CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR (CYBH)
Nedir?
Cinsel yolla bulasan hastalıklar, iki insan arasında oluşan cinsel
nitelikli yakın temasla bulaşan mikrobik (bakteri, virüs, parazitlere
bağlı) hastalıklardır. Eskiden zührevi hastalıklar olarak anılan bu
hastalıkların bir kısmı yanlızca genital bölgede belirtilere neden
olurken (kadında vajinal akıntı, erkekte üretradan akıntı, her iki
cinste genital bölgede ülser vb), diğer bir kısmı tüm vücudu etkileyen
genel belirtilere neden olurlar (frengi, Hepatit B ve AIDS vb).
Bu hastalıkların bir kısmı için en önemli bulaşma yolu cinsel temas iken
(genital siğil, herpes simpleks, vajinit gibi), diğer bir kısım
hastalıklar cinsel yolla bulaşmaya ek olarak kan yoluyla (AIDS ve
Hepatit B’nin virüsü taşıyan kanın nakledilmesiyle bulaşması gibi,
anneden bebeğine henüz doğmadan frengi bulaşması gibi) ve cinsel ilişki
dışındaki yakın temasla da bulaşabilmektedir (anneden bebeğine doğum
esnasında ya da doğum sonrasında emzirme ve bakım esnasında bulaşan
genital siğil, herpes simpleks ve Hepatit B gibi, aile içinde günlük
yaşam koşullarının paylaşılması sonucu bulaşan Hepatit B gibi).
Bu gruptaki hastalıkların bulaşması için heteroseksüel ilişki
(kadın-erkek cinsel ilişkisi) koşul olmadığı gibi, bulaşma için gerçek
cinsel ilişki olmaksızın enfeksiyonu taşıyan birinin genital bölgesiyle
yakın temas bile hastalığı almak için yeterli olabilmektedir (genital
siğil gibi). Cinsel yolla bulaşan hastalıklar tüm diğer bulaşıcı
hastalıklar gibi bildirimi zorunlu hastalıklar grubunda yeralırlar.
Belirtileri Nelerdir?:
Erkeklerde
Sık idrara çıkma ve idrarda yanma, ağrı
Penisten idrar sonrası veya sürekli akıntı
Penis yüzeyinde ağrılı ülserler ve kasıklarda elle hissedilen sertlikler
Kadınlarda;
İdrara çıkmada ağrı ve yanma, sık idrara çıkma
Hazneden koyu renkli ve kötü kokulu akıntı
Her iki cinste ;
Cinsel birleşme sırasında ya da cinsel organlarda sürekli ağrı
Sık ölü doğumlar
Üreme organlarında siğiller
Üreme organlarında uçuğa benzer döküntüler, şiddetli ağrı
Makat veya perine (bacakların arasında kalan ve üreme organlarını örten kas dokusu) bölgesinde apseler
Düzenli aralıklarla tekrarlanan kanser taramaları (kadınlarda pap smear testi), erken teşhis için önemlidir.
Yine çok bulaşıcı olan ve ölüme yol açan Hepatit-B virüsüne karşı
aşılanma önemlidir. Her iki cinste de akıntılara dikkat etmek ve
görüldüğünde hekime başvurmak gerekir. Erkekte ve kadında koyu renkli ve
kokulu akıntılar cinsel yolla bulaşan hastalıkların belirtisidir. Beyaz
ve kaşıntılı akıntılar ya da sırf kaşıntı, mantarların belirtisidir.
Nasıl Korunmalı?
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunabilmek için, ne şekillerde
bulaştıklarını ve güvenli cinselliğin ne olduğunu bilmek gerekir. Cinsel
ilişki sırasında, erkeğin penisinin veya kadının salgısının (hazne
sıvısının) diğer eşin ağzı, vajinası veya anüsüyle teması, bulaşmaya
neden olabilir. Kucaklaşma, sarılıp yatma, öpüşme, masaj, elle okşama ve
mastürbasyon güvenli yollardır. En güvenli yol vajinal (penis-hazne
ilişkisi), anal (arkadan ilişki) ve oral (ağızla) cinsel ilişki
sırasında kondom (prezervatif) kullanmaktır.
Penis vajina (hazne) ile temas ettiğinde, cinsel yolla bulaşan
hastalıklar meniden vajina dokusuna veya vajina salgısından penisteki
idrar deliğinin uç kısmına bulaşabilir. Vajinada veya peniste yara
varsa, bulaşma kan ile vajina dokusuna veya penisteki idrar deliğinin uç
kısmına olabilir. Penisten akan sıvı veya meni ağızla temas ettiğinde,
cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma ihtimali vardır. Ağızda
kanama veya yara varsa, bulaşma ihtimali artar. Aynı şekilde ağız,
vajina salgısı ile temas ettiğinde de bulaşma olabilir. Ayrıca ağzın,
cinsel organlar ve anüs çevresindeki deri ile temasında parazitler
bulaşabilir.
Anal (arkadan) cinsel ilişkide, cinsel yolla bulaşan hastalıklar meniden
anüs dokusuna veya anüs dokusundaki kandan penisteki idrar deliğinin uç
kısmına geçebilir.
Frengi, Hepatit B ve HIV için diğer bir bulaşma şekli , kan yoluyla
bulaşmadır. Hasta kişiden kan nakli, hastayla aynı iğnenin veya aynı
traş bıçağının kullanılması mikrobun bulaşmasına neden olur. İyi
temizlenmemiş manikür-pedikür araçları, diş ve kadın doğum muayenesi
araçları da bulaşmaya yol açar.
