Jinekolojik Hastalıklar

CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR (CYBH)
Nedir?
Cinsel yolla bulasan hastalıklar, iki insan arasında oluşan cinsel nitelikli yakın temasla bulaşan mikrobik (bakteri, virüs, parazitlere bağlı) hastalıklardır. Eskiden zührevi hastalıklar olarak anılan bu hastalıkların bir kısmı yanlızca genital bölgede belirtilere neden olurken (kadında vajinal akıntı, erkekte üretradan akıntı, her iki cinste genital bölgede ülser vb), diğer bir kısmı tüm vücudu etkileyen genel belirtilere neden olurlar (frengi, Hepatit B ve AIDS vb).
Bu hastalıkların bir kısmı için en önemli bulaşma yolu cinsel temas iken (genital siğil, herpes simpleks, vajinit gibi), diğer bir kısım hastalıklar cinsel yolla bulaşmaya ek olarak kan yoluyla (AIDS ve Hepatit B’nin virüsü taşıyan kanın nakledilmesiyle bulaşması gibi, anneden bebeğine henüz doğmadan frengi bulaşması gibi) ve cinsel ilişki dışındaki yakın temasla da bulaşabilmektedir (anneden bebeğine doğum esnasında ya da doğum sonrasında emzirme ve bakım esnasında bulaşan genital siğil, herpes simpleks ve Hepatit B gibi, aile içinde günlük yaşam koşullarının paylaşılması sonucu bulaşan Hepatit B gibi).
Bu gruptaki hastalıkların bulaşması için heteroseksüel ilişki (kadın-erkek cinsel ilişkisi) koşul olmadığı gibi, bulaşma için gerçek cinsel ilişki olmaksızın enfeksiyonu taşıyan birinin genital bölgesiyle yakın temas bile hastalığı almak için yeterli olabilmektedir (genital siğil gibi). Cinsel yolla bulaşan hastalıklar tüm diğer bulaşıcı hastalıklar gibi bildirimi zorunlu hastalıklar grubunda yeralırlar.
Belirtileri Nelerdir?:

Erkeklerde
Sık idrara çıkma ve idrarda yanma, ağrı
Penisten idrar sonrası veya sürekli akıntı
Penis yüzeyinde ağrılı ülserler ve kasıklarda elle hissedilen sertlikler
Kadınlarda;
İdrara çıkmada ağrı ve yanma, sık idrara çıkma
Hazneden koyu renkli ve kötü kokulu akıntı
Her iki cinste ;
Cinsel birleşme sırasında ya da cinsel organlarda sürekli ağrı
Sık ölü doğumlar
Üreme organlarında siğiller
Üreme organlarında uçuğa benzer döküntüler, şiddetli ağrı
Makat veya perine (bacakların arasında kalan ve üreme organlarını örten kas dokusu) bölgesinde apseler
Düzenli aralıklarla tekrarlanan kanser taramaları (kadınlarda pap smear testi), erken teşhis için önemlidir.
Yine çok bulaşıcı olan ve ölüme yol açan Hepatit-B virüsüne karşı aşılanma önemlidir. Her iki cinste de akıntılara dikkat etmek ve görüldüğünde hekime başvurmak gerekir. Erkekte ve kadında koyu renkli ve kokulu akıntılar cinsel yolla bulaşan hastalıkların belirtisidir. Beyaz ve kaşıntılı akıntılar ya da sırf kaşıntı, mantarların belirtisidir.
Nasıl Korunmalı?
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunabilmek için, ne şekillerde bulaştıklarını ve güvenli cinselliğin ne olduğunu bilmek gerekir. Cinsel ilişki sırasında, erkeğin penisinin veya kadının salgısının (hazne sıvısının) diğer eşin ağzı, vajinası veya anüsüyle teması, bulaşmaya neden olabilir. Kucaklaşma, sarılıp yatma, öpüşme, masaj, elle okşama ve mastürbasyon güvenli yollardır. En güvenli yol vajinal (penis-hazne ilişkisi), anal (arkadan ilişki) ve oral (ağızla) cinsel ilişki sırasında kondom (prezervatif) kullanmaktır.
Penis vajina (hazne) ile temas ettiğinde, cinsel yolla bulaşan hastalıklar meniden vajina dokusuna veya vajina salgısından penisteki idrar deliğinin uç kısmına bulaşabilir. Vajinada veya peniste yara varsa, bulaşma kan ile vajina dokusuna veya penisteki idrar deliğinin uç kısmına olabilir. Penisten akan sıvı veya meni ağızla temas ettiğinde, cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma ihtimali vardır. Ağızda kanama veya yara varsa, bulaşma ihtimali artar. Aynı şekilde ağız, vajina salgısı ile temas ettiğinde de bulaşma olabilir. Ayrıca ağzın, cinsel organlar ve anüs çevresindeki deri ile temasında parazitler bulaşabilir.
Anal (arkadan) cinsel ilişkide, cinsel yolla bulaşan hastalıklar meniden anüs dokusuna veya anüs dokusundaki kandan penisteki idrar deliğinin uç kısmına geçebilir.
Frengi, Hepatit B ve HIV için diğer bir bulaşma şekli , kan yoluyla bulaşmadır. Hasta kişiden kan nakli, hastayla aynı iğnenin veya aynı traş bıçağının kullanılması mikrobun bulaşmasına neden olur. İyi temizlenmemiş manikür-pedikür araçları, diş ve kadın doğum muayenesi araçları da bulaşmaya yol açar.
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşma tehlikesi, eş sayısında artışla birlikte artar. Paralı cinsel ilişkiye girenler, korunmak için daima kondom (prezervatif) kullanmalı ve bulaşmaya yol açacak davranışlardan kaçınmalıdır.
Cinsel ilişki sırasında cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmayı sağlayacak tek yöntem kondom (prezervatif) kullanmaktır. Sperm öldürücü krem, köpük ve fitillerin (spermisitler) de bazı mikroplara karşı KISMEN koruyuculuğu vardır. Ancak bu maddeler tek başına korunmayı sağlamaz. Eğer spermisitler ve kondom birlikte kullanılırsa korunma oranı artar. Cinsel ilişkide bulunmamak da bir korunma yolu sayılır.
Frengi, Hepatit B ve HIV için, kanla bulaşma yoluna dikkat edilmeli ve gerek kuaför ve berber salonlarındaki araç gerecin, gerekse eczane ve sağlık kuruluşlarındaki hizmet amaçlı araç gerecin temizliğinden emin olunmalıdır.
Özellikle üreme organlarında meydana gelen yara, bere, sivilce ya da kaşıntıyla oluşan tahrişlerin hemen tedavi edilmesi, bulaşma tehlikesini azaltır.
Korunma yollarından bir diğeri, aşağıdaki belirtileri tanımak ve kişide ya da eşinde görüldüğü taktirde, derhal bir sağlık kuruluşun başvurmaktır.
CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIĞI OLANLARIN EŞLERİNİN DE MUTLAKA TEDAVİ EDİLMESİ GEREKİR.
AIDS
HIV
AIDS, (Acquired Immune Deficieny Syndrome) vücudun bağışıklık sistemini çökerten HIV (Human İmmunodeficency Virüs) virüsünün yol açtığı bir hastalık. Dünyada her gün yaklaşık 16 bin kişinin yakalandığı düşünülen AIDS, bağışıklık sistemini çökertmesi nedeniyle vücudu her türlü mikroba karşı dirençsiz bırakıyor.
HIV virüsü, uzun yıllar sessiz kalsa bile diğer hastalıkların oluşumunu hızlandırıp organizmayı sinsi sinsi yok ediyor. Zararsız hastalıklar bile bağışıklık sistemi hasar görmüş insanlarda ağır ve ölümcül durumlara neden olabiliyor
NASIL BULAŞIR?
AIDS üç yolla bulaşıyor. Cinsel ilişki, kan yoluyla ve anneden bebeğe. Bunların dışında AIDS’in bulaşması hemen hemen imkansız. AIDS’li kişi ile kucaklaşmak, el sıkışmak, kullandığı tabak, çatal, bardak gibi eşyaları kullanmak veya aynı sosyal ortamlarda bulunmak hatta aynı havuzu kullanmak bile hastalığın bulaşması için risk taşımıyor.
AIDS en çok cinsel ilişki yoluyla bulaşıyor. Cinsel ilişki sırasında cinsel organlarında ve makattaki zedelenmeler mikrobun vücuda girmesine neden oluyor. AIDS’in bulaşması için cinsel organların zedelenmiş olması da şart değil. En fazla risk altında olanlar ise kadınlar. Çünkü meni yüksek yoğunlukta mikrop içeriyor.
Kan ve kan ürünleri, organ ve doku nakli, tıraş bıçağı, diş fırçası ve enjektör paylaşımıyla bulaşıyor. Mikroptan arındırılmamış yani sterilize edilmemiş iğne, enjektör, makas, jilet hatta manikür-pedikür için kullanılan kesici aletler her zaman risk taşıyor. AIDS; kan ve cinsel temas dışında anneden bebeğe de bulaşabiliyor. Hamilelikte, doğum sırasında veya anne sütü ile bebeğe geçebiliyor.
AIDS’İN BELİRTİLERİ
Günler veya aylar süren ateş,
Gece terlemesi,
İştah azalması,
Uzun süreli yorgunluk hissi, % 10 dan fazla kilo kaybı,
Eklem yerlerinde ve kaslarda ağrı, Nedeni belirsiz , uzun süreli boğaz ağrısı,
Nedeni belirsiz lenf bezlerinin şişmesi (lenfadenopati),
Uzun süreli ishal,
Tekrarlayan enfeksiyonlar
KORUNMA YOLLARI:
Her türlü cinsel ilişkide prezervatif kullanın.
Cinsel partnerinizin geçmişinde böyle bir hastalık olmasa da korunun.
Unutmayın partneriniz doğru söylemiyor olabilir.
Ne olursa olsun başka biriyle ortak enjektör kullanmayın.
Kan verirken ya da alırken, dişçi koltuğunda ve kuaförde kullanacağınız aletlerin sterilizasyonundan emin olun.
Hamilelikten korunmak için prezervatiften başka yöntemler kullanıyor olsanız da AIDS’i düşünerek partnerinize prezertvatif kullanması için baskı yapın.
Başkasının özel aletlerini kullanmayın, kendi aletlerinizi kullandırtmayın .Eğer bu aletleri kullanmak veya kullandırmak zorunda kalırsanız bir daha kendiniz kullanmadan önce kolonya veya alkolle dezenfekte edin.
Evlenmeden önce AIDS testi yaptırın. Cinsel geçmişini bildiğiniz bir partnerle ‘tek eşli’ yaşamanız AIDS’ten korunmak için iyi bir yöntemdir, UNUTMAYIN.
AIDS’LE İLGİLİ BAZI SORULAR:
AIDS’i önleyecek bir aşı var mı?
Şu an için yok.
Öpüşmeyle bulaşır mı?
Kandaki ya da tükürükteki virüs başka birine ancak o kişinin ağzında kesik varsa geçebilir.
Sivrisinek sokması, ter, aksırık, gözyaşı, yiyecek, içecek, çatal, kaşık, bardak, yüzme havuzundan bulaşır mı?
Hayır.
AIDS’li kişiye dokunmak, el sıkışmak veya sarılmak tehlikeli mi?
Hayır. HIV, hapşırmak ve öksürmekle bulaşmaz. Köpek, kedi ve diğer hayvanlardan virüsü kapmazsınız.
Oral seksle HIV bulaşır mı?
Eğer enfekte sperm ya da vajinal sıvılar, cinsel ilişkideki diğer kişi tarafindan ağıza alınırsa risk yükselir. Ağızdaki ya da dudaklardaki küçük çatlaklar virüs için bir giriş yolu olabilir.
Daha çok erkekten kadına mı kadından erkeğe mi bulaşıyor?
Erkekten kadına bulaşma oranı, kadından erkeğe bulaşma oranından daha yüksek. Erkek, prezervatifsiz olarak boşaldığı zaman kadın, HIV taşıyabilen daha yüksek hacimdeki sperm sıvısına açık duruma gelir. Bu yüzden korunmasız sekste kadın daha büyük risk altında.
HIV virüsü dış ortamda yaşayabilir mi?
HIV, açık havaya maruz kaldığında uzun süre yaşayamaz. Dış ortamda ısı, kuruma, su, sabun ve deterjanlar nedeniyle tahrip olur. Spermdeki ve vajina salgısındaki HIV, dış ortamda birkaç saatte, kuru ortamda ise yarım saatte ölür. HIV kurumuş kanda da kısa zamanda ölür. Yine de dökülmüş kan, sperm ve diğer beden sıvıları küçük de olsa risk oluşturur. Bu yüzden riskli eşyaların, sulandırılmış çamaşır suyu ile veya bir kaç dakika kaynatılarak temizlenmesi gerekir.
Deri HIV’den nasıl arındırılır?
Su ve sabunla iyice yıkama ile HIV deriden uzaklaştırılabilir. Yıkandıktan sonra derinin alkol ile temizlenmesi gerekiyor. Yaralanma durumunda yara yeri, önce sabun ve su ile iyice yıkanmalı, ardından betadin gibi bir antiseptik ile temizlenmeli.
Kan vermek ya da almak güvenli mi?
Kan almak için steril malzeme kullanılan yerlerde kan verirseniz, HIV ile enfekte olmanız mümkün değil. Eğer kullanılan malzemelerden emin değilseniz kan vermeyin. HIV ile temas ettiğinizi düşünüyorsanız ve bir HIV testinden geçmediyseniz, kan vermeyin.
Diş tedavisinde risk var mı?
Eğer her iki hasta arasında aletler sterilize edilirse riskli değil.
AIDS testinde neye bakılır?
HIV vücuda girdiğinden itibaren, vücutta bununla savaşmak için özel antikorlar oluşur. Eliza diye bilinen testle kanda, hastalığa sebep olan mikroba karşı gelişmiş olan antikor olup olmadığına bakılır. Antikorların Eliza yöntemiyle ölçülebilecek düzeye ulaşması için 3 aylık bir süreye (pencere dönemi) ihtiyaç vardır. Bu nedenle test, bulaşma olduktan 3 ay sonra yapılmalıdır.
Test sonucu HIV(+) (HIV Pozitif) çıkarsa kişi kanında bu antikorları taşıyor demektir. Bu da kişinin AIDS virüsüyle karşılaştığı anlamına gelir. Ancak testin yalancı pozitif çıkma ihtimali de vardır. Kişinin HIV pozitif olduğunun seylenebilmesi için Westernblood testi denen doğrulama testinin de yapılıp sonucunun pozitif olması gerekir.
Eğer test (-) çıkarsa bu, kişinin AIDS virüsü taşımadığı anlamını taşımıyor. Emin olmak için üçüncü ayın sonunda tekrar test yaptırılır. Çünkü kan testi virüs vücuda girdikten 3 ay sonrasına kadar virüsü gösteremeyebilir. Üçüncü ay yapılan test yine (-) çıkarsa rahatlayabilirsiniz.
AIDS, Sağlık Bakanlığı’na bildirilmesi zorunlu bir hastalık. Ama bu bildirim isimle yapılmıyor. İsminizin baş harfleri ve doğum yılınız kullanılarak kodlanıyor. Bunun dışında tedavinizden sorumlu doktor ve ekibi dışında kimseye söylenmemesi gerekiyor.
