyonları
Testis tümörleri
Varikosel (testis damarlarının genişlemesi)
Genetik anomaliler
Hormonal bozukluklar
İmmunolojik nedenler; sperm hücrelerine karşı oluşan ve onları ortadan kaldıran antikor adını verdiğimiz maddelerin varlığından dolayıdır.
Psikolojik nedenler
Cinsel birleşme zorlukları; bunlar sertleşme veya boşalma güçlükleridir.
Kadın infertilitesi nedenleri
Hormonal bozukluklar
Hasarlı veya tıkalı tüpler
Rahimle ilgili yapısal problemler
Endometriyozis
Polikistik Over Hastalığı
İmmunolojik nedenler; kadında sperm hücrelerini ortadan kaldıran antikor adını verdiğimiz zararlı maddelerin salınmasıdır
Genetik bozukluklar
Psikolojik nedenler
İNFERTİLİTE ARAŞTIRMASINDA YAPILAN TETKİKLER
Korunmaksızın, eşinizle birlikteliğinizin ilk yılı bitmiş olmasına rağmen henüz gebe kalamamışsanız (bu, hayatınızın herhengi bir döneminde kendiliğinden gebe kalamayacağınızı garantilemez) durumu açıklığa kavuşturmak için doktorunuza başvurmanız yerinde olacaktır.Eğer 30 lu yaşlarda iseniz spontan gebeliği en fazla 5-6 ay kadar beklemeli ve daha sonra doktorunuza başvurmalısınız.Eğer 40 lı yaşlarda iseniz henüz tamamen geç kalmış olmamak için hiç vakit kaybetmeden doktorunuza ulaşınız.
İnfertilite nedeniyle başvuran çiftlerde ilk adım dikkatli bir öyküdür. Öncelikle doktorunuz sizinle tıbbi özgeçmişinizi, alışkanlıklarınızı, mesleki koşullarınızı sorgulayacağı bir görüşme yapar. Bu görüşmede ayrıntılı bir şekilde olası infertilite nedenleri sorgulanır. Adet düzeni, adetlerin sancılı geçip geçmediği, cinsel ilişki sırasında ağrı, akıntı vb jinekolojik yakınmalar araştırılır. Ayrıca diğer endokrin hastalıklara yönelik öykü alınır. Geçmişte geçirdiğiniz hastalıklar, ameliyatlar ve kullandığınız ilaçlar kaydedilir. Sigara, alkol vb alışkanlıklarınız sorgulanır.
Daha sonra kadın ve erkek sistemik muayenesi yapılır. Jinekolojik muayenede, kadın dış genital organların muayenesinin yanı sıra, vajinal ultrason ile uterus (rahim) ve overler (yumurtalıklar) değerlendirilir; smear alınır. Uterus iç dokusu (endometrium) ve over ölçümleri yapılır.
Tüm bu işlemlerden sonra doktorunuz size bir algoritma tanımlar. İnfertilite algoritması (akış şeması) her çiftin kendine özeldir. Ancak bazı genel işlemler değişen sırayla takip edilir.
İnfertilite şikayeti ile doktora çiftler mutlaka birlikte başvurmalıdırlar.
KADIN İÇİN:
Histerosalpingografi (HSG:ilaçlı rahim ve tüp filmi) Daha önce de belirttiğimiz gibi erkekte yeterli sperm olması, kadında yumurtlama olması gebelik oluşumu için yeterli değildir. Overden salgılanan oosit Fallop tüpünün fimbriyaları (“saçakları”) tarafından alınmalı ve tüpün içine gönderilmelidir. Burada da oosit hücresi spermlerle karşılaşmalı ve döllenme gerçekleştikten sonra döllenen zigot tüpteki yolculuğuna devam etmeli ve endometriumda kendine uygun bir yer bularak implante olmalıdır
Bu yüzden serviksten endometriuma endometriumdan da Fallop tüplerine, Fallop tüplerinden karın boşluğuna uzanan yol tümüyle açık olmalıdır. İşte histerosalpingografi (“ilaçlı tüp filmi”) bu yolu değerlendiren önemli bir incelemedir ve infertilite değerlendirmesinin ilk basamağında yapılmalıdır. Fallop tüplerinin açık olup olmadığının yanında, uterus boşluğu yapısı hakkında da bilgi veren HSG, uterusta septum, unikorn ya da bikorn uterus, Asherman sendromu gibi durumlar hakkında detaylı bilgi verebilir.
Histerosalpingografi adetin tümüyle bitmesinin hemen sonrasında yapılan bir incelemedir
Vajinal ultrason
Adetin 2- 3. günü FSH, LH, TSH, PRL, E2
Adetin 19. ve 21. günü Progesteron
Laparoskopi: hasta uyutulduktan sonra, göbekten ışıklı bir alet sokularak karın içinde genital organların incelenmesidir. Önemli bir araştırma metodudur. Laparoskopi sadece tanı amacıyla yapılmaz, şayet bir patoloji varsa aynı anda o patolojinin tedavisi de yapılmalıdır
ERKEK İÇİN:
Spermiyogram (semen analizi)
Kruger testi:
Spermiyogram incelemesinden gerçeğe en yakın sonuçların alınabilmesi için bazı özel koşulların yerine gelmesi gerekir
Spermiyogram, erkekte spremiogram, 3-5 günlük cinsel perhizden sonra yapılmalıdır. Daha önce yapılırsa sperm sayısı az, daha sonra yapılırsa da ölü sperm sayısı çok olarak ortaya çıkar. yaklaşık 72 saat ilişkide bulunulmamalı bu süre ne az ne de daha fazla olmamalı. Numune tercihen laboratuarda alınmalı eğer evde alınmışsa en az iki saat içinde laboratuara ulaştırılmalıdır. Tercihen mastürbasyon yoluyla alınır, ayrıca cinsel ilişkide boşalma veya özel bir prezervatif içine boşalmayla elde edilen meni numunesi özel cam kaplar içinde muhafaza edilmeli.
Normal spermiyogram değerleri
· Meni hacmi:1,5-5,0 ml
· Sperm sayısı:>20 milyon/ml
· Canlı sperm sayısı:>%60
· Hareketlilik:birinci saatte %50 yada daha fazla ileri hareketli , %25 yada daha fazla hızlı hareketli
· Morfoloji(yapı):>%60 normal sperm
· pH:7.0-8.0
· Lökosit(beyaz kan hücresi):<1milyon/ml
· Kan hücreleri olmamalı
· 5-25 dk’da likefiye olmalı
Bu tetkikler tamamlandıktan sonra toplu olarak değerlendirilir ve sorun yoksa bir sonraki adıma geçilir. Sorun varsa işlemler bu aşamada genişletilerek gerekli konsültasyonlarla ileri tetkiklere geçilir
Daha sonra kadın infertilite faktörlerini değerlendirmeye yönelik HSG, gereğinde Histeroskopi veya Laparoskopi ile kadın genital sisteminin ileri değerlendirmesine geçilir.
Tüm araştırma tamamlandıktan sonra çiftin ihtiyacı olan infertilite tedavi metodu kararlaştırılarak buna yönelik tedavi planlanır.
İNFERTİLİTENİN TEDAVİ SEÇENEKLERİ
En uygun tedavi seçeneğine inceleme sonucunda karar verilecektir. Tanıya göre en sık uygulanan tedaviler hormonal yoldan yumurtlama uyarılması, cerrahi müdahaleler ya da üremeye yardımcı tekniklerdir.
Yumurtlamanın Uyarılması
Değişik iç salgı bezlerinden salgılanan hormonlar kadın yumurtlamasını kontrol altında tutar. Bu salgı bezlerinden ikisi çok önemli olup hipofiz ve hipotalamustur. Bu iki bez yumurta geliştirici hormon (FSH) ile yumurta çatlatıcı hormonun (LH) üretim ve salınımını idare eder. Bu iki hormon yumurtlama olayında anahtar rol görürler.
Hipofiz ya da hipotalamus ile ilgili hastalıklar, ya da iki bezin birbiri ile olan iletişimsizliği yumurtlama bozukluklarına neden olur. Yumurtlama uyarılması (Ovulation induction) değişik ilaçlarla bu hormonal dengesizliğin ortadan kaldırılarak tekrar yumurtlamanın sağlanmasını amaçlar.
Yumurtalıklarda tamamen yumurtaların tükenmesi durumunda ilaçlarla tedavi imkansız olur. Bu durumda ancak başkasının yumurtası ile döllenme sonucu hamile kalınabilir.
IVF ve Diğer Yardımcı teknikler
Kısaca tüp bebek olarak bilinen bir çok yardımcı teknik mevcuttur. Bunlar suni döllenme, IVF (In Vitro Fertilization), GIFT (Gamete Intra-Fallopian Transfer), ZIFT (Zygote Intra-Fallopian Transfer) and ICSI (Intracytoplasmic Sperm Injection) dir.
Öncelikle yumurtalıklar gonadotropinler denilen ilaçlarla aşırı şekilde uyarılır. Amaç aynı anda birçok yumurta elde edebilmektir. Böylece yumurtalıklardan ince bir iğne yardımıyla yumurtalar toplanır. Bundan sonra döllenme şekline ve döllenmenin oluştuğu yere göre değişik isimler altında suni döllenme sağlanmaya çalışılır. Döllenen yumurta çoğalmaya başladıktan sonra anne rahmine yerleştirilir
Tedavi Sonuçları..
İnfertilite tedavisinin başarı şansı şu etkenlere bağlıdır.
Tedavi öncesi infertilite süresi,
Tedavi sırasında kadının yaşı ( üreme potansiyeli 35 yaşından sonra azalmaya başlar. 40 ından sonra çok hızla azalır.),
Erkekte ilave bir nedenin olması.
Basit hormonal dengesizliğine bağlı yumurtlama bozukluğu olan kadınların %80’i bir kaç aylık tedaviden sonra hamile kalacaktır.Yardımcı üreme teknikleri ile hamilelik şansı son yıllarda hızla artmıştır.
Birçok merkezde 40 yaşın altında olan ve eşinde yeterli sperm olan bir kadın için her tedavi başına IVF ile hamile kalma şansı %25 civarındadır. .
Bir tedavinin başarısını değerlendirirken üreme potansiyeli açısından normal bir çiftin bile her adet döneminde hamile kalma şansının %25 civarında olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Düzenli, korumasız ilişki sonucunda normal çiftlerin %80 ni ilk yıl sonunda hamile kalır.
ASİSTE ÜREME TEKNOLOJİLERİ (ART)
(YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİ)
Çocuk sahibi olamayan çiftlerin birçoğu bu sorunu hormon tedavisi, ameliyat yada yapay döllenme gibi yöntemlerle giderirken bazılarında, yapılan yumurta ve/veya sperm sayısının artırılması yada yumurtalarla spermin bir araya getirilmesi için düzenlenen daha ileri, özel tıbbi tekniklere başvurulması gerekir. Bunlar asiste üreme teknolojileri (ART) olarak adlandırılmaktadır.
Gerçekten de bu teknolojiye ihtiyaç duyan çiftlerin sayısı çok sınırlıdır ama gerçekten ihtiyaç duyanlarda elde edilen başarı oranı, söz konusu teknolojinin ilk kullanıldığı, 1970’li yılların sonlarından bu yana, giderek artmıştır. ART yönteminin kullanılmasıyla, çocuğu olmayan (infertil) çiftlerden bazılarındaki gebelik şansı, normal çiftlerdekine yaklaşmaktadır (herhangi bir ay için %25). ART uygulamalarında her yumurta alınması başına isabet eden gebelik oranı, %18- 28 arasında değişmektedir. Bazı çiftlerde döllenme elde edilmeden önce tedavi altında birkaç defa girişimde bulunulması gerekebilir ama bunun, herhangi bir fertilite sorunu olmayan, normal çiftlerde bile böyle olduğu unutulmamalıdır. Uygulanacak herhangi bir ART tekniğinin başarı oranları konusunda doktorunuz size daha fazla bilgi verecektir.
İN VİTRO FERTİLİZASYON(TÜP BEBEK) KİME UYGULANMALIDIR?
İn vitro fertilizasyon yöntemlerinin çiftlere yönelik kullanılma nedenleri
· Tüplerin tıkanıklığı ve karın içi yapışıklıklar (%35)
· Erkek faktörü (%35)
· Ovulasyon (yumurtlama) bozukluğu (%15)
· Açıklanamayan infertilite (kısırlık) (%10)
· Ender görülen nedenler (%5)
İn vitro fertilizasyon yöntemlerinin uygulanma kuralları:
1. Çift mutlak evli olmalıdır
2. Çift mutlak evlilik cüzdanını (fotokopisini) belgelemelidir.
3. Çift mutlak İVF konseyince alınan karar sonrasında işlemlere başlar.
4. Çift mutlak rıza belgesi imzalamalıdır (bilgilendirme sonrasında).
5. Yumurtlama tedavileri GATA’da izlenir.
6. Yumurta ve sperm laboratuar dışına çıkarılamaz.
7. Yalnızca çifte ait yumurta spermler kullanılabilir, hücre bağışı yapılamaz.
8. Kaç embryo transfer edileceğine doktorlar karar verir:
9. Hangi embryonun transfer edileceğine doktorlar karar verir.