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşma tehlikesi, eş sayısında
artışla birlikte artar. Paralı cinsel ilişkiye girenler, korunmak için
daima kondom (prezervatif) kullanmalı ve bulaşmaya yol açacak
davranışlardan kaçınmalıdır.
Cinsel ilişki sırasında cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmayı
sağlayacak tek yöntem kondom (prezervatif) kullanmaktır. Sperm öldürücü
krem, köpük ve fitillerin (spermisitler) de bazı mikroplara karşı KISMEN
koruyuculuğu vardır. Ancak bu maddeler tek başına korunmayı sağlamaz.
Eğer spermisitler ve kondom birlikte kullanılırsa korunma oranı artar.
Cinsel ilişkide bulunmamak da bir korunma yolu sayılır.
Frengi, Hepatit B ve HIV için, kanla bulaşma yoluna dikkat edilmeli ve
gerek kuaför ve berber salonlarındaki araç gerecin, gerekse eczane ve
sağlık kuruluşlarındaki hizmet amaçlı araç gerecin temizliğinden emin
olunmalıdır.
Özellikle üreme organlarında meydana gelen yara, bere, sivilce ya da
kaşıntıyla oluşan tahrişlerin hemen tedavi edilmesi, bulaşma tehlikesini
azaltır.
Korunma yollarından bir diğeri, aşağıdaki belirtileri tanımak ve kişide
ya da eşinde görüldüğü taktirde, derhal bir sağlık kuruluşun
başvurmaktır.
CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIĞI OLANLARIN EŞLERİNİN DE MUTLAKA TEDAVİ EDİLMESİ GEREKİR.
AIDS
HIV
AIDS, (Acquired Immune Deficieny Syndrome) vücudun bağışıklık sistemini
çökerten HIV (Human İmmunodeficency Virüs) virüsünün yol açtığı bir
hastalık. Dünyada her gün yaklaşık 16 bin kişinin yakalandığı düşünülen
AIDS, bağışıklık sistemini çökertmesi nedeniyle vücudu her türlü mikroba
karşı dirençsiz bırakıyor.
HIV virüsü, uzun yıllar sessiz kalsa bile diğer hastalıkların oluşumunu
hızlandırıp organizmayı sinsi sinsi yok ediyor. Zararsız hastalıklar
bile bağışıklık sistemi hasar görmüş insanlarda ağır ve ölümcül
durumlara neden olabiliyor
NASIL BULAŞIR?
AIDS üç yolla bulaşıyor. Cinsel ilişki, kan yoluyla ve anneden bebeğe.
Bunların dışında AIDS’in bulaşması hemen hemen imkansız. AIDS’li kişi
ile kucaklaşmak, el sıkışmak, kullandığı tabak, çatal, bardak gibi
eşyaları kullanmak veya aynı sosyal ortamlarda bulunmak hatta aynı
havuzu kullanmak bile hastalığın bulaşması için risk taşımıyor.
AIDS en çok cinsel ilişki yoluyla bulaşıyor. Cinsel ilişki sırasında
cinsel organlarında ve makattaki zedelenmeler mikrobun vücuda girmesine
neden oluyor. AIDS’in bulaşması için cinsel organların zedelenmiş olması
da şart değil. En fazla risk altında olanlar ise kadınlar. Çünkü meni
yüksek yoğunlukta mikrop içeriyor.
Kan ve kan ürünleri, organ ve doku nakli, tıraş bıçağı, diş fırçası ve
enjektör paylaşımıyla bulaşıyor. Mikroptan arındırılmamış yani sterilize
edilmemiş iğne, enjektör, makas, jilet hatta manikür-pedikür için
kullanılan kesici aletler her zaman risk taşıyor. AIDS; kan ve cinsel
temas dışında anneden bebeğe de bulaşabiliyor. Hamilelikte, doğum
sırasında veya anne sütü ile bebeğe geçebiliyor.
AIDS’İN BELİRTİLERİ
Günler veya aylar süren ateş,
Gece terlemesi,
İştah azalması,
Uzun süreli yorgunluk hissi, % 10 dan fazla kilo kaybı,
Eklem yerlerinde ve kaslarda ağrı, Nedeni belirsiz , uzun süreli boğaz ağrısı,
Nedeni belirsiz lenf bezlerinin şişmesi (lenfadenopati),
Uzun süreli ishal,
Tekrarlayan enfeksiyonlar
KORUNMA YOLLARI:
Her türlü cinsel ilişkide prezervatif kullanın.
Cinsel partnerinizin geçmişinde böyle bir hastalık olmasa da korunun.
Unutmayın partneriniz doğru söylemiyor olabilir.
Ne olursa olsun başka biriyle ortak enjektör kullanmayın.
Kan verirken ya da alırken, dişçi koltuğunda ve kuaförde kullanacağınız aletlerin sterilizasyonundan emin olun.
Hamilelikten korunmak için prezervatiften başka yöntemler kullanıyor
olsanız da AIDS’i düşünerek partnerinize prezertvatif kullanması için
baskı yapın.
Başkasının özel aletlerini kullanmayın, kendi aletlerinizi
kullandırtmayın .Eğer bu aletleri kullanmak veya kullandırmak zorunda
kalırsanız bir daha kendiniz kullanmadan önce kolonya veya alkolle
dezenfekte edin.
Evlenmeden önce AIDS testi yaptırın. Cinsel geçmişini bildiğiniz bir
partnerle ‘tek eşli’ yaşamanız AIDS’ten korunmak için iyi bir yöntemdir,
UNUTMAYIN.