GENİTAL KONDİLOMLAR
(GENİTAL SİĞİLLER):
Human papilloma virus (HPV) adı verilen virüsün cinsel temasla genital bölgeye yerleşmesi sonucu oluşan değişik sayı ve büyüklükte kitlelerdir. Virüs vücuda yerleştiğinde zaman tekrarlayıcı enfeksiyonlara ve yeni kitlelerin oluşmasına neden olur. Kadında erkeğe göre daha sık belirti verir. Kitleler mikroskopla tanınabilecek kadar ufak olabilecekleri gibi, çok sayıda kitlenin yanyana gelmesiyle adeta karnıbaharı andıran bir şekil alabilirler. HPV olağanüstü bulaşıcı bir virüstür ve gerçek cinsel birleşme olmaksızın yanlızca genital bölgelerin yakın teması ve hatta umumi tuvaletlerden bile bulaşabilir.
Kondilomların tedavisinde kitlelerin cerrahi yöntemle çıkarılması, koter yardımıyla yakılması ya da kriyoterapiyle dondurulması, ya da krem şeklindeki çeşitli ilaçlarla “eritilmesi” yöntemlerinden biri ya da birkaçı beraberce uygulanabilir. Burada amaç görünen lezyonların tümüyle ortadan kaldırılarak kitlelerin tekrar oluşma riskinin ve bulaştırıcılığın azaltılmasıdır. Ancak ne kadar iyi uygulanırsa uygulansın hiç bir tedavi yöntemi virüsü vücuttan tam olarak uzaklaştırmada etkili değildir.
Kondilomlara bağlı ortaya çıkan estetik problemler dışında HPV’nin en önemli özelliği virüsün bazı alt tiplerinin kanserojen (kanser yapıcı) özellikler taşımasıdır. Kanserojen özelliği olan alt tipler genellikle kondilom yapmadan sessiz bir şekilde vücuda girerler ve hücrelerde kanserojen etkilerini başlatırlar. Bu virüsleri taşıyan erkeklerde penis kanseri oluşma riski, kadınlarda da serviks (rahim ağzı) kanseri oluşma riski artmıştır.
En sık enfeksiyon yapan alt tipler kanserojen etkileri olmayan ve daha çok kitle oluşumu şeklinde belirti veren 6 ve 11 tipleri olmasına karşın HPV tanısı konmuş bir bireyde diğer alt tiplerin de sessiz bir şekilde bulunma riski yüksektir. Bu yüzden bu enfeksiyonu taşıyan erkeklerin üroloji uzmanlarının tavsiyesine göre hareket etmelerini, kadınların ise yıllık pap-smear incelemesine ek olarak serviksin mikroskop altında incelenmesine olanak veren kolposkopik incelemeden de geçmelerini uygun buluyoruz.
GONORE (BEL SOĞUKLUĞU)
Erkekler ve kadınları etkileyebilen N. Gonorrhea adlı mikropla oluşan enfeksiyondur. Erkeklerde idrar yollarında, makat içinde veya ağız içinde iltihabi belirtiler olabilir. Peniste akıntı, ağrılı idrar, ilerlemiş durumda testislerde şişlik ve kısırlık yapabilir. Erkeklerde hastalık bazen hiçbir belirti olmadan seyreder.
Kadınlarda vajinal akıntı, kasıklarda ağrı, idrarda yanma, düzensiz kanama yapabilir. Enfeksiyon ilerlediğinde üst üreme organlarını etkileyebilir. Tedavi edilmediği durumlarda mikrobun kana karışmasıyla eklemleri kalbi ve beyni etkileyebilir. Gebelik sırasında anne karnındaki bebeği etkileyerek hastalıklara neden olabilir. Doğum sırasında bebeklerin gözüne bulaşarak körlüğe neden olabilir. Bu tip enfeksiyonu engellemek için doğduğu anda bebeklerin gözüne antibiyotik damlatılmaktadır. Erişkinlerin tedavisinde çeşitli antibiyotiklerin kullanılmasıyla başarılı sonuçlar alınmaktadır
SARILIK
Hepatit – B:
Hepatit (Sarılık), herhangi bir nedenle karaciğerin iltihaplanmasıdır.
Hepatit B Enfeksiyonu:
Bulaşma yolları:
1. Hastalığı taşıyan kişinin (taşıyıcı) kanı, spermi, vajinal sıvıları veya tükürüğü ile ya da bunlarla bulaşmış aletler ile temas
2. Hastalığı taşıyan kişi ile cinsel temas
3. Uyuşturucu alanlarda iğneyi ya da birden fazla kişinin ortak kullanması.
Virüsün bulaşması, hem heteroseksüel hem de erkek homoseksüeller olmak üzere çiftler arasında ve iğnelerini ortak kullanan uyuşturucu kullanıcıları arasında sık görülür. Hepatit B virüsü taşıyan hamile bir kadın, doğum sırasında virüsü doğan bebeğe geçirebilir.
Hepatit B virüsüne maruz kalma riski, böbrek diyalizi ve kanser ünitelerine giren hastalar ve kanla ilgili işler yapan hastane personelinde artmaktadır. Hepatit B virüsü, kronik virüs taşıyıcısı olan sağlıklı insanlardan da bulaşabilir. Birçok Hepatit B virüsü vakasının bilinen hiçbir nedeni yoktur. Uzak Doğu ve Afrika’nın bazı bölgeleri gibi dünyanın bazı yerlerinde, Hepatit B virüsü, kronik hepatit, siroz ve karaciğer kanserine neden olabilmektedir.
Taşıyıcı annelerin kanlarındaki Hepatit B, doğmamış çocuklarına geçebilir. Hamile kaldığınızda doktorunuza hemen başvurunuz ve test yaptırınız. Taşıyıcı olsanız dahi bebeğiniz, doğumda bu hastalıktan aşılanarak korunabilir.
Belirtiler ve Tanı;
Akut viral hepatit, hepatit virüsleri ile oluşan karaciğer iltihaplanmasıdır; çoğunlukla iltihap aniden başlar ve birkaç hafta sürer.
Akut viral hepatit belirtileri çoğunlukla aniden başlar. Belirtiler halsizlik, iştahsızlık, kusma, mide bulantısı ve sık olarak da ateştir. Cilt renginin sararması ve idrar renginin koyulaşması her zaman görülmeyebilir. Sigara içenlerde, sigaradan tat alınmaması tipik bir belirtidir.
Kişiler sağlıklı görünseler de Hepatit B virüsü taşıyor olabilirler.
Bazen, özellikle Hepatit B enfeksiyonu ile birlikte kişide eklem ağrıları oluşur ve vücutta döküntü ve kızarıklıklar meydana gelir. Renksiz dışkı ve genel kaşıntı gibi kolestaz (safra akışının azalması veya tamamen durması) belirtileri görülebilir.
Akut viral hepatit, kişide oluşan semptomlar ve karaciğer fonksiyonlarının ölçüldüğü kan testi sonuçları esas alınarak teşhis edilir. Hastaların yaklaşık yarısında, karaciğerin yumuşak ve büyüktür. Kan testleri sonucunda viral proteinler ya da hepatit virüsüne karşı oluşan antikorlar tespit edilirse, akut viral hepatitin kesin tanısı yapılabilir.
Gidiş;
Akut viral hepatit, önemsiz grip benzeri rahatsızlıklardan, tehlikeli ve ölümcül karaciğer yetmezliğine kadar her türlü sonucu doğurabilir. Akut hastalık genellikle hafif düzeydedir, ama karaciğer fonksiyonları birkaç ay süreyle düzelip ardından tekrar kötüleşebilir ve bu düzelip-kötüleşmeler tekrarlanarak devam edebilir.
Akut viral hepatit genellikle 4 ile 8 haftada tedavisiz iyileşir. Hepatit B hastalarının %1’i hastalığın hemen başında kaybedilir. % 9’u ömür boyu virüsü taşır (taşıyıcı) ve diğer kişilere hastalığı bulaştırır. Taşıyıcıların yaklaşık yarısı ileri yaşlarda karaciğer kanserine veya siroza yakalanabilirler.
Akut viral hepatit olan bir kişi, virüsün kronik taşıyıcısı olabilir. Taşıma aşamasında kişide hiçbir belirti ortaya çıkmaz, ancak kişi aslında hastadır. Kronik bir taşıyıcıda karaciğer kanseri gelişebilir.
Tedavi
Şiddetli akut hepatit durumunda, hastanın hastaneye yatması gerekebilir. İlk birkaç günden sonra, iştah çoğunlukla açılır ve hastanın yatması gerekmez. Diet ve aktivitelerde katı sınırlamalar gereksizdir ve vitamin desteğine ihtiyaç yoktur. Çoğu kimse, sarılık geçtikten sonra, karaciğer fonksiyonu testleri tamamen normal sonuçlar vermese dahi, güvenle işlerine geri dönebilmektedir.
HSV (Herpes Simpleks Virus) Enfeksiyonları
Hastalığın iki evresi vardır :
Genellikle hafif, vakaların çoğunda belirti vermez. Deride lezyonların gelişebilmesi için deri bariyerinin bozulması gerekir. İştahsızlık ve kırgınlık gibi sistemik belirtiler görülebilir. Lokal belirtiler lezyonların yerine göre değişir. Ağızı tutan lezyonlarda ağız ve boğaz ağrısı, genital lezyonlarda idrarda yanma ve tenezmus, immün yetmezlikli hastalarda görülebilen dissemine yayılım varsa ensefalopati, başağrısı, öksürük, solunum sıkıntısı, sarılık gözlenebilir. Genellikle lezyonlar çıkmadan önce lezyonun çıkacağı bölgede yanma ve kaşıntı şeklinde prodromal semptomlar ortaya çıkar. Daha sonra eritematöz bir taban üzerinde ağrılı sert kabuklu veziküller ve ülserler görülür. Bu lezyonlar bir süre sonra birleşip, vezikül kümeleri haline gelirler. Komşu lenf bezleri büyük ve ağrılı olabilir. Ağız lezyonları gingivostomatit (gingiva, ağız boşluğu, tonsil ve farinkste ağrılı ülsere lezyonlar) veya herpes labialis (dudak ve çevresinde ağrılı veziküller ve ülserler) şeklindedir, birlikte submandibular lenfadenopati ve ateş bulunabilir. Genital herpeste de şankroid ve sifilizdekine benzer ağrılı veziküler ve ülseratif lezyonlar yanında inguinal lenfadenopati vardır. Keratokonjunktivit gelişirse, göz kapağında veziküller, korneal ülserler ve yarık lamba muayenesinde dendritik keratit saptanır. HSV-2 maternal – fetal geçişle yenidoğanda enfeksiyona neden olabilir. Bir çeşit meslek hastalığı olarak, çocuk bakımı ve sağlığı ile uğraşanlarda parmak ucunda veziküler döküntü şeklinde (herpetik whitlow) ve güreşçilerde herpes gladiatorum görülebilir.
2. Latent dönem ve rekürrens :
HSV-1 genellikle tregeminal, HSV-2 ise sakral ganglionda latent olarak kallır. Virus ateş, fiziksel veya emosyonel stres, ultraviole ışınları ve aksonal hasar gibi uyarılarla reaktive olur. Rekürren enfeksiyonlar gelişen immünite nedeniyle, genellikle hafiftir. Özellikle HSV-2 sık rekürrens gösterir. Bir genital herpes atağı geçiren hastaların en az % 85’I bir kez, % 38’I 6 kez, % 20’si ise 10 kezden fazla rekürrens gösterir.
Komplikasyonlar :
Ensefalit, neonatal enfeksiyon, konjenital enfeksiyon, immün yetmezlikli hastalarda dissemine hastalık (pnömoni, hepatitkardit, pankreatit…), akut üriner retansiyon.
Epidemiyoloji ve bulaşma :
HSV-1 enfeksiyonları genellikle damlacık veya enfekte tükrük ile, HSV-2 ise cinsel temasla bulaşır. HSV-1 en sık 6 ay ile 3 yaş arasındaki çocuklarda, HSV-2 ise 18-25 yaş arasında görülür.
Tanı :
Vakaların büyük çoğunluğunda klinik tanı yeterlidir. Şüpheli durumlarda Tzank testi (lezyondan alınan yaymaların Giemsa veya Wright ile boyanmasında multinukleer dev hücreler ve intranukleer inklüzyonlar), virus kültürü (daha sensitif), monoklonal antikor testi veya seroloji (sistemik tutulum varsa) kullanılabilir.
Ayırıcı tanı :
Şankroid, enteroviral enfeksiyonlar (el-ayak-ağız sendromu), su çiçeği, sifiliz, molloskum kontagiozum, tonsillofarinjit.
Tedavi :
İmmünitesi bozuk olmayan kişilerde orofaringeal herpesde ve herpes labialisde antiviral tedavi endikasyonu yoktur. Lokal ve sistemik ağrı kesiciler kullanılabilir. Tedavide kullanılan ilaçlar virus replikasyonunu inhibe ederler, ancak kür sağlamazlar. Bu nedenle rekürrens şansını azaltmazlar.