Fazla sayıda ve dondurulmuş embryolar laboratuar dışına çıkarılamaz
İn vitro fertilizasyon nedeniyle gelişebilecek komplikasyonlar:
Kadında:
· Yumurtalıkların aşırı uyarılması, karında sıvı toplanması ve yumurtalıkların büyümesiyle belirginleşir.
· Erken tanınması gerekir.
· Yumurtalar toplanırken kanama ve sonrasında infeksiyon gelişebilir.
· Embryoların transferi sonrasında infeksiyon gelişebilir.
Erkekte:
· Yalnızca testisten sperm toplanarak işlem uygulanan olgularda testis içine kanama veya infeksiyon gözlenebilir.
Gebelikte:
· Düşük riski normale oranla fazladır.
· Erken doğum, ölü doğum riski normale oranla fazla değildir.
· Anormal bebek gelişimi riski -tartışmalı olmakla birlikte- biraz artmıştır.
· GATA ‘da çoğul gebelik oranları %20 dir.
· Dış gebelik gelişimi olabilir.
YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİ
Aşılama
Aşılama, eşin rahmine girmeyen yeterli sayıdaki sağılıklı spermin doğrudan fallop kanallarına yerleştirilmesidir. Bu enjeksiyondan önce sperm laboratuarda en fazla döllenme yeteneğine sahip olması için hazırlanır. Aşılama çok düşük sayıda sperm üretildiğinde yada sağlıklı sperm sayısı azalmış olduğundan uygulanır. Çok şiddetli erkek infertilitesinde aynı teknik, donör (bir vericiden alınan sperm) sperm ile uygulanabilir. Dünya genelinde donör spermi ile aşılama yapılmış yaklaşık 1 milyon çocuk bulunduğu tahmin edilmektedir. Son yıllarda bu teknikle her yıl 20 bin 40 bin arasında doğum olmaktadır. Bununla birlikte son yıllarda mikroenjeksiyon olarak bilinen yeni teknikler erkek infertilitesinde daha fazla tercih edilmektedir.
IVF (tüp bebek)
Son birkaç yıldır erkek infertilitesi tedavisinde IVF (tüp bebek) gibi yardımcı üreme teknikleri kullanılmaktadır. Aşılmada olduğu gibi IVF ve benzer tekniklerde sperm, laboratuar koşullarında uygun şekilde hazırlanarak, yumurtalar en yüksek kalitede hareketli spermlerle karşılaştırılır. IVF yalnızca kalitesi nispeten iyi ve yeterince hareketli sperm olduğunda uygulanabilir.
Mikroenjeksiyon teknikleri
ICSI (intra sitoplazmik sperm enjeksiyonu) gibi mikroenjeksiyon teknikleri tek bir spermin laboratuar koşullarında bir yumurtanın içine enjekte edilmesi temeline dayanır. Çok az sayıda ve/veya döllenme yeteneği zayıf sperm olduğunda kullanılır. Bu teknikler spermin yumurtanın içine girmesini kolaylaştırma amacını taşır ve döllenme mikroskop altında yapılır.
Yardımcı döllenme teknikleri sperm hücrelerinin yumurtayı dölleyemediği veya laboratuvarda sıradan in vitro inseminasyon için yeterli spermin olmadığı çiftler için geliştirilmiş bir yöntemdir.
İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu, diğer bir deyişle ICSI, embryologlarca şekli ve hareketine (morfoloji) bakılarak seçilen tek bir spermatozoanın yumurtanın merkezine enjekte edilmesidir. Bu, erkek faktör infertilite tedavisi ve daha önceki IVF teşebbüslerinde döllenememe başarısızlığıyla karşılaşan çiftler için en başarılı yardımcı döllenme tekniği ve tedavisidir.
IVF -ICSI programı 4 basamaktan oluşur :
1. Yumurtalıklarda Yumurta Gelişimi
2. Yumurtaların Toplanması
3. Yumurtaların Döllenmesi Ve Embriyo Gelişimi
4. Embriyonun Rahim İçine Yerleştirilmesi
1. Yumurta Geliştirilmesi:
Yumurtalıklardaki yumurtaların gelişimi için klomifen sitrat, insan menopozal gonodotropini (humegon – pergonal ), saf fsh ( metrodin – follegon ), buserelin ( supracur – suprafact – lucrin ), recombinant ganodotropinler, koryonik gonodropinler gibi hormon preparatları tek veya kombine şekilde kullanılır. Ivf`de bu ilaçların kullanılmasının nedeni daha çok yumurta ve embriyo elde ederek gebelik şansını arttırmaktır.
Bu hormonal ilaçlar düzenli ovulasyonu (yumurtlaması) olmayan kadınlarda 20 yıldır kullanılmaktadır. Bu ilaç kullanımıyla doğum defektlerinde,doğumsal anomaliler veya spontan düşük sıklığında bir artış görülmemiştir.
Enjeksiyonla bu uyarıcı ilaçların kullanımını takiben zamanlama ve yumurtaların olgunlaşmasını takip etmek için 2. Bir ilaç verilir. Bu tedavi olmazsa zamanlama ve yumurtaların olgunlaşmasını tayin etmek oldukça güç olur. Uyarıcı ilaçlar genellikle adetinizin 3. Günü veya burun spreyi-cilt altı iğne kullanımının 14. Günü başlar ve yumurta gelişimine bağlı olarak 8 -10 gün sürebilir.
Yumurtalıklarda yumurta büyümesini izlemek için ultrasonografik görüntüleme kullanılır. USG’ye genellikle siklusun 3. Gününde başlanır ve ağrısızdır. Yumurtanın gelişimini göstermede ve erken gebelikle ultrasound kullanımının zarar verici bir etkisi yoktur. Size USG yapılan her gün kan testi de yapılacaktır.
2. Yumurta Toplama İşlemi :
Yumurta toplanması transvaginal USG (ultrason) eşliğinde gelişen yumurta keseciklerinin (folikül) bir iğne aracılığı ile delinip, yumurtanın içinde bulunduğu sıvı ile aspire edilerek (emilerek) alınmasıdır.
3. Yumurta Kültürü Ve Döllenme :
Önce laboratuarda yumurtalar toplanır, özel besi yerleri içine yerleştirilir ve yaklaşık 2 -3 saat burada kalmasına izin verilir. Aynı gün mastürbasyon veya testisten doku örneği alınması yoluyla elde edilen sperm steril kaba konup laboratuara taşınır, yıkanır ve inkübe edilir (saklanır)
Embriyoların sizin rahminize yerleştirilmesi için 3 ila 6 gün sonra merkezimize gelmeniz gereklidir.
4. Embriyo Transferi:
Yumurta toplamasından 72 – 144 saat (3 ila 6 gün) sonra embriyolar rahim içine, rahim ağzından sokulacak ince bir kateter (borucuk) ile transfer edilir. Embriyo yerleştirme prosedürü çok basittir ve uyuşturma gerektirmez. Embriyolar rahme yerleştirildikten sonra 2-4 saat dinlenilir.ilk 24-48 saatte aktiviteleriniz kısıtlı olmalıdır, bundan sonra normal aktivitelere başlayabilirsiniz.
Eğer tedavi siklusu başarısız olursa yeni bir siklusa başlamak için 3-4 ay beklenmelidir. Bu durum gebelik oluşuncaya kadar veya 6 tam tedavi siklusuna ulaşana kadar sürebilir.
Yumurta toplanması ile iyi sonuç elde edilmesinde, yumurtaların normal gelişimi ve olgunlaşmasının gözlenmesi ve yumurtalıkların cevabının tam olması tartışmasız çok önemlidir.
Hastanemizin yardımla üreme teknikleri merkezi embriyoloji birimi dünya standartlarındaki başarı oranlarıyla ülkemizin önde yer alan merkezleri arasındadır.
GIFT
GIFT,gametlerin (yumurta veya sperm) fallop tüplerine transferi anlamına gelmektedir. Gamet,dişi veya erkeğin üreme hücresidir (yumurta veya sperm). GIFT sırasında sperm ve yumurta bir araya getirilir ve fallop tüplerinden birine veya her ikisine transfer edilir.