AIDS’LE İLGİLİ BAZI SORULAR:
AIDS’i önleyecek bir aşı var mı?
Şu an için yok.
Öpüşmeyle bulaşır mı?
Kandaki ya da tükürükteki virüs başka birine ancak o kişinin ağzında kesik varsa geçebilir.
Sivrisinek sokması, ter, aksırık, gözyaşı, yiyecek, içecek, çatal, kaşık, bardak, yüzme havuzundan bulaşır mı?
Hayır.
AIDS’li kişiye dokunmak, el sıkışmak veya sarılmak tehlikeli mi?
Hayır. HIV, hapşırmak ve öksürmekle bulaşmaz. Köpek, kedi ve diğer hayvanlardan virüsü kapmazsınız.
Oral seksle HIV bulaşır mı?
Eğer enfekte sperm ya da vajinal sıvılar, cinsel ilişkideki diğer kişi
tarafindan ağıza alınırsa risk yükselir. Ağızdaki ya da dudaklardaki
küçük çatlaklar virüs için bir giriş yolu olabilir.
Daha çok erkekten kadına mı kadından erkeğe mi bulaşıyor?
Erkekten kadına bulaşma oranı, kadından erkeğe bulaşma oranından daha
yüksek. Erkek, prezervatifsiz olarak boşaldığı zaman kadın, HIV
taşıyabilen daha yüksek hacimdeki sperm sıvısına açık duruma gelir. Bu
yüzden korunmasız sekste kadın daha büyük risk altında.
HIV virüsü dış ortamda yaşayabilir mi?
HIV, açık havaya maruz kaldığında uzun süre yaşayamaz. Dış ortamda ısı,
kuruma, su, sabun ve deterjanlar nedeniyle tahrip olur. Spermdeki ve
vajina salgısındaki HIV, dış ortamda birkaç saatte, kuru ortamda ise
yarım saatte ölür. HIV kurumuş kanda da kısa zamanda ölür. Yine de
dökülmüş kan, sperm ve diğer beden sıvıları küçük de olsa risk
oluşturur. Bu yüzden riskli eşyaların, sulandırılmış çamaşır suyu ile
veya bir kaç dakika kaynatılarak temizlenmesi gerekir.
Deri HIV’den nasıl arındırılır?
Su ve sabunla iyice yıkama ile HIV deriden uzaklaştırılabilir.
Yıkandıktan sonra derinin alkol ile temizlenmesi gerekiyor. Yaralanma
durumunda yara yeri, önce sabun ve su ile iyice yıkanmalı, ardından
betadin gibi bir antiseptik ile temizlenmeli.
Kan vermek ya da almak güvenli mi?
Kan almak için steril malzeme kullanılan yerlerde kan verirseniz, HIV
ile enfekte olmanız mümkün değil. Eğer kullanılan malzemelerden emin
değilseniz kan vermeyin. HIV ile temas ettiğinizi düşünüyorsanız ve bir
HIV testinden geçmediyseniz, kan vermeyin.
Diş tedavisinde risk var mı?
Eğer her iki hasta arasında aletler sterilize edilirse riskli değil.
AIDS testinde neye bakılır?
HIV vücuda girdiğinden itibaren, vücutta bununla savaşmak için özel
antikorlar oluşur. Eliza diye bilinen testle kanda, hastalığa sebep olan
mikroba karşı gelişmiş olan antikor olup olmadığına bakılır.
Antikorların Eliza yöntemiyle ölçülebilecek düzeye ulaşması için 3 aylık
bir süreye (pencere dönemi) ihtiyaç vardır. Bu nedenle test, bulaşma
olduktan 3 ay sonra yapılmalıdır.
Test sonucu HIV(+) (HIV Pozitif) çıkarsa kişi kanında bu antikorları
taşıyor demektir. Bu da kişinin AIDS virüsüyle karşılaştığı anlamına
gelir. Ancak testin yalancı pozitif çıkma ihtimali de vardır. Kişinin
HIV pozitif olduğunun seylenebilmesi için Westernblood testi denen
doğrulama testinin de yapılıp sonucunun pozitif olması gerekir.
Eğer test (-) çıkarsa bu, kişinin AIDS virüsü taşımadığı anlamını
taşımıyor. Emin olmak için üçüncü ayın sonunda tekrar test yaptırılır.
Çünkü kan testi virüs vücuda girdikten 3 ay sonrasına kadar virüsü
gösteremeyebilir. Üçüncü ay yapılan test yine (-) çıkarsa
rahatlayabilirsiniz.
AIDS, Sağlık Bakanlığı’na bildirilmesi zorunlu bir hastalık. Ama bu
bildirim isimle yapılmıyor. İsminizin baş harfleri ve doğum yılınız
kullanılarak kodlanıyor. Bunun dışında tedavinizden sorumlu doktor ve
ekibi dışında kimseye söylenmemesi gerekiyor.
GENİTAL KONDİLOMLAR
(GENİTAL SİĞİLLER):
Human papilloma virus (HPV) adı verilen virüsün cinsel temasla genital
bölgeye yerleşmesi sonucu oluşan değişik sayı ve büyüklükte kitlelerdir.