Acyclovir genital herpesin primer, rekürren ve supresif tedavisinde (yılda en az 6 atak varsa), immün yetmezlikli hastaların orofaringeal herpes enfeksiyonunda ve herpes ensefalitinde etkilidir. İlacın prodromal dönemde başlanılması etki şansını artırır. Döküntünün 48. saatinden sonra etkisi yok denecek kadar azdır. Genital herpesin ilk atağında 10 gün, p.o., günde 5×200 mg, ya da 3×400 mg; rekürren ataklarda 5 gün, p.o., günde 3×400 mg; supresif tedavide günde 2×400 mg kullanılır. İmmünosupresif hastaların mukokutenöz HSV enfeksiyonunda hafifse 10 gün, p.o., günde 5×200-400 mg; orta derecede ise 7-10 gün, i.v., 3×5 mg/kg veya 14-21 gün, p.o., 5×400 mg, ensefalitte 14-21 gün, i.v., 3×10 mg/kg, herpetik whitlow’da 10 gün, p.o., 3×400 mg, sık tekrarlayan herpes labialisde 4 ay, p.o., 2×400 mg dozunda kullanılır. Çocuk dozu oral kullanımda 4-5×250-600 mg/m2’dir, i.v. dozu yetişkin ile aynıdır. Hipersensitivite varsa kullanılmamalıdır, gebelikte güvenilirliği de kesin değildir. Bulantı, kusma, döküntü, nadiren böbrek yetmezliği ve santral sinir sistemi semptomlarına neden olabilir. Topikal acyclovir’in primer herpetik lezyonlarda etkisi minimaldir, rekürren enfeksiyonlarda ise etkisi yoktur.
Famciclovir esas olarak rekürren genital herpesde, 5 gün, p.o., günde 2-3×125-250 mg kullanılır. Çocuklarda kullanımı ile ilgili yeterli bilgi yoktur. Kontrendikasyonları ve yan etkileri acyclovir gibidir. Valacyclovir de rekürren genital herpesde kullanılır. Vücutta acyclovir’e çevrilir. Acyclovir’den daha pahalıdır, ancak kullanımı daha kolaydır. Dozu 5-10 gün, p.o., 2×500-1.000 mg’dır. Bu ilaın da henüz çocuklarda kullanımı konusunda yeterli bilgi yoktur. Kontrendikasyonları ve yan etkileri acyclovir’e benzerdir, ayrıca hemolitik üremik sendrom da bildirilmiştir.
Herpes simplex keratokonjunktiviinde % 1 trifluridine kullanılır.
Korunma :
Temas izolasyonu ve immün yetmezlikli hastalarda hava yolu izolasyonu önerilir. Genital herpeste lezyonlar süresince cinsel ilişkiden kaçınılmalı, asemptomatik virus yayılması nedeniyle rutin prezerfatif kullanılması yönünde halk eğitimi yaygınlaştırılmalıdır. Hastalar ve temaslıları cinsel temasla geçen diğer hastalıklar yönünden de araştırılmalıdır. Sağlık personeli herpetik whitlow’dan korunmak için, lezyonlara ve sekresyonlara temas edileceği zaman eldiven kullanmalıdır. Doğum sırasında aktif lezyonlar varsa, neonatal herpesi önlemek için, doğumun sezaryen ile yaptırılması uygun olur. Aşı çalışmaları devam etmektedir. Henüz klinikte kullanılan etkin bir aşı yoktur.
KLAMİDYA
Cinsel organlarda ciddi enfeksiyonlara yol açabilen klamidya, bir bakteriden kaynaklanmaktadır. Klamidya 25 yaşın altındaki kadın ve erkeklerde en sık görülen cinsel hastalıklardan biridir. Ayrıca 5.000-6.000 kişinin daha klamidya olduğu, ancak hastaların bundan haberi olmadığı tahmin ediliyor.
Bulaşma şekli;
Klamidya cinsel ilişki sırasında bulaşır.
Klamidyanin belirtileri;
1. Bakteriler aktif olarak ürüyor. Bulaşma tarihinden 3-20 gün sonra akıntı ve işeme sırasında acı gibi rahatsızlıklar başgösteriyor.
2. Bakteriler üreyerek artıyor ancak önemli bir rahatsızlığa neden olmuyor. Klamidyalı insanların yüzde ellisi, bu hastalıktan, doktora gitmeye gereksinme duymayacak kadar az etkilenmektedir. Ancak herhangi bir rahatsızlığınız olmasa bile bakteriyi başkalarına bulaştırabilirsiniz.
3. Bakteriler yavaş yavaş ürüyor ve hiç bir rahatsızlığa yol açmıyor. Bu bakteri bazen tahlilde bile görünmeyebilir ve yıllarca pasif olarak yaşayabilir. Ancak çeşitli nedenlerle birdenbire daha hızlı üremeye ve rahatsızlıklara yol açmaya başlar.
Tanısı;
Doktor, bir kişinin klamidya olup olmadığını saptamak için idrar borusu, rahim ağzı ve bazen de rektumdan ucu pamuklu bir çubukla örnek alır. Tahlilin sonucu birkaç gün sonra hastaya bildirilir.
Klamidya tedavisi;
Klamidya antibiyotik ilaçlarla tedavi edilir. Doktor bazen hastalığın geçip geçmediğini denetlemek için hastayı yeniden muayeneye çağırır.
Eşinize karşi nasıl davranacaksınız?
Gerek şu andaki eşiniz gerekse bakterinin bulaşmış olabileceği eski eşleriniz muayene ve tedavi olmalıdır. Tedavi süresince cinsel ilişkide, bulunmamanız gerekir.
Klamidya hangi hastalıklara yol açabilir?
Klamidya tedavi edilmeyecek olursa fallop borusu iltihabına yol açar. Fallop borusu iltihabının başta gelen nedeni tedavi edilmemiş klamidyadir. Fallop borularındaki iltihap bazı durumlarda kısırlığa neden olabilir. Bazen de fallop borusu aşırı derecede hasara uğradığından dış gebelik tehlikesi artar. Klamidya enfeksiyonu olan gebe bir kadın bu bakteriyi doğum sırasında çocuğuna bulaştırabilir. Bakteri çocukta göz iltihabı ya da pnömoniye yol açar. Pnömoni de çocuğun, büyüdüğü zaman astıma yakalanma tehlikesini artırır.
Bu hastalık erkeklerde epididim iltihabına neden olabilir. Epididim iltihabının belirtileri hastalığın etkilediği erbezinde hassasiyet veya aşırı ağrı ve şişkinliktir. Seyrek olmakla birlikte bazen cinsel organlar çevresinde basınç hissedilebilir. Ayrıca hastanın ateşlenmesi de mümkündür.
Dikkat!
Klamidya genellikle çok az rahatsızlık yaratır. Bazen hiç bir rahatsızlığa yol açmaz. Bu bakteriye karşı korunmanın en etkin yolu kondom (prezervatif) kullanmaktır.
LENFOGRANULOMA VENEREUM (LGV)
C.trachomatis yapar. Erkeklerde kadınlara göre daha sıktır. Cinsel temas yolu ile alındıktan sonra 1-4 haftalık kuluçka süresinden sonra iki farklı sendrom halinde ortaya çıkar;
İnguinal Sendrom
Hastalığın başlangıç dönemidir. Bu tabloya, erkeklerde baskın klinik form olmakla birlikte, kadınların pek azında tanı konur. Ateş, baş ve adale ağrıları eşliğinde genital bölgede ilk lezyon genelde vajinada ağrısız ülsere bir şişkinliktir ve tablo siliktir. Ancak burada sınırlanamayan etken, ilk lezyondan 1-4 hafta sonra kasık lenf bezelerine yerleşerek genelde tek taraflı şişkinliğe yol açar. Lenf bezeleri ağrılıdır. Tedavi edilmezse spontan olarak geriler ya da cilde açılırlar.
Genito-anorektal Sendrom
Genellikle ilk dönemin oldukça silik geçtiği kadınlarda ve eşcinsellerde sık görülen tablodur. Etken lenf kanallarıyla rektuma (kalın bağırsağın son kısmı) ulaşır ve anal kanama, iltihaplı akıntı görülmeye başlanır.
Her iki tabloda da olaylar lenf kanallarında geliştiği için lenfatik akış bozulur ve bacakta şişme meydana gelir.
Tedavi
Üç hafta süre ile uygun bir antibiyotik kullanılır.
SİFİLİZ (FRENGİ)
Sifiliz etkeni olan bakteri (Treponema Pallidum) vücuda ilk girdiğinde kendini şankr adı verilen düzgün kenarlı ağrısız bir genital ülser şeklinde gösterir. Bu dönem hastalığın tedavisi için en uygun dönemdir. Tedavi edilmezse bu ülser 6-8 haftada kendiliğinden kaybolur ancak hastalık ilerlemeye devam eder ve belli bir süre sonra kendini çeşitli cilt döküntüleri, iç organ bozukluklarıyla gösterebilir. Bu dönemde de tedavi edilmezse bu belirtiler 4-12 hafta gibi bir zamanda kaybolur ve hastalık “iyileşmiş” izlenimi verir. Ancak belirtisiz geçen yaklaşık bir on yılın ardından hastalık kendini ciddi kalp-damar hastalıkları, nörolojik hasarlar ve diğer iç organ tutulmalarıyla gösterir.
Hastalığın her dönemde tedavisi mümkün olmakla beraber, ne kadar erken tedavi edilirse organlarda kalıcı bozukluk bırakma riski o kadar düşer.
Kadınlar açısından sifilizin diğer önemli bir yönü erken gebelik döneminde hastalığa yakalanıldığında enfeksiyonun plasenta yoluyla bebeğe bulaşma ve doğacak olan bebekte çok ciddi anomalilere yol açabilme riskidir.
ŞANKROİD (YUMUŞAK ÇIBAN)
Şankroid Haemophilus ducreyi adlı bakterinin neden olduğu ve ağrılı, inatçı genital ülserlere yol açan cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Şankroid vakalarının sayısı son zamanlarda artmıştır. Şankroid ülseri olan kişinin, virüse maruz kalırsa insan bağışıklık eksikliği virüsüyle enfekte olma olasılığı daha yüksektir.
Belirtiler enfeksiyondan 3-7 gün sonra başlar. Genital organlar ve anüs çevresindeki küçük, ağrılı torbacıklar patlayarak yüzeysel ülserler oluşturur. Ülserler büyüyüp birleşebilir. Kasıktaki lenf düğümleri duyarlıdır, bunlar büyür ve birleşerek apse oluşturur. Apsenin üstündeki deri kızarır, parlaktır ve patladığında içinden irin çıkar.
Şankroid tanısı görünümüne ve başka ülser nedenleri için yapılan test sonuçlarına bağlıdır. Ülserden irin örneği alınması ve laboratuvarda bakterinin üretilmesi teknik açıdan güçtür, ancak tanı koymada yardımcı olabilir.
Tedavi:
En az bir hafta süreyle antibiyotik tedavisi uygulanır. Şişmiş lenf düğümünde irin şırıngayla alınabilir. Şankroid olan hasta enfeksiyonun iyileşmiş olduğundan emin olmak için en az 3 ay doktor tarafından izlenmelidir. Mümkünse cinsel ilişkide bulunduğu bütün partnerler bulunarak muayene edilmeli ve gerekirse tedavi edilmelidir.
TRİKOMONAS
Trikomonas Vajinalis adı verilen bir parazitin neden olduğu enfeksiyondur. Parazit kadında sıklıkla vajinada, rahim ağzını tuttuğu gibi uretra ve mesanede de yerleşme eğilimindedir. Trikomonas enfeksiyonu tüm vajinal enfeksiyonların %25’ini oluşturur ve kişiden kişiye genellikle cinsel ilişki yolu ile geçer.
Etken olan Trikomonas Vajinalis çevre koşullarına en dayanıklı parazit olduğu için havlu, çamaşır, ıslak bank (sauna), klozet, yüzme havuzu gibi dış etkenler aracılığı ile de bulaşabilir. Trikomonas enfeksiyonu kadınların %50’sinde şikayete yol açmazken (asemptomatik), gebelerde %20 oranında belirti verir.
Enfeksiyonun en önemli belirtisi kokulu akıntıdır. Vulvovajinal kaşıntı, yangı, cinsel ilişki sonrası görülen vajinal kanama sıklıkla karşılaşılan yakınmalardır. Tanı hekim tarafından vajinal akıntının direkt mikroskobik incelenmesinde parazitin görülmesi ile konulur.
Gebelerde gebelik kesesinin erken açılmasına, erken doğuma, düşük ağırlıklı doğuma, loğusalıkta ateşli enfeksiyonlara neden olur. Doğum esnasında yeni doğana bulaşma söz konusudur. Hastalığın kız bebeklerde annenin hormonlarının geri çekilmesi sonucunda kendiliğinden ortadan kalktığı sanılmaktadır.
Topikal ilaç uygulamaları gebeliğin ilk üç ayı içinde semptomların azaltılması için önerilebilir. Ağızdan alınan sistemik etkili ya da vajinal uygulanan lokal etkili tedavileri hekimler olası risklerden kaçınmak için gebeliğin 14. haftasından sonraya ertelemektedirler. Trikomonas enfeksiyonunda eşlerin birlikte tedavisi gereklidir.
Tedavide kullanılan ajanların en bariz yan etkileri bulantı, baş ağrısı, sersemlik hali ve koyu renkte idrardır. Bu ajanlar kullanılırken kesinlikle alkollü içecekler kullanılmamalıdır. Hasta loğusa ve emziriyorsa tek dozluk kısa protokol tercih edilip ilacın vücuttan atılma süresi göz önünde bulundurularak emzirmeye 24 saat ara verilmelidir.
Tedavi mutlaka kadın doğum uzmanı tarafından düzenlenmeli ve uygulanmalıdır.