Döllenme fallop tüplerinde doğal üremedeki seyrini izler. GIFT’ te tedavi basamakları tüp bebek tedavisi gibi yumurtalıkları uyarmakla başlar. Tüp bebekte elde edilen embriyolar 2-3 gün sonra rahime transfer edilir. GIFT’ te ise sperm ve yumurtalar fallop tüplerine nakledilir. GIFT için en uygun adaylar, normal, sağlıklı fallop tüplerine sahip kadınlardır. Ayrıca açıklanamayan kısırlık, hafif endometriozis, erkek faktörü, rahim boynuna bağlı veya immünolojik nedenli kısırlıklarda çiftler GIFT işlemi için aday olabilirler. GIFT işlemi sırasında fallop tüplerine yerleştirilmeyen ekstra yumurta ve spermler vücut dışında döllenebilir ve sonraki bir tarihte transfer edilmek üzere dondurulabilir.
GIFT ’te genellikle iki yumurta nakledilir. 35 yaşını geçen kadınlarda çoğul gebelik ihtimalini arttırmaksızın nakledilen yumurta sayısı arttırılabilir. Gametler yalnızca fallop tüplerinin sağlıklı göründüğü durumlarda transfer edilebilir. Doktorunuz, tüplerin sağlıksız olduğunu belirtmiş ise GIFT yerine Tüp bebek yöntemi tavsiye edilebilir. Bu nedenle GIFT işlemi Tüp bebek imkanı olan merkezlerde yapılmalıdır.
GIFT ve tüp bebeğin karşılaştırılması
GIFT ve Tüp bebek arasında bir çok farklılık vardır. En önemlisi,GIFT için sağlıklı fallop tüplerine gereksinim varken, tüp bebek, hastalıklı tüplerde veya fallop tüplerinin olmadığı durumlarda da uygulanabilir. GIFT ’te gamet nakli laparoskopik (kapalı ameliyat ile) olarak yapılır. Gametleri, fallop tüplerine laparoskopi olmaksızın transfer etmek için yeni GIFT teknikleri araştırma aşamasındadır.
Tüp bebek yönteminde döllenen yumurtalar vaginal yoldan rahime transfer edilir ve laparoskopi gerekmez. GIFT yönteminde döllenme kesin değildir. Tüp bebek ile döllenme, laboratuar koşullarında gerçekleştiği için kesinleştirmek mümkündür. Bu da genellikle erkek nedenli veya teşhis edilemeyen kısırlık durumlarında önemlidir.
Tüp bebek / GIFT’in varyasyonları
Yardımcı üreme tekniklerini araştırırken ZIFT, PROST ve TET gibi işlem isimleri ile karşılaşabilirsiniz. Bu teknikler GIFT ’den ayrılırlar. GIFT ’te fallop tüplerinde gerçekleşen döllenme, yukarıda adı geçen işlemlerde laboratuar ortamında gerçekleşir. Kısırlık erkek faktörü kaynaklı ise (örneğin spermin yumurtaya girememesi gibi) döllenmenin tespit edilmesi yararlıdır.
Bu işlemler Tüp bebek ’den farklıdır, çünkü döllenmiş yumurta rahim yerine fallop tüplerine nakledilir. Zigot İntrafallopian Transfer (ZIFT) diğer bir ismi de PROST,yani pronuclear stage transfer’dir. Zigot hücre bölünmesine girmemiş döllenmiş yumurtaya verilen isimdir. ZIFT yönteminde yumurtalar transvaginal ultrason aspirasyonu yoluyla alınır ve bir laboratuar kabında döllenir. Ertesi gün döllenen yumurtaların hücre bölünme evreleri başlamadan fallop tüplerine nakledilir. Tubal Embriyo Transfer (TET),daha gelişmiş embriyoların naklidir. TET ’de 4-8 arası hücre evresine ulaşan döllenmiş yumurta fallop tüplerine nakledilir. Bu işlem döllenmenin yaklaşık 24 saat sonrasında gerçekleştirilir.
GIFT yerine TET veya ZIFT tercih edilmesinin bir nedeni de, spermin yumurtayı dölleyip dölleyemeyeceğinin belirlenmesidir. Tüp bebek yerine TET veya ZIFT kullanılmasının tercihi ise bir merkezin aldığı sonuçlara ve deneyimlerine bağlıdır. Kadının yumurta kalitesinin kötü olduğu durumlarda, döllenme ihtimali riske atılarak ZIFT yöntemi tercih edilebilir. Daha önce başarısız bir GIFT deneyimi geçirmiş hastalar ZIFT veya TET yönteminden yararlanabilirler. Ek süreçler nedeniyle ZIFT veya TET, Tüp bebek veya GIFT ’e oranla daha pahalıya malolabilir .
Blastosist transferi nedir:
Döllenen yumurta bölünerek 2. günde 2-4 hücreli hale gelir ve klasik tüp bebek uygulamalarında bu evredeki embryo anne rahmine transfer edilir. Doğal yollardan elde edilen gebeliklerde ise embriyo rahme 5. günde blastosist adı verilen çok hücreli evrede ulaşır. Bu evredeki embryonun rahme tutunabilme şansı daha yüksektir. Günümüzde geliştirilen özel besi yerleri ile embryoları blastosist dönemine kadar geliştirmek mümkündür. Gelişmiş merkezlerde uygulanan blastosist transferi ile gebelik oranlarının yükseldiği gösterilmiştir.
Dünyada ilk kez Singapur’da uygulanmaya başlanan ardışık transfer uygulamasında ise anne adayına ikinci günde yapılan embryo transferinin ardından kalan embryolar özel besi yerleri içinde geliştirilmeye devam edilir ve blastosist evresine gelen embryo elde edilebilirse 6. günde bir embryo transferi daha yapılır. Ardışık transfer ile gebelik oranları anlamlı olarak yükselmekte ve blastosist transferi ile elde edilen gebeliklerde düşük oranı çok azalmaktadır.
Epididim ve testislerden elde edilen sperm ile mikroenjeksiyon
Boşalma sırasında spermin geçişini engelleyen doğumsal anomalileri olan erkeklerde, mikro cerrahi ile sperm doğrudan testislerden yada sperm kanallarından alınır.
Mikro cerrahi ile sperm aspirasyonu (MESA)
Testiste normal yada normale yakın sperm üretimi olduğu halde kanallar tıkalı yada yok ise sperm kanallarından ince iğnelerle mikroskop altında sperm alınmasıdır. Bu hastalardan mikro cerrahi ile sperm elde edilir. MESA işlemi lokal anestezi (bölgesel uyuşturma) altında uygulanır ve erkek cinsel sağlığına olumsuz bir etkisi yoktur.
Testiküler sperm ekstraksiyonu(TESE)
Sperm kanallarında sperm bulunmadığı yada sperm kanallarının olmadığı durumlarda sperm testisten alınan bir parça (biyopsi) ile elde edilir. Lokal anestezi altında uygulanan bu işlem ile testisin farklı bölgelerinden küçük doku parçaları alınır. Bu parçalardan özel yöntemler ile ayrıştırılarak elde edilen sperm hücreleri ile mikroenjeksiyon işlemi gerçekleştirilir. Bu işlemin erkek cinsel sağlığına olumsuz bir etkisi yoktur. TESE işlemi menisinde hiç spermi olmayan vakalar dışında menisinde hiç normal yapıda veya canlı spermi olmayan vakaların tedavisinde de uygulanabilir .
Perkütan sperm aspirasyonu(PESA)
genişlemiş olan tıkalı kanala yada testis dokusuna cilt üzerinden bir iğne ile girerek sperm toplanmasıdır.
Assisted Hatching
Assisted hatching, gebelik oranlarının (implantasyonun) yükselmesi için yapılan bir mikromaniplasyon metodudur. Burada, embriyolog yumurtanın en dış zarını (zona pellucida) mikroskop altında lazerle açarak bölünmüş embriyonun rahim duvarına tutunmadan önce çıkmasına olanak sağlar. Gebeliğin oluşumunda en önemli basamak gelişen embriyonun anne rahmine tutunmasıdır. Anne rahmine tutunmadan önce embriyonun etrafında bulunan zona adı verilen tabaka incelerek kaybolur ve hücreler dışarıya doğru tomurcuklanarak anne rahmine tutunur. Bu işleme yardımcı olabilmek amacı ile zona tabakasında bir pencere açılabilir. Mekanik veya asit gibi çeşitli kimyasallar kullanılarak yapılan bu işlem günümüzde embriyoya zarar vermeden lazer yardımı ile gerçekleştirilebilmektedir. Lazer yardımı ile açılan pencereden embriyo içine girilerek fragman adı verilen atıklar temizlenebilmekte ve genetik analiz için hücre örneği alınabilmektedir. Gösterilmiştir ki, assisted hatching implantasyon etkinliğini artırarak sonuçta daha yüksek gebelik oranı olur.