Virüs vücuda yerleştiğinde zaman tekrarlayıcı enfeksiyonlara ve yeni
kitlelerin oluşmasına neden olur. Kadında erkeğe göre daha sık belirti
verir. Kitleler mikroskopla tanınabilecek kadar ufak olabilecekleri
gibi, çok sayıda kitlenin yanyana gelmesiyle adeta karnıbaharı andıran
bir şekil alabilirler. HPV olağanüstü bulaşıcı bir virüstür ve gerçek
cinsel birleşme olmaksızın yanlızca genital bölgelerin yakın teması ve
hatta umumi tuvaletlerden bile bulaşabilir.
Kondilomların tedavisinde kitlelerin cerrahi yöntemle çıkarılması, koter
yardımıyla yakılması ya da kriyoterapiyle dondurulması, ya da krem
şeklindeki çeşitli ilaçlarla “eritilmesi” yöntemlerinden biri ya da
birkaçı beraberce uygulanabilir. Burada amaç görünen lezyonların tümüyle
ortadan kaldırılarak kitlelerin tekrar oluşma riskinin ve
bulaştırıcılığın azaltılmasıdır. Ancak ne kadar iyi uygulanırsa
uygulansın hiç bir tedavi yöntemi virüsü vücuttan tam olarak
uzaklaştırmada etkili değildir.
Kondilomlara bağlı ortaya çıkan estetik problemler dışında HPV’nin en
önemli özelliği virüsün bazı alt tiplerinin kanserojen (kanser yapıcı)
özellikler taşımasıdır. Kanserojen özelliği olan alt tipler genellikle
kondilom yapmadan sessiz bir şekilde vücuda girerler ve hücrelerde
kanserojen etkilerini başlatırlar. Bu virüsleri taşıyan erkeklerde penis
kanseri oluşma riski, kadınlarda da serviks (rahim ağzı) kanseri oluşma
riski artmıştır.
En sık enfeksiyon yapan alt tipler kanserojen etkileri olmayan ve daha
çok kitle oluşumu şeklinde belirti veren 6 ve 11 tipleri olmasına karşın
HPV tanısı konmuş bir bireyde diğer alt tiplerin de sessiz bir şekilde
bulunma riski yüksektir. Bu yüzden bu enfeksiyonu taşıyan erkeklerin
üroloji uzmanlarının tavsiyesine göre hareket etmelerini, kadınların ise
yıllık pap-smear incelemesine ek olarak serviksin mikroskop altında
incelenmesine olanak veren kolposkopik incelemeden de geçmelerini uygun
buluyoruz.
GONORE (BEL SOĞUKLUĞU)
Erkekler ve kadınları etkileyebilen N. Gonorrhea adlı mikropla oluşan
enfeksiyondur. Erkeklerde idrar yollarında, makat içinde veya ağız
içinde iltihabi belirtiler olabilir. Peniste akıntı, ağrılı idrar,
ilerlemiş durumda testislerde şişlik ve kısırlık yapabilir. Erkeklerde
hastalık bazen hiçbir belirti olmadan seyreder.
Kadınlarda vajinal akıntı, kasıklarda ağrı, idrarda yanma, düzensiz
kanama yapabilir. Enfeksiyon ilerlediğinde üst üreme organlarını
etkileyebilir. Tedavi edilmediği durumlarda mikrobun kana karışmasıyla
eklemleri kalbi ve beyni etkileyebilir. Gebelik sırasında anne
karnındaki bebeği etkileyerek hastalıklara neden olabilir. Doğum
sırasında bebeklerin gözüne bulaşarak körlüğe neden olabilir. Bu tip
enfeksiyonu engellemek için doğduğu anda bebeklerin gözüne antibiyotik
damlatılmaktadır. Erişkinlerin tedavisinde çeşitli antibiyotiklerin
kullanılmasıyla başarılı sonuçlar alınmaktadır
SARILIK
Hepatit – B:
Hepatit (Sarılık), herhangi bir nedenle karaciğerin iltihaplanmasıdır.
Hepatit B Enfeksiyonu:
Bulaşma yolları:
1. Hastalığı taşıyan kişinin (taşıyıcı) kanı, spermi, vajinal sıvıları
veya tükürüğü ile ya da bunlarla bulaşmış aletler ile temas
2. Hastalığı taşıyan kişi ile cinsel temas
3. Uyuşturucu alanlarda iğneyi ya da birden fazla kişinin ortak kullanması.
Virüsün bulaşması, hem heteroseksüel hem de erkek homoseksüeller olmak
üzere çiftler arasında ve iğnelerini ortak kullanan uyuşturucu
kullanıcıları arasında sık görülür. Hepatit B virüsü taşıyan hamile bir
kadın, doğum sırasında virüsü doğan bebeğe geçirebilir.
Hepatit B virüsüne maruz kalma riski, böbrek diyalizi ve kanser
ünitelerine giren hastalar ve kanla ilgili işler yapan hastane
personelinde artmaktadır. Hepatit B virüsü, kronik virüs taşıyıcısı olan
sağlıklı insanlardan da bulaşabilir. Birçok Hepatit B virüsü vakasının
bilinen hiçbir nedeni yoktur. Uzak Doğu ve Afrika’nın bazı bölgeleri
gibi dünyanın bazı yerlerinde, Hepatit B virüsü, kronik hepatit, siroz
ve karaciğer kanserine neden olabilmektedir.
Taşıyıcı annelerin kanlarındaki Hepatit B, doğmamış çocuklarına
geçebilir. Hamile kaldığınızda doktorunuza hemen başvurunuz ve test
yaptırınız. Taşıyıcı olsanız dahi bebeğiniz, doğumda bu hastalıktan
aşılanarak korunabilir.