Yasal Doğum İzni

Anne adaylarının Yasal Doğum İzni ile ilgili Adana jinekoloji Bilgileri
Anne adaylarının Yasal Doğum İzni ile ilgili Adana jinekoloji Bilgileri

Doğumdan önce 8 hafta ve doğumdan itibaren 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta süre ile aylıklı izin verilir. Çoğul gebelik halinde, doğumdan önceki 8 haftalık süreye 2 hafta süre eklenir. Ancak sağlık durumu uygun olduğu takdirde, tabibin onayı ile anne isterse doğumdan önceki 3 haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, annenin çalıştığı süreler, doğum sonrası sürelere eklenir. Yukarıda öngörülen süreler sağlık durumuna göre tabip raporunda belirlenecek miktarda uzatılabilir. Bir yaşından küçük çocukların emzirilmeleri için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilir. Süt izninin kullanımında annenin saat seçimi hakkı vardır. 2. Doğum Sebebiyle Verilecek Aylıksız İzin Doğum yapanlara istekleri halinde 12 aya kadar aylıksız izin verilir. Bu konu ile ilgili kanun maddesi şu şekildedir: MADDE 74. Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir. Yukarıda öngörülen süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilir. Hamilelik süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir. Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz. İsteği halinde kadın işçiye, onaltı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde onsekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz. Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam bir buçuk saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır. Ancak yasal hakkınız olan bu izni kullanabilmek için yapmanız gereken işlemler vardır. Bunlardan en önemlisi hamileliğinizin 32. haftasında doktorunuzdan alacağınız rapor ile bağlı olduğunuz SSK hastane ya da polikliniğine başvurarak raporu onaylatmanız ve çalıştığınız kurumdaki personel bölümüne iletmenizdir. Daha sonraki işlemler ile ilgili olarak personel biriminizden bilgi alabilirsiniz.

ÖNEMLİ NOT: Hamile bayanlar hamileliklerinin kaçıncı haftasında olduklarını genelde doğru hesaplayamıyorlar. Bu nedenle doğum öncesi iznine ayrılmaları gereken zamanı da yanlış planlıyorlar. Bu konu ile ilgili bir kullanıcı yukarıda yazılan ifadelerin yeterince açık olmadığını belirtiyor. Oysa kanun bu konuda son derece net ve açık. Doğumdan 8 hafta önce izine ayrılına bilir diyor. Gebelik 40 hafta olduğuna göre 8 hafta öncesi 32. haftaya geliyor. Yani 32. haftanın dolmuş olması gerekli. Son adet tarihine göre 31 hafta 5 günlük gebeliği olan bir kadın 32. haftalık hamile değildir, 31 hafta 5 günlük hamiledir. Tüm yaş hesaplamalarında bitirilen yaş dikkate alınır. 31 hafta 5 günlük hamile bir kadının gününün dolmasına daha 8 hafta 2 gün vardır. Bu nedenle izine ayrılma hakkını elde edeceğiniz günü hesaplarken son derece basit bir yöntem uygulayabilirsiniz. Son adet tarihinize göre beklenilen doğum gününe kaç gün kaldığını sayın. Bunun kaç hafta ve kaç güne denk geldiğini hesaplayın.

DOĞUM İZNİ SON ADET TARİHİNDEN İTİBAREN 32 HAFTA SONRA (234 GÜN SONRA) BAŞLAR. DOGUM İZNİNE AYRILMAK İÇİN VEYA İZNİ DOĞUM SONRASINA AKTARMAK İÇİN 32 HAFTADA YANİ 234 CÜ GÜNDE HEKİMİNİZE BAŞVURUNUZ. İKİZ GEBELERİN İZNİ 2 HAFTA DAHA ERKEN BAŞLAR

Suni Sancı

Adana Linokoloji Suni Sancı ile Doğum Başlangıcı ile ilgili bilgiler

SUNİ SANCI İLE DOĞUM EYLEMİNİN BAŞLATILMASI
İnduksiyon genel anlamıyla “gebelik ürününün atılmasını sağlamak amacıyla rahimin kasılmaya teşvik edilmesi” anlamına gelir. İnduksiyon, başlamamış doğum ağrılarını çeşitli yöntemlerle başlatma girişimidir. Amacı doğumu gerçekleştirmektir.
Hangi durumlarda induksiyon (suni sancı) yapılır?
İnduksiyon, gebeliğin devamı anne hayatı ve/veya bebeğin hayatı açısından sakıncalı olduğu her durumda uygulanır. Anne adayının hayatını kurtarmak amacına yönelik olarak en sık preeklampside, bebek için ise en sık miad geçmesinde kullanılır. Preeklampsi ve özellikle de ağır preeklampsi, tümüyle gebelikte gelişen bir hastalıktır ve en kesin tedavi şekli doğumdur. Preeklampsi tanısı konduğunda ağrılar henüz kendi kendine başlamamış durumdaysa ve sezaryan gerektiren bir durum yoksa induksiyon işlemine başlanarak doğum gerçekleştirilmeye çalışılır. Miad geçmesinde de uteroplasental ünitenin “yaşlanmış” olması bebeğin oksijensiz kalmasına ve ileri durumlarda ölmesine yolaçabileceğinden, sezaryan için başka bir neden yoksa induksiyonla bebeğin doğması sağlanmaya çalışılır.