Cinsel Hastalıklar

CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR (CYBH)

Nedir?

Cinsel yolla bulasan hastalıklar, iki insan arasında oluşan cinsel nitelikli yakın temasla bulaşan mikrobik (bakteri, virüs, parazitlere bağlı) hastalıklardır. Eskiden zührevi hastalıklar olarak anılan bu hastalıkların bir kısmı yanlızca genital bölgede belirtilere neden olurken (kadında vajinal akıntı, erkekte üretradan akıntı, her iki cinste genital bölgede ülser vb), diğer bir kısmı tüm vücudu etkileyen genel belirtilere neden olurlar (frengi, Hepatit B ve AIDS vb).

Bu hastalıkların bir kısmı için en önemli bulaşma yolu cinsel temas iken (genital siğil, herpes simpleks, vajinit gibi), diğer bir kısım hastalıklar cinsel yolla bulaşmaya ek olarak kan yoluyla (AIDS ve Hepatit B’nin virüsü taşıyan kanın nakledilmesiyle bulaşması gibi, anneden bebeğine henüz doğmadan frengi bulaşması gibi) ve cinsel ilişki dışındaki yakın temasla da bulaşabilmektedir (anneden bebeğine doğum esnasında ya da doğum sonrasında emzirme ve bakım esnasında bulaşan genital siğil, herpes simpleks ve Hepatit B gibi, aile içinde günlük yaşam koşullarının paylaşılması sonucu bulaşan Hepatit B gibi).

Bu gruptaki hastalıkların bulaşması için heteroseksüel ilişki (kadın-erkek cinsel ilişkisi) koşul olmadığı gibi, bulaşma için gerçek cinsel ilişki olmaksızın enfeksiyonu taşıyan birinin genital bölgesiyle yakın temas bile hastalığı almak için yeterli olabilmektedir (genital siğil gibi). Cinsel yolla bulaşan hastalıklar tüm diğer bulaşıcı hastalıklar gibi bildirimi zorunlu hastalıklar grubunda yeralırlar.

Belirtileri Nelerdir?:

Erkeklerde

Sık idrara çıkma ve idrarda yanma, ağrı

Penisten idrar sonrası veya sürekli akıntı

Penis yüzeyinde ağrılı ülserler ve kasıklarda elle hissedilen sertlikler

Kadınlarda;

İdrara çıkmada ağrı ve yanma, sık idrara çıkma

Hazneden koyu renkli ve kötü kokulu akıntı

Her iki cinste ;

Cinsel birleşme sırasında ya da cinsel organlarda sürekli ağrı

Sık ölü doğumlar

Üreme organlarında siğiller

Üreme organlarında uçuğa benzer döküntüler, şiddetli ağrı

Makat veya perine (bacakların arasında kalan ve üreme organlarını örten kas dokusu) bölgesinde apseler

Düzenli aralıklarla tekrarlanan kanser taramaları (kadınlarda pap smear testi), erken teşhis için önemlidir.

Yine çok bulaşıcı olan ve ölüme yol açan Hepatit-B virüsüne karşı aşılanma önemlidir. Her iki cinste de akıntılara dikkat etmek ve görüldüğünde hekime başvurmak gerekir. Erkekte ve kadında koyu renkli ve kokulu akıntılar cinsel yolla bulaşan hastalıkların belirtisidir. Beyaz ve kaşıntılı akıntılar ya da sırf kaşıntı, mantarların belirtisidir.

Nasıl Korunmalı?

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunabilmek için, ne şekillerde bulaştıklarını ve güvenli cinselliğin ne olduğunu bilmek gerekir. Cinsel ilişki sırasında, erkeğin penisinin veya kadının salgısının (hazne sıvısının) diğer eşin ağzı, vajinası veya anüsüyle teması, bulaşmaya neden olabilir. Kucaklaşma, sarılıp yatma, öpüşme, masaj, elle okşama ve mastürbasyon güvenli yollardır. En güvenli yol vajinal (penis-hazne ilişkisi), anal (arkadan ilişki) ve oral (ağızla) cinsel ilişki sırasında kondom (prezervatif) kullanmaktır.

Penis vajina (hazne) ile temas ettiğinde, cinsel yolla bulaşan hastalıklar meniden vajina dokusuna veya vajina salgısından penisteki idrar deliğinin uç kısmına bulaşabilir. Vajinada veya peniste yara varsa, bulaşma kan ile vajina dokusuna veya penisteki idrar deliğinin uç kısmına olabilir. Penisten akan sıvı veya meni ağızla temas ettiğinde, cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma ihtimali vardır. Ağızda kanama veya yara varsa, bulaşma ihtimali artar. Aynı şekilde ağız, vajina salgısı ile temas ettiğinde de bulaşma olabilir. Ayrıca ağzın, cinsel organlar ve anüs çevresindeki deri ile temasında parazitler bulaşabilir.

Anal (arkadan) cinsel ilişkide, cinsel yolla bulaşan hastalıklar meniden anüs dokusuna veya anüs dokusundaki kandan penisteki idrar deliğinin uç kısmına geçebilir.

Frengi, Hepatit B ve HIV için diğer bir bulaşma şekli , kan yoluyla bulaşmadır. Hasta kişiden kan nakli, hastayla aynı iğnenin veya aynı traş bıçağının kullanılması mikrobun bulaşmasına neden olur. İyi temizlenmemiş manikür-pedikür araçları, diş ve kadın doğum muayenesi araçları da bulaşmaya yol açar.

Cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşma tehlikesi, eş sayısında artışla birlikte artar. Paralı cinsel ilişkiye girenler, korunmak için daima kondom (prezervatif) kullanmalı ve bulaşmaya yol açacak davranışlardan kaçınmalıdır.

Cinsel ilişki sırasında cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmayı sağlayacak tek yöntem kondom (prezervatif) kullanmaktır. Sperm öldürücü krem, köpük ve fitillerin (spermisitler) de bazı mikroplara karşı KISMEN koruyuculuğu vardır. Ancak bu maddeler tek başına korunmayı sağlamaz. Eğer spermisitler ve kondom birlikte kullanılırsa korunma oranı artar. Cinsel ilişkide bulunmamak da bir korunma yolu sayılır.