Belirtiler ve Tanı;
Akut viral hepatit, hepatit virüsleri ile oluşan karaciğer
iltihaplanmasıdır; çoğunlukla iltihap aniden başlar ve birkaç hafta
sürer.
Akut viral hepatit belirtileri çoğunlukla aniden başlar. Belirtiler
halsizlik, iştahsızlık, kusma, mide bulantısı ve sık olarak da ateştir.
Cilt renginin sararması ve idrar renginin koyulaşması her zaman
görülmeyebilir. Sigara içenlerde, sigaradan tat alınmaması tipik bir
belirtidir.
Kişiler sağlıklı görünseler de Hepatit B virüsü taşıyor olabilirler.
Bazen, özellikle Hepatit B enfeksiyonu ile birlikte kişide eklem
ağrıları oluşur ve vücutta döküntü ve kızarıklıklar meydana gelir.
Renksiz dışkı ve genel kaşıntı gibi kolestaz (safra akışının azalması
veya tamamen durması) belirtileri görülebilir.
Akut viral hepatit, kişide oluşan semptomlar ve karaciğer
fonksiyonlarının ölçüldüğü kan testi sonuçları esas alınarak teşhis
edilir. Hastaların yaklaşık yarısında, karaciğerin yumuşak ve büyüktür.
Kan testleri sonucunda viral proteinler ya da hepatit virüsüne karşı
oluşan antikorlar tespit edilirse, akut viral hepatitin kesin tanısı
yapılabilir.
Gidiş;
Akut viral hepatit, önemsiz grip benzeri rahatsızlıklardan, tehlikeli ve
ölümcül karaciğer yetmezliğine kadar her türlü sonucu doğurabilir. Akut
hastalık genellikle hafif düzeydedir, ama karaciğer fonksiyonları
birkaç ay süreyle düzelip ardından tekrar kötüleşebilir ve bu
düzelip-kötüleşmeler tekrarlanarak devam edebilir.
Akut viral hepatit genellikle 4 ile 8 haftada tedavisiz iyileşir.
Hepatit B hastalarının %1’i hastalığın hemen başında kaybedilir. % 9’u
ömür boyu virüsü taşır (taşıyıcı) ve diğer kişilere hastalığı
bulaştırır. Taşıyıcıların yaklaşık yarısı ileri yaşlarda karaciğer
kanserine veya siroza yakalanabilirler.
Akut viral hepatit olan bir kişi, virüsün kronik taşıyıcısı olabilir.
Taşıma aşamasında kişide hiçbir belirti ortaya çıkmaz, ancak kişi
aslında hastadır. Kronik bir taşıyıcıda karaciğer kanseri gelişebilir.
Tedavi
Şiddetli akut hepatit durumunda, hastanın hastaneye yatması gerekebilir.
İlk birkaç günden sonra, iştah çoğunlukla açılır ve hastanın yatması
gerekmez. Diet ve aktivitelerde katı sınırlamalar gereksizdir ve vitamin
desteğine ihtiyaç yoktur. Çoğu kimse, sarılık geçtikten sonra,
karaciğer fonksiyonu testleri tamamen normal sonuçlar vermese dahi,
güvenle işlerine geri dönebilmektedir.
HSV (Herpes Simpleks Virus) Enfeksiyonları
Hastalığın iki evresi vardır :
Genellikle hafif, vakaların çoğunda belirti vermez. Deride lezyonların
gelişebilmesi için deri bariyerinin bozulması gerekir. İştahsızlık ve
kırgınlık gibi sistemik belirtiler görülebilir. Lokal belirtiler
lezyonların yerine göre değişir. Ağızı tutan lezyonlarda ağız ve boğaz
ağrısı, genital lezyonlarda idrarda yanma ve tenezmus, immün yetmezlikli
hastalarda görülebilen dissemine yayılım varsa ensefalopati, başağrısı,
öksürük, solunum sıkıntısı, sarılık gözlenebilir. Genellikle lezyonlar
çıkmadan önce lezyonun çıkacağı bölgede yanma ve kaşıntı şeklinde
prodromal semptomlar ortaya çıkar. Daha sonra eritematöz bir taban
üzerinde ağrılı sert kabuklu veziküller ve ülserler görülür. Bu
lezyonlar bir süre sonra birleşip, vezikül kümeleri haline gelirler.
Komşu lenf bezleri büyük ve ağrılı olabilir. Ağız lezyonları
gingivostomatit (gingiva, ağız boşluğu, tonsil ve farinkste ağrılı
ülsere lezyonlar) veya herpes labialis (dudak ve çevresinde ağrılı
veziküller ve ülserler) şeklindedir, birlikte submandibular
lenfadenopati ve ateş bulunabilir. Genital herpeste de şankroid ve
sifilizdekine benzer ağrılı veziküler ve ülseratif lezyonlar yanında
inguinal lenfadenopati vardır. Keratokonjunktivit gelişirse, göz
kapağında veziküller, korneal ülserler ve yarık lamba muayenesinde
dendritik keratit saptanır. HSV-2 maternal – fetal geçişle yenidoğanda
enfeksiyona neden olabilir. Bir çeşit meslek hastalığı olarak, çocuk
bakımı ve sağlığı ile uğraşanlarda parmak ucunda veziküler döküntü
şeklinde (herpetik whitlow) ve güreşçilerde herpes gladiatorum
görülebilir.