İnduksiyon nasıl yapılır?
İnduksiyon için, yani uterusu kasılmaya teşvik etmek için çok sayıda yol vardır. En sık kullanılan yol, anne adayına damardan serum içinde oksitosin adı verilen maddenin belli dozlarda verilmesidir. Bu madde esasen doğum başladığında anne adayının hipofiz bezinden salgılanan hormonunun kendisidir. İnduksiyon için geliştirilen sentetik oksitosin serum içinde sulandırılarak verilir. Ancak uterusu kasılmaya teşvik etmek bu kadar kolay değildir. Uterusun oksitosine duyarlı hale gelebilmesi ve kasılmaların serviksin (rahimağzının) açılmasını sağlayabilmesi için servikste bazı ön hazırlıklar gerçekleşmelidir. Serviks gebe olmayan bir kadında sert ve kapalı bir yapıdır. Gebeliğin başlamasıyla yumuşar ve bu yumuşama gebeliğin sonuna kadar artarak devam eder. Gebeliğin sonlarına doğru servikste meydana gelen değişiklikler bu yapının daha da yumuşamasına, uzunluğunun azalmasına (“silinme”) ve uterus kasılmaları ve önde gelen kısmın (baş gelişinde bebeğin başı, makat gelişinde makat kısmı) baskısıyla açılmasına neden olur. İşte induksiyon ve induksiyon öncesi işlemler, henüz zamanı gelmediğinden kendinden gerçekleşmeyen, ya da gerçekleşemeyen bu olayların suni olarak gerçekleştirilmesidir. Serviksteki bu fizyolojik olayları en iyi şekilde taklit edebilmek için öncelikle serviks iyi bir şekilde değerlendirilmeli ve gerekli durumlarda serviksteki ön hazırlık bazı işlemlerle taklit edilmelidir. Bu amaçla vajinal muayene yapılır ve serviksin nitelikleri, gelen kısmın özellikleri bir arada değerlendirilerek ön hazırlık gerekip gerekmediğine karar verilir. Miadına yakın olan ya da miad geçmesi olan anne adaylarında servikste ön hazırlık aşaması genellikle kendiliğinden tamamlanmış olup, doğum için yanlızca oksitosinin hipofizden salgılanması beklenmektedir.
Serviksin ön hazırlığa ihtiyacı olup olmadığını belirlemek için doğumu gerçekleştirecek doktor Bishop puanlaması adı verilen incelemeden faydalanır.
Bishop puanı uygun olmayan serviks bulguları varlığında ön hazırlığı gerçekleştirmek ve serviksi induksiyona hazır hale getirmek için oksitosin verilmeye başlamadan önce servikse vajinal yolla prostaglandin içerikli bazı ilaçlar uygulanır. Belli bir süre sonra (4-12 saat sonra) serviks Bishop puanı tekrar değerlendirilir ve gerekli yumuşama, konum değişikliği gibi hazırlıklar oluşmamışsa işlem tekrarlanır. Bishop puanı yeterli hale getirildiğinde induksiyona başlanır. Bishop puanı düşük olmasına rağmen ön işlem yapılmadan başlanan induksiyon uygulamalarında başarı şansı düşükken, uygun Bishop puanında yapılan uygulamalarda başarı oranı yüksektir. Burada başarı, uterusta doğum kasılmalarının başlatılması anlamında kullanılmaktadır.
Tüm bu ön hazırlıklar boyunca ve induksiyon işlemine geçilmeden önce bebeğin iyilik halinin çeşitli testlerle değerlendirilmesi şarttır. Bu amaçla yapılan NST değerlendirmesinde fetal distres şüphesi varlığında induksiyon uygulanması fetal distresi ağırlaştırabileceği gibi, “sıkışmış” olan bir bebeğe müdahalede gecikmelere yol açabilir.
İnduksiyon bu konuda deneyimli bir hemşire ya da ebe tarafından doktorun direktiflerine göre uygulanır. Düşük dozlarla başlayan induksiyon gerçek doğum ağrıları oluşana kadar (10 dakikada üç kez gelen ve 40-50 saniye süren kasılmalar) belli bir doza kadar artırılarak devam eder.
İnduksiyon başladıktan sonra induksiyonun başarılı olup olmadığını değerlendirmek amacıyla genellikle 2 saatlik aralıklarla vajinal muayene yapılır ve serviksteki değişiklikler değerlendirilir. İki muayene arasında serviks değişikliklerinin devam ediyor olması (serviksin açılmaya başlaması) induksiyonun başarılı olduğunu gösterir.
İki saat boyunca serviks bulgularında bir değişiklik olmaması durumunda induksiyon “başarısız” olarak değerlendirilir ve işleme son verilir. Başarısız induksiyon durumunda iki farklı yol izlenebilir: Anne adayı ve/veya bebek iyi durumdaysa belli bir süre sonra induksiyon tekrar denenir, ya da doğum sezaryanla gerçekleştirilir. Başarısız induksiyon durumlarında sıklıkla ikinci yol tercih edilir ve doğum için sezaryan kararı verilir.
İnduksiyonun riskleri nelerdir?
İnduksiyon basit bir müdahale değildir. Dikkatli bir değerlendirme sonrası başlanmalı, doz artırımını yapan hemşire ya da ebe tecrübeli olmalı, bebeğin durumu ve serviks bulgularının ilerlemesi düzenli olarak kontrol edilmelidir.
Başarısız induksiyon
İnduksiyonun en büyük riski başarısız olması durumunda doğumun sezaryanla gerçekleşmesi zorunluluğudur. Doğum kararı bir kez verildikten sonra uygulanmalı ve vajinal yolla doğumu gerçekleştirmek için yapılan induksiyon başarısız olduğunda doğum sezaryanla gerçekleşmelidir.
Fetal distres gelişmesi
İnduksiyon genellikle doğal uterus kasılmalarından daha düzenli ancak daha güçlü kasılmalara neden olur ve serviksin tam açık olması doğal kasılmalara göre daha kısa zamanda gerçekleşir. Bu da bazı durumlarda ve özellikle de bebeğin miad geçmesi ya da gelişme geriliği gibi nedenlerle “enerji depolarının” yetersiz olduğu durumlarda fetal distres gelişimine neden olabilir. İnduksiyon uygulanması esnasında fetal distres geliştiğinde önce doz azaltılır ve çeşitli önlemlerle fetal distres giderilmeye çalışılır. Bu önlemlere rağmen fetal distres düzelmezse doğum sezaryanla gerçekleştirilir.
Hiperstimulasyon
Hiperstimulasyon, “aşırı uyarılma” anlamına gelen bir kelimedir. İnduksiyon dozunun yüksek olması veya uterus kasının normal dozlara bile aşırı duyarlı olması durumunda hiperstimulasyon gelişir ve çok şiddetli kasılmalar meydana gelir. Bu nadir görülen bir durum olmakla beraber tanısı geç konduğunda veya gerekli önlemler alınmadığında uterus rüptürüne (uterusun yırtılmasına) ve/veya bebeğin oksijensiz kalarak ölmesine neden olabilir.
Doğum sonrası kanama
İnduksiyon uygulamasının ender görülen bir yan etkisidir. Özellikle gereğinden yüksek dozlarda yapılan uygulamalarda, induksiyonun uzun sürmesi durumunda uterus kası “yorulduğundan” bebek doğduktan sonra uterus yeterince kasılamaz ve kanamaya neden olur.
Uterus rüptürü
Günümüzde induksiyon esnasında uterus rüptürü (yırtılması) çok ender görülen bir durumdur. Uterus kasının rüptürü (yırtılması) şiddetli kanamaya yolaçan ve sıklıkla histerektomi (“rahimin alınmasını”) gerektiren bir durumdur. Yetersiz inceleme, tecrübesizlik, ihmal ve uterusun aşırı hassas yapısına bağlı olarak meydana gelebilir.
Hangi durumlarda induksiyon sakıncalıdır?
İnduksiyonun kesinlikle sakıncalı olduğu durumlar vajinal doğumun kesinlikle mümkün olmadığı durumlardır: Placenta previa, pelvis darlığı, bebeğin yan durması bunlar arasında en önemlileridir. Yine ağır fetal distres de beklenmemesi ve bebeğin acil olarak doğurtulması gerektiği bir durum olduğundan bu grupta sayılabilir.
İnduksiyon yapılmasının sakıncalı olabileceği diğer durumlar arasında rüptür riskinin yüksek olduğu çoğul gebelik, makat gelişi, önceden sezaryanla doğum yapmış olmak (özellikle klasik insizyonla yapılmış sezaryanlar), iri bebek şüphesi, çok sayıda doğum yapmış olmak ve fetal distres şüphesi sayılabilir. Bu durumlarda her anne adayı ayrı ayrı değerlendirilerek induksiyonun sakıncalı olup olmadığına karar verilir.

Gebelikte Sıkça Yaşanan Problemler

Gebelikte Sık yaşanan Sorunlar – Adana – ve çözümleri – Jinekoloji Adana

GEBELİĞİN DÖNEMLERİ VE SIKÇA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER

Gebelik özellikleri yönünden üç ayrı döneme ayrılır:
1. trimester (ilk 13 hafta)
2. trimester (14-27. haftalar arası)
3. trimester (27-40. haftalar arası) olmak üzere.


İLK ÜÇ AYDAKİ FİZİKSEL DEĞİŞİKLİKLER ve SIKÇA SORULANLAR

• Yorgunluk, halsizlik
• Bulantı ve kusmalar
• İdrara sık çıkma
• Göğüs Hassasiyeti
• Baş ağrısı ve kendini iyi hissetmeme
• Hafif kilo artışı
• Nokta şeklinde kanama (lekelenme).
• Kasık ağrısı
• Uykuya eğilim, psikolojik huy değişiklikleri


İlk üç aylık dönem vücudumuzda önemli değişikliklerin olduğu ve gebeliğe adaptasyonun gerçekleştiği bir dönemdir. Kişi bu dönemde gebeliğin ilk heyecanını yaşarken bir takım sorunlarla da karşı karşıya kalabilir.

İLK ÜÇ AYDA SIKÇA SORULAN SORULAR

“Bu bulantılarım ne zaman bitecek?”
Gebeliğin erken dönemindeki bulantı ve kusmalarda; plasentadan salgılanan hormonlar, annenin psikolojik sıkıntıları, B6 vitamini eksikliği, gebeliğe bağlı mide-barsak sistemindeki değişiklikler, tiroid bezinin normalden çok çalışması gibi pek çok neden suçlanmıştır.
Gebelikte mide ve barsaklar, gebelik hormonlarının etkisi ile daha yavaş boşalır. Buna bağlı hazımsızlık, şişkinlik ve gaz şikayetleri olabilir.
Midesinde gebelik öncesinde ülseri olanlarda bulantı ve kusma şikayetleri daha dirençli ve uzun süreli olabilir. Ayrıca bulantı ve kusmalar, stres ve yorgunluğa bağlı olarak da artabilir.

Bulantı ve kusmalar sabahları daha sık olmakla birlikte, günün her saatinde karşınıza çıkabilir. Genelde ilk gebeliklerde, genç kadınlarda ve ikiz gebeliklerde daha şiddetlidir.
Bulantılar, çoğunlukla 4 – 8 haftalıkken başlar ve 14 – 16 haftalıkta azalır. Fakat bazı kadınlarda bulantı ve kusma 3. aydan sonra başlayabilir ve bazı kadınlarda ise tüm gebelik süresince devam edebilir. Bu tür durumlarda eğer verilen ağızdan ilaç tedavilerine rağmen problem devam ederse hastaneye yatırılarak serum ile besleme gerekebilir.

Öneriler
Gün içinde daha sık ve küçük öğünler şeklinde yemeniz bulantılarınızı azaltır. Yemekler sırasında az sıvı almak da iyileşmeye yardımcı olur. Bunları yapmanın amacı mideyi tamamen boş veya tamamen dolu tutmaktan kaçınmaktır. Çünkü her iki durum da bulantıyı arttırabilir.
Beslenme diyeti olarak katı, kuru, yağsız ve tuzlu gıdalara yönelin. Eğer tatlı veya meyve yediğinizde bulantınız olmuyorsa bunları da yiyebilirsiniz.