Frengi, Hepatit B ve HIV için, kanla bulaşma yoluna dikkat edilmeli ve gerek kuaför ve berber salonlarındaki araç gerecin, gerekse eczane ve sağlık kuruluşlarındaki hizmet amaçlı araç gerecin temizliğinden emin olunmalıdır.

Özellikle üreme organlarında meydana gelen yara, bere, sivilce ya da kaşıntıyla oluşan tahrişlerin hemen tedavi edilmesi, bulaşma tehlikesini azaltır.

Korunma yollarından bir diğeri, aşağıdaki belirtileri tanımak ve kişide ya da eşinde görüldüğü taktirde, derhal bir sağlık kuruluşun başvurmaktır.

CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIĞI OLANLARIN EŞLERİNİN DE MUTLAKA TEDAVİ EDİLMESİ GEREKİR.

AIDS

HIV

AIDS, (Acquired Immune Deficieny Syndrome) vücudun bağışıklık sistemini çökerten HIV (Human İmmunodeficency Virüs) virüsünün yol açtığı bir hastalık. Dünyada her gün yaklaşık 16 bin kişinin yakalandığı düşünülen AIDS, bağışıklık sistemini çökertmesi nedeniyle vücudu her türlü mikroba karşı dirençsiz bırakıyor.

HIV virüsü, uzun yıllar sessiz kalsa bile diğer hastalıkların oluşumunu hızlandırıp organizmayı sinsi sinsi yok ediyor. Zararsız hastalıklar bile bağışıklık sistemi hasar görmüş insanlarda ağır ve ölümcül durumlara neden olabiliyor

NASIL BULAŞIR?

AIDS üç yolla bulaşıyor. Cinsel ilişki, kan yoluyla ve anneden bebeğe. Bunların dışında AIDS’in bulaşması hemen hemen imkansız. AIDS’li kişi ile kucaklaşmak, el sıkışmak, kullandığı tabak, çatal, bardak gibi eşyaları kullanmak veya aynı sosyal ortamlarda bulunmak hatta aynı havuzu kullanmak bile hastalığın bulaşması için risk taşımıyor.

AIDS en çok cinsel ilişki yoluyla bulaşıyor. Cinsel ilişki sırasında cinsel organlarında ve makattaki zedelenmeler mikrobun vücuda girmesine neden oluyor. AIDS’in bulaşması için cinsel organların zedelenmiş olması da şart değil. En fazla risk altında olanlar ise kadınlar. Çünkü meni yüksek yoğunlukta mikrop içeriyor.

Kan ve kan ürünleri, organ ve doku nakli, tıraş bıçağı, diş fırçası ve enjektör paylaşımıyla bulaşıyor. Mikroptan arındırılmamış yani sterilize edilmemiş iğne, enjektör, makas, jilet hatta manikür-pedikür için kullanılan kesici aletler her zaman risk taşıyor. AIDS; kan ve cinsel temas dışında anneden bebeğe de bulaşabiliyor. Hamilelikte, doğum sırasında veya anne sütü ile bebeğe geçebiliyor.

AIDS’İN BELİRTİLERİ

Günler veya aylar süren ateş,

Gece terlemesi,

İştah azalması,

Uzun süreli yorgunluk hissi, % 10 dan fazla kilo kaybı,

Eklem yerlerinde ve kaslarda ağrı, Nedeni belirsiz , uzun süreli boğaz ağrısı,

Nedeni belirsiz lenf bezlerinin şişmesi (lenfadenopati),

Uzun süreli ishal,

Tekrarlayan enfeksiyonlar

KORUNMA YOLLARI:

Her türlü cinsel ilişkide prezervatif kullanın.

Cinsel partnerinizin geçmişinde böyle bir hastalık olmasa da korunun.

Unutmayın partneriniz doğru söylemiyor olabilir.

Ne olursa olsun başka biriyle ortak enjektör kullanmayın.

Kan verirken ya da alırken, dişçi koltuğunda ve kuaförde kullanacağınız aletlerin sterilizasyonundan emin olun.

Hamilelikten korunmak için prezervatiften başka yöntemler kullanıyor olsanız da AIDS’i düşünerek partnerinize prezertvatif kullanması için baskı yapın.

Başkasının özel aletlerini kullanmayın, kendi aletlerinizi kullandırtmayın .Eğer bu aletleri kullanmak veya kullandırmak zorunda kalırsanız bir daha kendiniz kullanmadan önce kolonya veya alkolle dezenfekte edin.

Evlenmeden önce AIDS testi yaptırın. Cinsel geçmişini bildiğiniz bir partnerle ‘tek eşli’ yaşamanız AIDS’ten korunmak için iyi bir yöntemdir, UNUTMAYIN.

AIDS’LE İLGİLİ BAZI SORULAR:

AIDS’i önleyecek bir aşı var mı?

Şu an için yok.

Öpüşmeyle bulaşır mı?

Kandaki ya da tükürükteki virüs başka birine ancak o kişinin ağzında kesik varsa geçebilir.

Sivrisinek sokması, ter, aksırık, gözyaşı, yiyecek, içecek, çatal, kaşık, bardak, yüzme havuzundan bulaşır mı?

Hayır.

AIDS’li kişiye dokunmak, el sıkışmak veya sarılmak tehlikeli mi?

Hayır. HIV, hapşırmak ve öksürmekle bulaşmaz. Köpek, kedi ve diğer hayvanlardan virüsü kapmazsınız.

Oral seksle HIV bulaşır mı?

Eğer enfekte sperm ya da vajinal sıvılar, cinsel ilişkideki diğer kişi tarafindan ağıza alınırsa risk yükselir. Ağızdaki ya da dudaklardaki küçük çatlaklar virüs için bir giriş yolu olabilir.

Daha çok erkekten kadına mı kadından erkeğe mi bulaşıyor?

Erkekten kadına bulaşma oranı, kadından erkeğe bulaşma oranından daha yüksek. Erkek, prezervatifsiz olarak boşaldığı zaman kadın, HIV taşıyabilen daha yüksek hacimdeki sperm sıvısına açık duruma gelir. Bu yüzden korunmasız sekste kadın daha büyük risk altında.

HIV virüsü dış ortamda yaşayabilir mi?

HIV, açık havaya maruz kaldığında uzun süre yaşayamaz. Dış ortamda ısı, kuruma, su, sabun ve deterjanlar nedeniyle tahrip olur. Spermdeki ve vajina salgısındaki HIV, dış ortamda birkaç saatte, kuru ortamda ise yarım saatte ölür. HIV kurumuş kanda da kısa zamanda ölür. Yine de dökülmüş kan, sperm ve diğer beden sıvıları küçük de olsa risk oluşturur. Bu yüzden riskli eşyaların, sulandırılmış çamaşır suyu ile veya bir kaç dakika kaynatılarak temizlenmesi gerekir.

Deri HIV’den nasıl arındırılır?

Su ve sabunla iyice yıkama ile HIV deriden uzaklaştırılabilir. Yıkandıktan sonra derinin alkol ile temizlenmesi gerekiyor. Yaralanma durumunda yara yeri, önce sabun ve su ile iyice yıkanmalı, ardından betadin gibi bir antiseptik ile temizlenmeli.

Kan vermek ya da almak güvenli mi?

Kan almak için steril malzeme kullanılan yerlerde kan verirseniz, HIV ile enfekte olmanız mümkün değil. Eğer kullanılan malzemelerden emin değilseniz kan vermeyin. HIV ile temas ettiğinizi düşünüyorsanız ve bir HIV testinden geçmediyseniz, kan vermeyin.

Diş tedavisinde risk var mı?

Eğer her iki hasta arasında aletler sterilize edilirse riskli değil.

AIDS testinde neye bakılır?

HIV vücuda girdiğinden itibaren, vücutta bununla savaşmak için özel antikorlar oluşur. Eliza diye bilinen testle kanda, hastalığa sebep olan mikroba karşı gelişmiş olan antikor olup olmadığına bakılır. Antikorların Eliza yöntemiyle ölçülebilecek düzeye ulaşması için 3 aylık bir süreye (pencere dönemi) ihtiyaç vardır. Bu nedenle test, bulaşma olduktan 3 ay sonra yapılmalıdır.

Test sonucu HIV(+) (HIV Pozitif) çıkarsa kişi kanında bu antikorları taşıyor demektir. Bu da kişinin AIDS virüsüyle karşılaştığı anlamına gelir. Ancak testin yalancı pozitif çıkma ihtimali de vardır. Kişinin HIV pozitif olduğunun seylenebilmesi için Westernblood testi denen doğrulama testinin de yapılıp sonucunun pozitif olması gerekir.

Eğer test (-) çıkarsa bu, kişinin AIDS virüsü taşımadığı anlamını taşımıyor. Emin olmak için üçüncü ayın sonunda tekrar test yaptırılır. Çünkü kan testi virüs vücuda girdikten 3 ay sonrasına kadar virüsü gösteremeyebilir. Üçüncü ay yapılan test yine (-) çıkarsa rahatlayabilirsiniz.