2. Latent dönem ve rekürrens :
HSV-1 genellikle tregeminal, HSV-2 ise sakral ganglionda latent olarak
kallır. Virus ateş, fiziksel veya emosyonel stres, ultraviole ışınları
ve aksonal hasar gibi uyarılarla reaktive olur. Rekürren enfeksiyonlar
gelişen immünite nedeniyle, genellikle hafiftir. Özellikle HSV-2 sık
rekürrens gösterir. Bir genital herpes atağı geçiren hastaların en az %
85’I bir kez, % 38’I 6 kez, % 20’si ise 10 kezden fazla rekürrens
gösterir.
Komplikasyonlar :
Ensefalit, neonatal enfeksiyon, konjenital enfeksiyon, immün yetmezlikli
hastalarda dissemine hastalık (pnömoni, hepatitkardit, pankreatit…),
akut üriner retansiyon.
Epidemiyoloji ve bulaşma :
HSV-1 enfeksiyonları genellikle damlacık veya enfekte tükrük ile, HSV-2
ise cinsel temasla bulaşır. HSV-1 en sık 6 ay ile 3 yaş arasındaki
çocuklarda, HSV-2 ise 18-25 yaş arasında görülür.
Tanı :
Vakaların büyük çoğunluğunda klinik tanı yeterlidir. Şüpheli durumlarda
Tzank testi (lezyondan alınan yaymaların Giemsa veya Wright ile
boyanmasında multinukleer dev hücreler ve intranukleer inklüzyonlar),
virus kültürü (daha sensitif), monoklonal antikor testi veya seroloji
(sistemik tutulum varsa) kullanılabilir.
Ayırıcı tanı :
Şankroid, enteroviral enfeksiyonlar (el-ayak-ağız sendromu), su çiçeği, sifiliz, molloskum kontagiozum, tonsillofarinjit.
Tedavi :
İmmünitesi bozuk olmayan kişilerde orofaringeal herpesde ve herpes
labialisde antiviral tedavi endikasyonu yoktur. Lokal ve sistemik ağrı
kesiciler kullanılabilir. Tedavide kullanılan ilaçlar virus
replikasyonunu inhibe ederler, ancak kür sağlamazlar. Bu nedenle
rekürrens şansını azaltmazlar.
Acyclovir genital herpesin primer, rekürren ve supresif tedavisinde
(yılda en az 6 atak varsa), immün yetmezlikli hastaların orofaringeal
herpes enfeksiyonunda ve herpes ensefalitinde etkilidir. İlacın
prodromal dönemde başlanılması etki şansını artırır. Döküntünün 48.
saatinden sonra etkisi yok denecek kadar azdır. Genital herpesin ilk
atağında 10 gün, p.o., günde 5×200 mg, ya da 3×400 mg; rekürren
ataklarda 5 gün, p.o., günde 3×400 mg; supresif tedavide günde 2×400 mg
kullanılır. İmmünosupresif hastaların mukokutenöz HSV enfeksiyonunda
hafifse 10 gün, p.o., günde 5×200-400 mg; orta derecede ise 7-10 gün,
i.v., 3×5 mg/kg veya 14-21 gün, p.o., 5×400 mg, ensefalitte 14-21 gün,
i.v., 3×10 mg/kg, herpetik whitlow’da 10 gün, p.o., 3×400 mg, sık
tekrarlayan herpes labialisde 4 ay, p.o., 2×400 mg dozunda kullanılır.
Çocuk dozu oral kullanımda 4-5×250-600 mg/m2’dir, i.v. dozu yetişkin ile
aynıdır. Hipersensitivite varsa kullanılmamalıdır, gebelikte
güvenilirliği de kesin değildir. Bulantı, kusma, döküntü, nadiren böbrek
yetmezliği ve santral sinir sistemi semptomlarına neden olabilir.
Topikal acyclovir’in primer herpetik lezyonlarda etkisi minimaldir,
rekürren enfeksiyonlarda ise etkisi yoktur.
Famciclovir esas olarak rekürren genital herpesde, 5 gün, p.o., günde
2-3×125-250 mg kullanılır. Çocuklarda kullanımı ile ilgili yeterli bilgi
yoktur. Kontrendikasyonları ve yan etkileri acyclovir gibidir.
Valacyclovir de rekürren genital herpesde kullanılır. Vücutta
acyclovir’e çevrilir. Acyclovir’den daha pahalıdır, ancak kullanımı daha
kolaydır. Dozu 5-10 gün, p.o., 2×500-1.000 mg’dır. Bu ilaın da henüz
çocuklarda kullanımı konusunda yeterli bilgi yoktur. Kontrendikasyonları
ve yan etkileri acyclovir’e benzerdir, ayrıca hemolitik üremik sendrom
da bildirilmiştir.
Herpes simplex keratokonjunktiviinde % 1 trifluridine kullanılır.
Korunma :
Temas izolasyonu ve immün yetmezlikli hastalarda hava yolu izolasyonu
önerilir. Genital herpeste lezyonlar süresince cinsel ilişkiden
kaçınılmalı, asemptomatik virus yayılması nedeniyle rutin prezerfatif
kullanılması yönünde halk eğitimi yaygınlaştırılmalıdır. Hastalar ve
temaslıları cinsel temasla geçen diğer hastalıklar yönünden de
araştırılmalıdır. Sağlık personeli herpetik whitlow’dan korunmak için,
lezyonlara ve sekresyonlara temas edileceği zaman eldiven kullanmalıdır.
Doğum sırasında aktif lezyonlar varsa, neonatal herpesi önlemek için,
doğumun sezaryen ile yaptırılması uygun olur. Aşı çalışmaları devam
etmektedir. Henüz klinikte kullanılan etkin bir aşı yoktur.