İlk kalktığınız zaman eğer bulantınız çoksa yataktan çıkmadan önce demli olmayan bir çay için. Yatağın başında galeta, tuzlu kraker gibi kuru şeyler bulundurun.

Sabahları yataktan ani bir şekilde kalkmayın. Gebeliğin erken döneminde sık görülen yorgunluk da bulantıyı şiddetlendirebilir.

Hoş olmayan koku ve yiyeceklerden kaçının. Özellikle mutfak kokularından ve ağır parfümlerden uzak durun.

Tüm önlemlere rağmen bulantınız geçmiyorsa doktorunuza başvurun. İlaç tedavisi veya hastaneye bir süre için yatışınız gerekebilir.

”Kendimi daha sinirli, gergin ve alıngan hissediyorum”
Gebeliğin ilk 3 ayında anne adayında bazı psikolojik değişiklikler ortaya çıkabilir. Örneğin kişi çok neşeliyken aniden ağlama krizlerine tutulabilir. Bazan çok sinirliyken bazı günler sakin olabilir.

Gebelikte depresyon, aşırı alınganlıklar, aşırı uyuma isteği gibi şikayetler sık olarak görülür. Gebeliğin ilk 3 ayı gebeliğe adaptasyon dönemidir ve kişi gebeliğe uyum sağladıkça bu sorunlar da yavaş yavaş ortadan kalkacaktır.

Yine, gebeliğin son haftalarında tekrar bir takım huzursuzluklar ortaya çıkabilir. Bu huzursuzlukların kaynakları ise doğumla ile ilgili endişeler, doğum sonrası anne olmanın getirdiği tedirginlikler, bekleyen maddi ve manevi yükümlülüklerdir. Kişi sinirli, heyecanlı olabilir, uyku problemleri ortaya çıkabilir.

Öneriler
Tüm bu şikayetler geçici olan ve fazla endişe edilmemesi gereken durumlardır. Hemen hemen her kadın bu duyguları yaşar.

Benzer şekilde baba adayında da bir takım sıkıntılarla yüzleşebilirler. Eşinin durumu hakkında endişeler taşıyabilir ve konuyla ilgili bilgisi yoksa ona yardım edememenin üzüntüsünü yaşayabilir. Bu nedenle çiftler kendilerinden önce böyle bir deneyim yaşayan arkadaşları ile konuşarak onların tecrübelerinden yararlanabilirler.
Ancak unutulmamalıdır ki en profesyonel yardım konunun uzmanı olan hekimlerden alınabilir.

“Sürekli idrara çıkıyorum”

İlk üç ayda rahmin büyüyen hacmi ile birlikte
böbreklerin fonksiyonlarındaki değişimler size
idrara çıkma ihtiyacı hissi verir. Hatta
hapşırırken, öksürürken ve gülerken idrar
kaçırabilirsiniz. Bunun nedeni, büyüyen
rahmin idrar torbasına yaptığı baskıdır.

İdrar şikayetleri 4. aydan sonra hafiflese de son aylarda bebeğin başının mesaneye basısı sonucu genellikle yeniden artacaktır.




Öneriler
Sürekli idrara çıkma problemleriyle başedebilmek için; yatmadan birkaç saat önce su içmeyi kesmeniz önerilir. Böylelikle gece boyunca daha az kalkarsınız ve uykunuz bölünmez.
Ancak tüm gebelik süresince sıvı alımını azaltmanız kesinlikle önerilmez. Çünkü bol su içmenin gebelik üzerine pek çok olumlu etkisi vardır.

İhtiyaç hissettiğiniz her an idrarınızı yapın. İdrarınızı tutmak, idrar torbanızın tam olarak boşalamamasına sonucunda idrar yolları enfeksiyonuna yol açabilir. İdrar yaparken öne doğru eğilmeniz idrar torbanızın tam olarak boşalmasına yardımcı olur.
Sık idrara çıkma (pollaküri) ile birlikte idrar yaparken yanma ve sızlama (disüri) ile birlikte kasık ağrısı şikayetiniz de varsa bu durum “idrar yolu enfeksiyonu” na bağlı olabilir, hekiminize danışınız.

“Göğüslerin sızlıyor”
Östrojen, prolaktin ve progesteron adı verilen hormonlarının salgılanmasının artması gebe kadının göğüslerindeki değişikliklerin temel nedenidir. Gebeliğin ilk birkaç haftasında göğüslerinizde hafif değişiklikler hissedebilirsiniz, bunlar ağrılı olabilir.

Öneriler
Bu durumda göğüslerin uyarılmaması için yatarken sütyen giyilmesi ve meme uçlarına temastan kaçınılması bu tür şikayetleri bir ölçüde azaltacaktır.

“Başım ağrıyor ve çok halsizim”
Gebeliğin erken döneminde görülen baş ağrıları pek çok kadını rahatsız etmektedir. Kesin nedeni belli değildir, fakat gebeliğin erken döneminde görülen diğer rahatsızlıklar gibi, hormon düzeyinde ve kan dolaşımındaki değişiklikler ile psikolojik nedenler suçlanmaktadır. Baş ağrısında diğer olası nedenler ise aşırı stres ve yorgunluktur.

Gebe kaldığınızı öğrenir öğrenmez kafeini azaltırsanız veya tümden keserseniz, bu davranış değişiklikleri de sizde bir kaç gün baş ağrısı yapabilir.

Kendini iyi hissetmeme, gebe kadınlarda sık görülür ve gebelik sırasında görülen dolaşım değişiklikleri sonucu olabilir.
Gebeliğin 6. ayından sonra gelişen baş ağrıları ise ilk aylardakiler gibi masum olmayabilir. Bu dönemlerdeki baş ağrılarında öncelikle tansiyonun ölçülerek kontrol edilmesi önerilir. Çünkü “Gebeliğe bağlı hipertansiyon” ve “preeklampsi (gebelik zehirlenmesi)” bu dönemlerde anne ve bebek sağlığını tehtid eden baş ağrısı nedenleridir.

Stres, yorgunluk ve açlık da kendini iyi hissetmeme ve bayılmaların (senkop nöbetlerinin) nedeni olabilir.

Öneriler
Gebeliğe bağlı baş ağrıları, yüzün ön tarafı ve kenarlarına, burun çevresine, gözlerine sıcak kompres uygulama ile azabilir.

Ayrıca gevşeme egzersizleri, baş ağrınızı azaltmanın yanı sıra kendinizi çok iyi hissetmenize neden olur. Bu egzersizleri gözünüzü kapatıp sakin güzel bir düşünerek yapın.
İyi ve dengeli beslenme, güzel dinlenme, masaj, hafif egzersiz veya yürüyüşler de önemli ölçüde şikayetlerinizi azaltacaktır.
Söylemesi çok kolaydır ama yaşamınızdaki stresi azaltmak gebeliğinizin ilk dönemleri ile geri kalanı kolay geçirmenizi sağlayacaktır.
Ağrı kesici kullanmadan önce muhakkak doktorunuza danışın.

“Ne kadar kilo almalıyım?”
Gebelik sırasında toplam 11-14 kg alınması normal olsa da, bunun yalnızca çok küçük bir kısmı ilk üç ayda gerçekleşir (ortalama 1 kg).

Zayıf bayanlar biraz daha fazla kilo alabilirken, kilolu bayanların biraz daha az kilo almaları önerilmektedir.

Bebeğinizin tüm önemli yapıları ve organ sistemleri ilk üç ayda oluşur. Daha sonraki dönemde ise bunlar büyüyüp gelişirler ve bebeğinizde kilo artışı görülür.

İlk üç ayın sonunda, bebek ortalama 8 cm. boyunda, 20 gram ağırlığında minyatür bir insan görünümündedir. Pek çok organ sistemleri oluşmuş ve hatta çalışmaya başlamıştır bile. El ve ayak parmaklarında minik tırnaklar vardır. Eller birer bezelye tanesi büyüklüğündedir.

Bebek emme hareketleri yaparak çevresini saran sıvıyı yutar ve yuttuğu sıvıyı alttan idrar olarak çıkarır.

Gebeliğin erken döneminde birçok kadın kendisini rahatsız eden belirtilerden şikayetçidir. Bunlar genelde endişe edilecek problemler değildir, fakat hangi belirtilerin doktora başvuracak durumlar olduğunu bilmelisiniz.

“Lekelenme tarzında kanamalarım oluyor, normal mi?”
Gebeliğin tüm dönemleri içinde görülebilen kanama şikayetleri önemlidir. İlk üç aydaki hafif kanamalar genel olarak düşük tehtidine bağlı ve de %90 oranında dinlenme ile kendiliğinden geçen şikayetler olsa da siz “gebelik esnasında her türlü kanamanızın olması durumunda doktorunuza başvurunuz”.

Kanamanın olması, gebeliğinizdeki bir problemin sonucu olabilir. Ayrıca bu durum yalnız bebeğinizin değil sizin sağlığınız için de riskli durumlar yaratabilir.

“Kasıklarım ağrıyor”
İlk gebe kaldığınızda kasıklarınızda, kalça ve belinizde ağrı hissi ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Rahim büyürken onu tutan bağ dokuları da gerilir. Ağrının sebebi de bu gerilmedir. Rahatsızlık verici olsa da, endişelenmenize gerek yoktur.

Öneriler
Ilık bir banyo gevşemenize ve sancılarınızın hafiflemesine yardımcı olur. Ayrıca dinlenme egzersizleri ile de rahatlayabilirsiniz. Ağrılarınız dayanılmayacak kadar şiddetliyse doktorunuza başvurunuz.