AIDS, Sağlık Bakanlığı’na bildirilmesi zorunlu bir hastalık. Ama bu bildirim isimle yapılmıyor. İsminizin baş harfleri ve doğum yılınız kullanılarak kodlanıyor. Bunun dışında tedavinizden sorumlu doktor ve ekibi dışında kimseye söylenmemesi gerekiyor.

GENİTAL KONDİLOMLAR

(GENİTAL SİĞİLLER):

Human papilloma virus (HPV) adı verilen virüsün cinsel temasla genital bölgeye yerleşmesi sonucu oluşan değişik sayı ve büyüklükte kitlelerdir. Virüs vücuda yerleştiğinde zaman tekrarlayıcı enfeksiyonlara ve yeni kitlelerin oluşmasına neden olur. Kadında erkeğe göre daha sık belirti verir. Kitleler mikroskopla tanınabilecek kadar ufak olabilecekleri gibi, çok sayıda kitlenin yanyana gelmesiyle adeta karnıbaharı andıran bir şekil alabilirler. HPV olağanüstü bulaşıcı bir virüstür ve gerçek cinsel birleşme olmaksızın yanlızca genital bölgelerin yakın teması ve hatta umumi tuvaletlerden bile bulaşabilir.

Kondilomların tedavisinde kitlelerin cerrahi yöntemle çıkarılması, koter yardımıyla yakılması ya da kriyoterapiyle dondurulması, ya da krem şeklindeki çeşitli ilaçlarla “eritilmesi” yöntemlerinden biri ya da birkaçı beraberce uygulanabilir. Burada amaç görünen lezyonların tümüyle ortadan kaldırılarak kitlelerin tekrar oluşma riskinin ve bulaştırıcılığın azaltılmasıdır. Ancak ne kadar iyi uygulanırsa uygulansın hiç bir tedavi yöntemi virüsü vücuttan tam olarak uzaklaştırmada etkili değildir.

Kondilomlara bağlı ortaya çıkan estetik problemler dışında HPV’nin en önemli özelliği virüsün bazı alt tiplerinin kanserojen (kanser yapıcı) özellikler taşımasıdır. Kanserojen özelliği olan alt tipler genellikle kondilom yapmadan sessiz bir şekilde vücuda girerler ve hücrelerde kanserojen etkilerini başlatırlar. Bu virüsleri taşıyan erkeklerde penis kanseri oluşma riski, kadınlarda da serviks (rahim ağzı) kanseri oluşma riski artmıştır.

En sık enfeksiyon yapan alt tipler kanserojen etkileri olmayan ve daha çok kitle oluşumu şeklinde belirti veren 6 ve 11 tipleri olmasına karşın HPV tanısı konmuş bir bireyde diğer alt tiplerin de sessiz bir şekilde bulunma riski yüksektir. Bu yüzden bu enfeksiyonu taşıyan erkeklerin üroloji uzmanlarının tavsiyesine göre hareket etmelerini, kadınların ise yıllık pap-smear incelemesine ek olarak serviksin mikroskop altında incelenmesine olanak veren kolposkopik incelemeden de geçmelerini uygun buluyoruz.

GONORE (BEL SOĞUKLUĞU)

Erkekler ve kadınları etkileyebilen N. Gonorrhea adlı mikropla oluşan enfeksiyondur. Erkeklerde idrar yollarında, makat içinde veya ağız içinde iltihabi belirtiler olabilir. Peniste akıntı, ağrılı idrar, ilerlemiş durumda testislerde şişlik ve kısırlık yapabilir. Erkeklerde hastalık bazen hiçbir belirti olmadan seyreder.

Kadınlarda vajinal akıntı, kasıklarda ağrı, idrarda yanma, düzensiz kanama yapabilir. Enfeksiyon ilerlediğinde üst üreme organlarını etkileyebilir. Tedavi edilmediği durumlarda mikrobun kana karışmasıyla eklemleri kalbi ve beyni etkileyebilir. Gebelik sırasında anne karnındaki bebeği etkileyerek hastalıklara neden olabilir. Doğum sırasında bebeklerin gözüne bulaşarak körlüğe neden olabilir. Bu tip enfeksiyonu engellemek için doğduğu anda bebeklerin gözüne antibiyotik damlatılmaktadır. Erişkinlerin tedavisinde çeşitli antibiyotiklerin kullanılmasıyla başarılı sonuçlar alınmaktadır

SARILIK

Hepatit – B:

Hepatit (Sarılık), herhangi bir nedenle karaciğerin iltihaplanmasıdır.

Hepatit B Enfeksiyonu:

Bulaşma yolları:

1. Hastalığı taşıyan kişinin (taşıyıcı) kanı, spermi, vajinal sıvıları veya tükürüğü ile ya da bunlarla bulaşmış aletler ile temas

2. Hastalığı taşıyan kişi ile cinsel temas

3. Uyuşturucu alanlarda iğneyi ya da birden fazla kişinin ortak kullanması.

Virüsün bulaşması, hem heteroseksüel hem de erkek homoseksüeller olmak üzere çiftler arasında ve iğnelerini ortak kullanan uyuşturucu kullanıcıları arasında sık görülür. Hepatit B virüsü taşıyan hamile bir kadın, doğum sırasında virüsü doğan bebeğe geçirebilir.

Hepatit B virüsüne maruz kalma riski, böbrek diyalizi ve kanser ünitelerine giren hastalar ve kanla ilgili işler yapan hastane personelinde artmaktadır. Hepatit B virüsü, kronik virüs taşıyıcısı olan sağlıklı insanlardan da bulaşabilir. Birçok Hepatit B virüsü vakasının bilinen hiçbir nedeni yoktur. Uzak Doğu ve Afrika’nın bazı bölgeleri gibi dünyanın bazı yerlerinde, Hepatit B virüsü, kronik hepatit, siroz ve karaciğer kanserine neden olabilmektedir.

Taşıyıcı annelerin kanlarındaki Hepatit B, doğmamış çocuklarına geçebilir. Hamile kaldığınızda doktorunuza hemen başvurunuz ve test yaptırınız. Taşıyıcı olsanız dahi bebeğiniz, doğumda bu hastalıktan aşılanarak korunabilir.

Belirtiler ve Tanı;

Akut viral hepatit, hepatit virüsleri ile oluşan karaciğer iltihaplanmasıdır; çoğunlukla iltihap aniden başlar ve birkaç hafta sürer.

Akut viral hepatit belirtileri çoğunlukla aniden başlar. Belirtiler halsizlik, iştahsızlık, kusma, mide bulantısı ve sık olarak da ateştir. Cilt renginin sararması ve idrar renginin koyulaşması her zaman görülmeyebilir. Sigara içenlerde, sigaradan tat alınmaması tipik bir belirtidir.

Kişiler sağlıklı görünseler de Hepatit B virüsü taşıyor olabilirler.

Bazen, özellikle Hepatit B enfeksiyonu ile birlikte kişide eklem ağrıları oluşur ve vücutta döküntü ve kızarıklıklar meydana gelir. Renksiz dışkı ve genel kaşıntı gibi kolestaz (safra akışının azalması veya tamamen durması) belirtileri görülebilir.

Akut viral hepatit, kişide oluşan semptomlar ve karaciğer fonksiyonlarının ölçüldüğü kan testi sonuçları esas alınarak teşhis edilir. Hastaların yaklaşık yarısında, karaciğerin yumuşak ve büyüktür. Kan testleri sonucunda viral proteinler ya da hepatit virüsüne karşı oluşan antikorlar tespit edilirse, akut viral hepatitin kesin tanısı yapılabilir.

Gidiş;

Akut viral hepatit, önemsiz grip benzeri rahatsızlıklardan, tehlikeli ve ölümcül karaciğer yetmezliğine kadar her türlü sonucu doğurabilir. Akut hastalık genellikle hafif düzeydedir, ama karaciğer fonksiyonları birkaç ay süreyle düzelip ardından tekrar kötüleşebilir ve bu düzelip-kötüleşmeler tekrarlanarak devam edebilir.

Akut viral hepatit genellikle 4 ile 8 haftada tedavisiz iyileşir. Hepatit B hastalarının %1’i hastalığın hemen başında kaybedilir. % 9’u ömür boyu virüsü taşır (taşıyıcı) ve diğer kişilere hastalığı bulaştırır. Taşıyıcıların yaklaşık yarısı ileri yaşlarda karaciğer kanserine veya siroza yakalanabilirler.

Akut viral hepatit olan bir kişi, virüsün kronik taşıyıcısı olabilir. Taşıma aşamasında kişide hiçbir belirti ortaya çıkmaz, ancak kişi aslında hastadır. Kronik bir taşıyıcıda karaciğer kanseri gelişebilir.

Tedavi

Şiddetli akut hepatit durumunda, hastanın hastaneye yatması gerekebilir. İlk birkaç günden sonra, iştah çoğunlukla açılır ve hastanın yatması gerekmez. Diet ve aktivitelerde katı sınırlamalar gereksizdir ve vitamin desteğine ihtiyaç yoktur. Çoğu kimse, sarılık geçtikten sonra, karaciğer fonksiyonu testleri tamamen normal sonuçlar vermese dahi, güvenle işlerine geri dönebilmektedir.