KLAMİDYA
Cinsel organlarda ciddi enfeksiyonlara yol açabilen klamidya, bir
bakteriden kaynaklanmaktadır. Klamidya 25 yaşın altındaki kadın ve
erkeklerde en sık görülen cinsel hastalıklardan biridir. Ayrıca
5.000-6.000 kişinin daha klamidya olduğu, ancak hastaların bundan haberi
olmadığı tahmin ediliyor.
Bulaşma şekli;
Klamidya cinsel ilişki sırasında bulaşır.
Klamidyanin belirtileri;
1. Bakteriler aktif olarak ürüyor. Bulaşma tarihinden 3-20 gün sonra
akıntı ve işeme sırasında acı gibi rahatsızlıklar başgösteriyor.
2. Bakteriler üreyerek artıyor ancak önemli bir rahatsızlığa neden
olmuyor. Klamidyalı insanların yüzde ellisi, bu hastalıktan, doktora
gitmeye gereksinme duymayacak kadar az etkilenmektedir. Ancak herhangi
bir rahatsızlığınız olmasa bile bakteriyi başkalarına
bulaştırabilirsiniz.
3. Bakteriler yavaş yavaş ürüyor ve hiç bir rahatsızlığa yol açmıyor. Bu
bakteri bazen tahlilde bile görünmeyebilir ve yıllarca pasif olarak
yaşayabilir. Ancak çeşitli nedenlerle birdenbire daha hızlı üremeye ve
rahatsızlıklara yol açmaya başlar.
Tanısı;
Doktor, bir kişinin klamidya olup olmadığını saptamak için idrar borusu,
rahim ağzı ve bazen de rektumdan ucu pamuklu bir çubukla örnek alır.
Tahlilin sonucu birkaç gün sonra hastaya bildirilir.
Klamidya tedavisi;
Klamidya antibiyotik ilaçlarla tedavi edilir. Doktor bazen hastalığın
geçip geçmediğini denetlemek için hastayı yeniden muayeneye çağırır.
Eşinize karşi nasıl davranacaksınız?
Gerek şu andaki eşiniz gerekse bakterinin bulaşmış olabileceği eski
eşleriniz muayene ve tedavi olmalıdır. Tedavi süresince cinsel ilişkide,
bulunmamanız gerekir.
Klamidya hangi hastalıklara yol açabilir?
Klamidya tedavi edilmeyecek olursa fallop borusu iltihabına yol açar.
Fallop borusu iltihabının başta gelen nedeni tedavi edilmemiş
klamidyadir. Fallop borularındaki iltihap bazı durumlarda kısırlığa
neden olabilir. Bazen de fallop borusu aşırı derecede hasara
uğradığından dış gebelik tehlikesi artar. Klamidya enfeksiyonu olan gebe
bir kadın bu bakteriyi doğum sırasında çocuğuna bulaştırabilir. Bakteri
çocukta göz iltihabı ya da pnömoniye yol açar. Pnömoni de çocuğun,
büyüdüğü zaman astıma yakalanma tehlikesini artırır.
Bu hastalık erkeklerde epididim iltihabına neden olabilir. Epididim
iltihabının belirtileri hastalığın etkilediği erbezinde hassasiyet veya
aşırı ağrı ve şişkinliktir. Seyrek olmakla birlikte bazen cinsel
organlar çevresinde basınç hissedilebilir. Ayrıca hastanın ateşlenmesi
de mümkündür.
Dikkat!
Klamidya genellikle çok az rahatsızlık yaratır. Bazen hiç bir
rahatsızlığa yol açmaz. Bu bakteriye karşı korunmanın en etkin yolu
kondom (prezervatif) kullanmaktır.
LENFOGRANULOMA VENEREUM (LGV)
C.trachomatis yapar. Erkeklerde kadınlara göre daha sıktır. Cinsel temas
yolu ile alındıktan sonra 1-4 haftalık kuluçka süresinden sonra iki
farklı sendrom halinde ortaya çıkar;
İnguinal Sendrom
Hastalığın başlangıç dönemidir. Bu tabloya, erkeklerde baskın klinik
form olmakla birlikte, kadınların pek azında tanı konur. Ateş, baş ve
adale ağrıları eşliğinde genital bölgede ilk lezyon genelde vajinada
ağrısız ülsere bir şişkinliktir ve tablo siliktir. Ancak burada
sınırlanamayan etken, ilk lezyondan 1-4 hafta sonra kasık lenf
bezelerine yerleşerek genelde tek taraflı şişkinliğe yol açar. Lenf
bezeleri ağrılıdır. Tedavi edilmezse spontan olarak geriler ya da cilde
açılırlar.
Genito-anorektal Sendrom
Genellikle ilk dönemin oldukça silik geçtiği kadınlarda ve eşcinsellerde
sık görülen tablodur. Etken lenf kanallarıyla rektuma (kalın bağırsağın
son kısmı) ulaşır ve anal kanama, iltihaplı akıntı görülmeye başlanır.
Her iki tabloda da olaylar lenf kanallarında geliştiği için lenfatik akış bozulur ve bacakta şişme meydana gelir.
Tedavi
Üç hafta süre ile uygun bir antibiyotik kullanılır.
SİFİLİZ (FRENGİ)
Sifiliz etkeni olan bakteri (Treponema Pallidum) vücuda ilk girdiğinde
kendini şankr adı verilen düzgün kenarlı ağrısız bir genital ülser
şeklinde gösterir. Bu dönem hastalığın tedavisi için en uygun dönemdir.