HSV (Herpes Simpleks Virus) Enfeksiyonları

Hastalığın iki evresi vardır :

Genellikle hafif, vakaların çoğunda belirti vermez. Deride lezyonların gelişebilmesi için deri bariyerinin bozulması gerekir. İştahsızlık ve kırgınlık gibi sistemik belirtiler görülebilir. Lokal belirtiler lezyonların yerine göre değişir. Ağızı tutan lezyonlarda ağız ve boğaz ağrısı, genital lezyonlarda idrarda yanma ve tenezmus, immün yetmezlikli hastalarda görülebilen dissemine yayılım varsa ensefalopati, başağrısı, öksürük, solunum sıkıntısı, sarılık gözlenebilir. Genellikle lezyonlar çıkmadan önce lezyonun çıkacağı bölgede yanma ve kaşıntı şeklinde prodromal semptomlar ortaya çıkar. Daha sonra eritematöz bir taban üzerinde ağrılı sert kabuklu veziküller ve ülserler görülür. Bu lezyonlar bir süre sonra birleşip, vezikül kümeleri haline gelirler. Komşu lenf bezleri büyük ve ağrılı olabilir. Ağız lezyonları gingivostomatit (gingiva, ağız boşluğu, tonsil ve farinkste ağrılı ülsere lezyonlar) veya herpes labialis (dudak ve çevresinde ağrılı veziküller ve ülserler) şeklindedir, birlikte submandibular lenfadenopati ve ateş bulunabilir. Genital herpeste de şankroid ve sifilizdekine benzer ağrılı veziküler ve ülseratif lezyonlar yanında inguinal lenfadenopati vardır. Keratokonjunktivit gelişirse, göz kapağında veziküller, korneal ülserler ve yarık lamba muayenesinde dendritik keratit saptanır. HSV-2 maternal – fetal geçişle yenidoğanda enfeksiyona neden olabilir. Bir çeşit meslek hastalığı olarak, çocuk bakımı ve sağlığı ile uğraşanlarda parmak ucunda veziküler döküntü şeklinde (herpetik whitlow) ve güreşçilerde herpes gladiatorum görülebilir.

2. Latent dönem ve rekürrens :

HSV-1 genellikle tregeminal, HSV-2 ise sakral ganglionda latent olarak kallır. Virus ateş, fiziksel veya emosyonel stres, ultraviole ışınları ve aksonal hasar gibi uyarılarla reaktive olur. Rekürren enfeksiyonlar gelişen immünite nedeniyle, genellikle hafiftir. Özellikle HSV-2 sık rekürrens gösterir. Bir genital herpes atağı geçiren hastaların en az % 85’I bir kez, % 38’I 6 kez, % 20’si ise 10 kezden fazla rekürrens gösterir.

Komplikasyonlar :

Ensefalit, neonatal enfeksiyon, konjenital enfeksiyon, immün yetmezlikli hastalarda dissemine hastalık (pnömoni, hepatitkardit, pankreatit…), akut üriner retansiyon.

Epidemiyoloji ve bulaşma :

HSV-1 enfeksiyonları genellikle damlacık veya enfekte tükrük ile, HSV-2 ise cinsel temasla bulaşır. HSV-1 en sık 6 ay ile 3 yaş arasındaki çocuklarda, HSV-2 ise 18-25 yaş arasında görülür.

Tanı :

Vakaların büyük çoğunluğunda klinik tanı yeterlidir. Şüpheli durumlarda Tzank testi (lezyondan alınan yaymaların Giemsa veya Wright ile boyanmasında multinukleer dev hücreler ve intranukleer inklüzyonlar), virus kültürü (daha sensitif), monoklonal antikor testi veya seroloji (sistemik tutulum varsa) kullanılabilir.

Ayırıcı tanı :

Şankroid, enteroviral enfeksiyonlar (el-ayak-ağız sendromu), su çiçeği, sifiliz, molloskum kontagiozum, tonsillofarinjit.

Tedavi :

İmmünitesi bozuk olmayan kişilerde orofaringeal herpesde ve herpes labialisde antiviral tedavi endikasyonu yoktur. Lokal ve sistemik ağrı kesiciler kullanılabilir. Tedavide kullanılan ilaçlar virus replikasyonunu inhibe ederler, ancak kür sağlamazlar. Bu nedenle rekürrens şansını azaltmazlar.

Acyclovir genital herpesin primer, rekürren ve supresif tedavisinde (yılda en az 6 atak varsa), immün yetmezlikli hastaların orofaringeal herpes enfeksiyonunda ve herpes ensefalitinde etkilidir. İlacın prodromal dönemde başlanılması etki şansını artırır. Döküntünün 48. saatinden sonra etkisi yok denecek kadar azdır. Genital herpesin ilk atağında 10 gün, p.o., günde 5×200 mg, ya da 3×400 mg; rekürren ataklarda 5 gün, p.o., günde 3×400 mg; supresif tedavide günde 2×400 mg kullanılır. İmmünosupresif hastaların mukokutenöz HSV enfeksiyonunda hafifse 10 gün, p.o., günde 5×200-400 mg; orta derecede ise 7-10 gün, i.v., 3×5 mg/kg veya 14-21 gün, p.o., 5×400 mg, ensefalitte 14-21 gün, i.v., 3×10 mg/kg, herpetik whitlow’da 10 gün, p.o., 3×400 mg, sık tekrarlayan herpes labialisde 4 ay, p.o., 2×400 mg dozunda kullanılır. Çocuk dozu oral kullanımda 4-5×250-600 mg/m2’dir, i.v. dozu yetişkin ile aynıdır. Hipersensitivite varsa kullanılmamalıdır, gebelikte güvenilirliği de kesin değildir. Bulantı, kusma, döküntü, nadiren böbrek yetmezliği ve santral sinir sistemi semptomlarına neden olabilir. Topikal acyclovir’in primer herpetik lezyonlarda etkisi minimaldir, rekürren enfeksiyonlarda ise etkisi yoktur.

Famciclovir esas olarak rekürren genital herpesde, 5 gün, p.o., günde 2-3×125-250 mg kullanılır. Çocuklarda kullanımı ile ilgili yeterli bilgi yoktur. Kontrendikasyonları ve yan etkileri acyclovir gibidir. Valacyclovir de rekürren genital herpesde kullanılır. Vücutta acyclovir’e çevrilir. Acyclovir’den daha pahalıdır, ancak kullanımı daha kolaydır. Dozu 5-10 gün, p.o., 2×500-1.000 mg’dır. Bu ilaın da henüz çocuklarda kullanımı konusunda yeterli bilgi yoktur. Kontrendikasyonları ve yan etkileri acyclovir’e benzerdir, ayrıca hemolitik üremik sendrom da bildirilmiştir.

Herpes simplex keratokonjunktiviinde % 1 trifluridine kullanılır.

Korunma :

Temas izolasyonu ve immün yetmezlikli hastalarda hava yolu izolasyonu önerilir. Genital herpeste lezyonlar süresince cinsel ilişkiden kaçınılmalı, asemptomatik virus yayılması nedeniyle rutin prezerfatif kullanılması yönünde halk eğitimi yaygınlaştırılmalıdır. Hastalar ve temaslıları cinsel temasla geçen diğer hastalıklar yönünden de araştırılmalıdır. Sağlık personeli herpetik whitlow’dan korunmak için, lezyonlara ve sekresyonlara temas edileceği zaman eldiven kullanmalıdır. Doğum sırasında aktif lezyonlar varsa, neonatal herpesi önlemek için, doğumun sezaryen ile yaptırılması uygun olur. Aşı çalışmaları devam etmektedir. Henüz klinikte kullanılan etkin bir aşı yoktur.

KLAMİDYA

Cinsel organlarda ciddi enfeksiyonlara yol açabilen klamidya, bir bakteriden kaynaklanmaktadır. Klamidya 25 yaşın altındaki kadın ve erkeklerde en sık görülen cinsel hastalıklardan biridir. Ayrıca 5.000-6.000 kişinin daha klamidya olduğu, ancak hastaların bundan haberi olmadığı tahmin ediliyor.

Bulaşma şekli;

Klamidya cinsel ilişki sırasında bulaşır.

Klamidyanin belirtileri;

1. Bakteriler aktif olarak ürüyor. Bulaşma tarihinden 3-20 gün sonra akıntı ve işeme sırasında acı gibi rahatsızlıklar başgösteriyor.

2. Bakteriler üreyerek artıyor ancak önemli bir rahatsızlığa neden olmuyor. Klamidyalı insanların yüzde ellisi, bu hastalıktan, doktora gitmeye gereksinme duymayacak kadar az etkilenmektedir. Ancak herhangi bir rahatsızlığınız olmasa bile bakteriyi başkalarına bulaştırabilirsiniz.

3. Bakteriler yavaş yavaş ürüyor ve hiç bir rahatsızlığa yol açmıyor. Bu bakteri bazen tahlilde bile görünmeyebilir ve yıllarca pasif olarak yaşayabilir. Ancak çeşitli nedenlerle birdenbire daha hızlı üremeye ve rahatsızlıklara yol açmaya başlar.

Tanısı;

Doktor, bir kişinin klamidya olup olmadığını saptamak için idrar borusu, rahim ağzı ve bazen de rektumdan ucu pamuklu bir çubukla örnek alır. Tahlilin sonucu birkaç gün sonra hastaya bildirilir.

Klamidya tedavisi;

Klamidya antibiyotik ilaçlarla tedavi edilir. Doktor bazen hastalığın geçip geçmediğini denetlemek için hastayı yeniden muayeneye çağırır.

Eşinize karşi nasıl davranacaksınız?

Gerek şu andaki eşiniz gerekse bakterinin bulaşmış olabileceği eski eşleriniz muayene ve tedavi olmalıdır. Tedavi süresince cinsel ilişkide, bulunmamanız gerekir.

Klamidya hangi hastalıklara yol açabilir?

Klamidya tedavi edilmeyecek olursa fallop borusu iltihabına yol açar. Fallop borusu iltihabının başta gelen nedeni tedavi edilmemiş klamidyadir. Fallop borularındaki iltihap bazı durumlarda kısırlığa neden olabilir. Bazen de fallop borusu aşırı derecede hasara uğradığından dış gebelik tehlikesi artar. Klamidya enfeksiyonu olan gebe bir kadın bu bakteriyi doğum sırasında çocuğuna bulaştırabilir. Bakteri çocukta göz iltihabı ya da pnömoniye yol açar. Pnömoni de çocuğun, büyüdüğü zaman astıma yakalanma tehlikesini artırır.

Bu hastalık erkeklerde epididim iltihabına neden olabilir. Epididim iltihabının belirtileri hastalığın etkilediği erbezinde hassasiyet veya aşırı ağrı ve şişkinliktir. Seyrek olmakla birlikte bazen cinsel organlar çevresinde basınç hissedilebilir. Ayrıca hastanın ateşlenmesi de mümkündür.

Dikkat!

Klamidya genellikle çok az rahatsızlık yaratır. Bazen hiç bir rahatsızlığa yol açmaz. Bu bakteriye karşı korunmanın en etkin yolu kondom (prezervatif) kullanmaktır.

LENFOGRANULOMA VENEREUM (LGV)

C.trachomatis yapar. Erkeklerde kadınlara göre daha sıktır. Cinsel temas yolu ile alındıktan sonra 1-4 haftalık kuluçka süresinden sonra iki farklı sendrom halinde ortaya çıkar;

İnguinal Sendrom

Hastalığın başlangıç dönemidir. Bu tabloya, erkeklerde baskın klinik form olmakla birlikte, kadınların pek azında tanı konur. Ateş, baş ve adale ağrıları eşliğinde genital bölgede ilk lezyon genelde vajinada ağrısız ülsere bir şişkinliktir ve tablo siliktir. Ancak burada sınırlanamayan etken, ilk lezyondan 1-4 hafta sonra kasık lenf bezelerine yerleşerek genelde tek taraflı şişkinliğe yol açar. Lenf bezeleri ağrılıdır. Tedavi edilmezse spontan olarak geriler ya da cilde açılırlar.

Genito-anorektal Sendrom

Genellikle ilk dönemin oldukça silik geçtiği kadınlarda ve eşcinsellerde sık görülen tablodur. Etken lenf kanallarıyla rektuma (kalın bağırsağın son kısmı) ulaşır ve anal kanama, iltihaplı akıntı görülmeye başlanır.

Her iki tabloda da olaylar lenf kanallarında geliştiği için lenfatik akış bozulur ve bacakta şişme meydana gelir.

Tedavi

Üç hafta süre ile uygun bir antibiyotik kullanılır.

SİFİLİZ (FRENGİ)

Sifiliz etkeni olan bakteri (Treponema Pallidum) vücuda ilk girdiğinde kendini şankr adı verilen düzgün kenarlı ağrısız bir genital ülser şeklinde gösterir. Bu dönem hastalığın tedavisi için en uygun dönemdir. Tedavi edilmezse bu ülser 6-8 haftada kendiliğinden kaybolur ancak hastalık ilerlemeye devam eder ve belli bir süre sonra kendini çeşitli cilt döküntüleri, iç organ bozukluklarıyla gösterebilir. Bu dönemde de tedavi edilmezse bu belirtiler 4-12 hafta gibi bir zamanda kaybolur ve hastalık “iyileşmiş” izlenimi verir. Ancak belirtisiz geçen yaklaşık bir on yılın ardından hastalık kendini ciddi kalp-damar hastalıkları, nörolojik hasarlar ve diğer iç organ tutulmalarıyla gösterir.

Hastalığın her dönemde tedavisi mümkün olmakla beraber, ne kadar erken tedavi edilirse organlarda kalıcı bozukluk bırakma riski o kadar düşer.

Kadınlar açısından sifilizin diğer önemli bir yönü erken gebelik döneminde hastalığa yakalanıldığında enfeksiyonun plasenta yoluyla bebeğe bulaşma ve doğacak olan bebekte çok ciddi anomalilere yol açabilme riskidir.

ŞANKROİD (YUMUŞAK ÇIBAN)

Şankroid Haemophilus ducreyi adlı bakterinin neden olduğu ve ağrılı, inatçı genital ülserlere yol açan cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Şankroid vakalarının sayısı son zamanlarda artmıştır. Şankroid ülseri olan kişinin, virüse maruz kalırsa insan bağışıklık eksikliği virüsüyle enfekte olma olasılığı daha yüksektir.

Belirtiler enfeksiyondan 3-7 gün sonra başlar. Genital organlar ve anüs çevresindeki küçük, ağrılı torbacıklar patlayarak yüzeysel ülserler oluşturur. Ülserler büyüyüp birleşebilir. Kasıktaki lenf düğümleri duyarlıdır, bunlar büyür ve birleşerek apse oluşturur. Apsenin üstündeki deri kızarır, parlaktır ve patladığında içinden irin çıkar.

Şankroid tanısı görünümüne ve başka ülser nedenleri için yapılan test sonuçlarına bağlıdır. Ülserden irin örneği alınması ve laboratuvarda bakterinin üretilmesi teknik açıdan güçtür, ancak tanı koymada yardımcı olabilir.

Tedavi:

En az bir hafta süreyle antibiyotik tedavisi uygulanır. Şişmiş lenf düğümünde irin şırıngayla alınabilir. Şankroid olan hasta enfeksiyonun iyileşmiş olduğundan emin olmak için en az 3 ay doktor tarafından izlenmelidir. Mümkünse cinsel ilişkide bulunduğu bütün partnerler bulunarak muayene edilmeli ve gerekirse tedavi edilmelidir.

TRİKOMONAS

Trikomonas Vajinalis adı verilen bir parazitin neden olduğu enfeksiyondur. Parazit kadında sıklıkla vajinada, rahim ağzını tuttuğu gibi uretra ve mesanede de yerleşme eğilimindedir. Trikomonas enfeksiyonu tüm vajinal enfeksiyonların %25’ini oluşturur ve kişiden kişiye genellikle cinsel ilişki yolu ile geçer.

Etken olan Trikomonas Vajinalis çevre koşullarına en dayanıklı parazit olduğu için havlu, çamaşır, ıslak bank (sauna), klozet, yüzme havuzu gibi dış etkenler aracılığı ile de bulaşabilir. Trikomonas enfeksiyonu kadınların %50’sinde şikayete yol açmazken (asemptomatik), gebelerde %20 oranında belirti verir.

Enfeksiyonun en önemli belirtisi kokulu akıntıdır. Vulvovajinal kaşıntı, yangı, cinsel ilişki sonrası görülen vajinal kanama sıklıkla karşılaşılan yakınmalardır. Tanı hekim tarafından vajinal akıntının direkt mikroskobik incelenmesinde parazitin görülmesi ile konulur.

Gebelerde gebelik kesesinin erken açılmasına, erken doğuma, düşük ağırlıklı doğuma, loğusalıkta ateşli enfeksiyonlara neden olur. Doğum esnasında yeni doğana bulaşma söz konusudur. Hastalığın kız bebeklerde annenin hormonlarının geri çekilmesi sonucunda kendiliğinden ortadan kalktığı sanılmaktadır.

Topikal ilaç uygulamaları gebeliğin ilk üç ayı içinde semptomların azaltılması için önerilebilir. Ağızdan alınan sistemik etkili ya da vajinal uygulanan lokal etkili tedavileri hekimler olası risklerden kaçınmak için gebeliğin 14. haftasından sonraya ertelemektedirler. Trikomonas enfeksiyonunda eşlerin birlikte tedavisi gereklidir.

Tedavide kullanılan ajanların en bariz yan etkileri bulantı, baş ağrısı, sersemlik hali ve koyu renkte idrardır. Bu ajanlar kullanılırken kesinlikle alkollü içecekler kullanılmamalıdır. Hasta loğusa ve emziriyorsa tek dozluk kısa protokol tercih edilip ilacın vücuttan atılma süresi göz önünde bulundurularak emzirmeye 24 saat ara verilmelidir.

Tedavi mutlaka kadın doğum uzmanı tarafından düzenlenmeli ve uygulanmalıdır.