Tedavi edilmezse bu ülser 6-8 haftada kendiliğinden kaybolur ancak
hastalık ilerlemeye devam eder ve belli bir süre sonra kendini çeşitli
cilt döküntüleri, iç organ bozukluklarıyla gösterebilir. Bu dönemde de
tedavi edilmezse bu belirtiler 4-12 hafta gibi bir zamanda kaybolur ve
hastalık “iyileşmiş” izlenimi verir. Ancak belirtisiz geçen yaklaşık bir
on yılın ardından hastalık kendini ciddi kalp-damar hastalıkları,
nörolojik hasarlar ve diğer iç organ tutulmalarıyla gösterir.
Hastalığın her dönemde tedavisi mümkün olmakla beraber, ne kadar erken
tedavi edilirse organlarda kalıcı bozukluk bırakma riski o kadar düşer.
Kadınlar açısından sifilizin diğer önemli bir yönü erken gebelik
döneminde hastalığa yakalanıldığında enfeksiyonun plasenta yoluyla
bebeğe bulaşma ve doğacak olan bebekte çok ciddi anomalilere yol
açabilme riskidir.
ŞANKROİD (YUMUŞAK ÇIBAN)
Şankroid Haemophilus ducreyi adlı bakterinin neden olduğu ve ağrılı,
inatçı genital ülserlere yol açan cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır.
Şankroid vakalarının sayısı son zamanlarda artmıştır. Şankroid ülseri
olan kişinin, virüse maruz kalırsa insan bağışıklık eksikliği virüsüyle
enfekte olma olasılığı daha yüksektir.
Belirtiler enfeksiyondan 3-7 gün sonra başlar. Genital organlar ve anüs
çevresindeki küçük, ağrılı torbacıklar patlayarak yüzeysel ülserler
oluşturur. Ülserler büyüyüp birleşebilir. Kasıktaki lenf düğümleri
duyarlıdır, bunlar büyür ve birleşerek apse oluşturur. Apsenin üstündeki
deri kızarır, parlaktır ve patladığında içinden irin çıkar.
Şankroid tanısı görünümüne ve başka ülser nedenleri için yapılan test
sonuçlarına bağlıdır. Ülserden irin örneği alınması ve laboratuvarda
bakterinin üretilmesi teknik açıdan güçtür, ancak tanı koymada yardımcı
olabilir.
Tedavi:
En az bir hafta süreyle antibiyotik tedavisi uygulanır. Şişmiş lenf
düğümünde irin şırıngayla alınabilir. Şankroid olan hasta enfeksiyonun
iyileşmiş olduğundan emin olmak için en az 3 ay doktor tarafından
izlenmelidir. Mümkünse cinsel ilişkide bulunduğu bütün partnerler
bulunarak muayene edilmeli ve gerekirse tedavi edilmelidir.
TRİKOMONAS
Trikomonas Vajinalis adı verilen bir parazitin neden olduğu
enfeksiyondur. Parazit kadında sıklıkla vajinada, rahim ağzını tuttuğu
gibi uretra ve mesanede de yerleşme eğilimindedir. Trikomonas
enfeksiyonu tüm vajinal enfeksiyonların %25’ini oluşturur ve kişiden
kişiye genellikle cinsel ilişki yolu ile geçer.
Etken olan Trikomonas Vajinalis çevre koşullarına en dayanıklı parazit
olduğu için havlu, çamaşır, ıslak bank (sauna), klozet, yüzme havuzu
gibi dış etkenler aracılığı ile de bulaşabilir. Trikomonas enfeksiyonu
kadınların %50’sinde şikayete yol açmazken (asemptomatik), gebelerde %20
oranında belirti verir.
Enfeksiyonun en önemli belirtisi kokulu akıntıdır. Vulvovajinal kaşıntı,
yangı, cinsel ilişki sonrası görülen vajinal kanama sıklıkla
karşılaşılan yakınmalardır. Tanı hekim tarafından vajinal akıntının
direkt mikroskobik incelenmesinde parazitin görülmesi ile konulur.
Gebelerde gebelik kesesinin erken açılmasına, erken doğuma, düşük
ağırlıklı doğuma, loğusalıkta ateşli enfeksiyonlara neden olur. Doğum
esnasında yeni doğana bulaşma söz konusudur. Hastalığın kız bebeklerde
annenin hormonlarının geri çekilmesi sonucunda kendiliğinden ortadan
kalktığı sanılmaktadır.
Topikal ilaç uygulamaları gebeliğin ilk üç ayı içinde semptomların
azaltılması için önerilebilir. Ağızdan alınan sistemik etkili ya da
vajinal uygulanan lokal etkili tedavileri hekimler olası risklerden
kaçınmak için gebeliğin 14. haftasından sonraya ertelemektedirler.
Trikomonas enfeksiyonunda eşlerin birlikte tedavisi gereklidir.
Tedavide kullanılan ajanların en bariz yan etkileri bulantı, baş ağrısı,
sersemlik hali ve koyu renkte idrardır. Bu ajanlar kullanılırken
kesinlikle alkollü içecekler kullanılmamalıdır. Hasta loğusa ve
emziriyorsa tek dozluk kısa protokol tercih edilip ilacın vücuttan
atılma süresi göz önünde bulundurularak emzirmeye 24 saat ara
verilmelidir.
Tedavi mutlaka kadın doğum uzmanı tarafından düzenlenmeli ve uygulanmalıdır.