İKİNCİ ÜÇ AYDAKİ FİZİKSEL DEĞİŞİKLİKLER ve SIKÇA SORULANLAR

• Ağrı ve yanmalar
• Cilt değişiklikleri (gebelik lekelenmeleri, cilt döküntüleri, sivilcelenmeler)
• Kabızlık
• Anemi (kansızlık)
• Bacak krampları
• Kilo artışı
• Vajinal akıntı ve enfeksiyonlar
• Aşermeler

İkinci üç aylık dönem gebeliğin 13. Haftası ile 27. Haftası arasındaki dönemdir.
“Altın dönem” olarak da adlandırılan bu dönemde gebeliğin başlangıcındaki yan etkiler azalmış ve son üç aydaki rahatsızlıklar ise henüz başlamamıştır.
Bu dönemde bulantınız azalmıştır, uykularınız düzelmiştir ve enerjiniz yerine gelmiştir. Ayrıca bu dönemde bebeğiniz size gerçek gibi gelmeye başlamıştır. 16 – 20. haftalar arasında bebeğin hareketlerini hissedebilirsiniz.

4 – 5. Aylarda artık karnınız yavaş yavaş belirmeye başlamıştır. Gardrobunuzu değiştirmenin, 14-16. haftalardan itibaren ultrasonla cinsiyeti görünür hale gelen bebeğiniz için evinizde hazırlıklar yapmanızın zamanı gelmiştir.

İKİNCİ ÜÇ AYDA SIKÇA SORULAN SORULAR

”Bebek hareketlerini ne zaman hissedeceğim?”
Daha önce doğum yapmış olan hanımlar bu konuda da tecrübelerini gösterirler. Bu hanımlar genelde 16. hafta civarında bebeğin oynadığını hissederken ilk gebeliğini yaşayanlar 18-21. haftalar arasında bu duyguyla tanışırlar.

Anne adayları bebeğin oynama hareketlerini, “içlerinde bir kuşun kanat çırpışına” benzetebilirler. Bebeğin oynaması anne-baba adaylarına huzur ve mutluluk verici bir olaydır. 4. aydaki bebeğin boyu 15 cm, ağırlığı yaklaşık 150 gramdır.

6. ayın sonunda ise bebeğin boyu 30 cm., ağırlığı ise 900 gramı bulur. Bebek bu dönemden sonra hızlı bir büyüme temposuna girmiştir ve doğuma kadar kilosu yaklaşık üç kat artacaktır.

”Karnımda ağrı ve yanmalar hissediyorum”
İkinci üç aylık dönemde uterusun (rahmin) genişliğinde hızlı bir artışı farkedersiniz.

Kadın rahmi, vucüdumuzda kendi büyüklüğünün üstüne bu kadar fazlasına çıkıp doğumdan sonra tekrar eski haline dönebilen tek organdır.

Uterus (rahim) büyürken, vücudunuzun içinde o bölümde olan diğer organlar normal yerlerinden birazcık uzaklaşacaklardır. Bu nedenle bu organları tutan kas ve bağ dokularında aşırı bir gerilme olacaktır. Bu organ büyüme ve gerilmeleri anne adayını rahatsız edebilir.

Bu dönemde görülen ağrı ve yanmaların esas nedeni uterusun ağırlığı ve genişliğindeki artış ile gebelik hormonlarıdır.

”Belimde ve sırtımda ağrılar oluyor”
Gebelik sırasında kalça bölgenizdeki kemiklerin arasındaki eklemler yumuşayıp gevşerler. Bunlar doğum sırasında bebeğin bu bölgeden geçebilmesi için bir hazırlıktır.

Bu dönemde, rahminizin ağırlığı artar ve ağırlık merkezinin yeri değişir. Bunun sonucu olarak zamanla ve belki hiç farkında olmadan, vücut şekliniz ve yürüme şekliniz değişir. Ağırlık merkezindeki değişiklikler sırt ağrılarına neden olur.

Öneriler
Şikayetlerinizi en aza indirmek için oturmanıza, kalkmanıza ve yürümenize dikkat edin, kendinizi fazla zorlamayın, ağır yük kaldırmaktan kaçının ve ağrılarınızın arttığı durumlarda uzanarak dinlenin.

Ayrıca bel ve sırt sağlığını olumsuz etkileyen topuklu ayakkabı giymekten kaçının. Her zaman için düz ve mümkünse ortopedik tabanlı ayakkabıları tercih edin.

Karın bölgenizdeki kasları çalıştırmak için yapılan egzersizler bel ve sırt ağrısının azalmasına yardımcı olacaktır.

”Kasıklarımda ağrılar oluyor”
İkinci dönemdeki alt karın bölgesindeki ağrıların nedeni, genişleyen rahmin kaslarının ve rahmin çevresindeki asıcı bağ dokusunun gerilmesidir. Bu durum tıbbi literatürde “Round ligament ağrısı” olarak geçer.

Ayrıca daha önceden karın bölgesine uygulanan bir ameliyat geçirmişseniz ağrının nedeni buradaki iç yapışıklıkların gerilmesi de olabilir.

Gebelik sırasında bazen appendisit veya safra kesesi taşı (kolesistit) nedenli ani ağrılar farklı yerlerde ve şekillerde oluşabilir. Bu ağrıların farklı yerde oluşmasının nedeni, büyüyen rahmin bu organları bulundukları yerden başka tarafa itmesidir.

Öneriler
Kasık bölgesindeki ağrı bebeğiniz ve sizin için bir tehdit oluşturmasa da, bu şikayetinizin fazla ve uzun süreli olması durumunda mutlaka doktorunuza bildirin. Çünkü bu ağrıların nedeni (erken gebelik haftalarında) dış gebelik, düşük tehlikesi ve ileri gebelik haftalarında erken doğumun başlangıcı olabilir.
Kasık ağrınız şiddetli ise, oturma veya yatma veya alacağınız sıcak bir duş şikayetinizi bir ölçüde azaltabilir.

”Bacaklarımda kramplar oluyor”

Bacaklardaki kramplar genelde 3. Aydan
sonra sık görülür. Özellikle geceleri oluşur
ve hatta bazen uykudan uyandıracak kadar
şiddetlidir.

Bacak kramplarının kesin nedeni belli
olmamakla beraber kalsiyum ve
magnezyum azlığı genel olarak
suçlanmaktadır.

Öneriler
Bacak krampları sizi çok rahatsız ederse, öncelikle kalça kaslarınızı gerici egzersizler yapın. Uzun süre oturmaktan veya uzun süre yürümekten kaçının. Eğer aniden kramp girerse, dizinizi gererek ayağınızı hafifçe yukarı kaldırın.
O bölgeye masaj, sıcak uygulamalar rahatlatıcı olabilir. Bazı hekimler tarafından hastalara kalsiyum, magnezyum veya B6 vitaminleri reçete edilebilmektedir.

”Midem yanıyor”
Mide yanmasının en sık sebebi, “reflü” olarak bilinen mide içeriğinin yemek borusuna doğru geri kaçmasıdır. Bunun sonucunda mide asitleri yemek borusunu tahriş eder.

Gebelikte reflü’nün normalden daha sık olarak karşımıza çıkmasının bir kaç ayrı nedeni vardır. En önemli neden büyüyen uterusun (rahmin) mideyi yukarıya itmesidir.

Diğer bir neden, sindirim sisteminin çalışması hormonların (özellikle progesteron hormonu) etkisi altında yavaşlaması sonucunda yemek borusunda dalga şeklinde hareketlerle ilerleyen yiyeceklerin gidişi gebelik sırasında yavaşlamaktadır. Midenizin boşalması gecikmekte ve yiyecekler sindirim sisteminden daha yavaş boşalmaktadır. Bunun sonucunda hazımsızlık, şişkinlik ve bulantı hissi gibi şikayetler de görülebilecektir.

Ayrıca mide ile yemek borusu arasındaki büzücü kas yine gebelikte artan progesteron hormonu etkisiyle gevşemekte ve mide asid içeriği yemek borusuna geçerek göğüste yanma şikayetine yol açabilmektedir.

Öneriler
Bulantı ve kusmayı önlemek için, az az ve de sık sık beslenin. Fazla asidli gıdalar ile aşırı acılı, ekşili, baharatlı, yağlı gıdalardan uzak durun. Fazla miktarda çay, kahve ve çikolatadan sakının.

Kızartma türü gıdalar yerine haşlama türü gıdaları tercih edin. Soda içmeniz bazan şikayetlerinizi azaltabilir.

Ayrıca mide yanmanızı artıran ani öne eğilmeler gibi hareket ve pozisyonlardan kaçının. Hatta geceleri yatarken başınızın altına bir yastık daha koyup başınızı biraz daha yükseltebilirsiniz.

Her şeye rağmen mide yanmanız çok fazla ise doktorunuz size bir takım antiasid ilaçlar verebilir, fakat doktorunuza danışmadan ilaç kullanmayınız.

”Cildim eskisi gibi değil”
Gebelik sırasında salgılanan bazı hormonlar cildinizde belirli değişikliklere neden olur.

En sık karşılaşılan problem vucüttaki bazı bölgelerde belirginleşen cildin kahverengileşerek kararmasıdır. Bu durum en sık olarak yüzde (kloasma, gebelik maskesi), göğüs uçları, karın, kasık ve göbek çevresi bölgelerinde ortaya çıkar.

Ciltteki bu kararmaların gerçek nedeni belli olmamakla beraber, gebelikte salgısı artan estrojen hormonuna bağlı olduğu düşünülmektedir.

Öneriler
Gebelik sırasındaki cilt kararmaları, güneş ışığı veya diğer ultraviole ışıklara maruz kalmakla daha da artabilir.

Bu yüzden gebelik sırasında durumda fazla güneşte kalmayın ve hatta yaz aylarında dışarıda olduğunuz zamanlarda öncelikle yüzünüzü yüksek koruma faktörlü kremlerle koruyun.

Bol miktarda kar olan ortamların da yaz aylarındaki güneş ışığı gibi yüksek dozda ultraviole içerdiğini unutmayın.

Ciltteki kararmalar doğumdan sonra bir miktar azalsa da soluk bir şekilde kalıcı da olabilir. Bu durumda doğumdan sonra dermatologlar tarafından bazı tedaviler uygulanabilmektedir.

Gebelik sırasında ciltteki esmerleşmelere ilaveten el ayası ve ayak tabanlarında kızarıklıklar, vucutta bazı kaşıntılı ve döküntülü rahatsızlıklar da ortaya çıkabilir. Pek çok şikayet tedaviye gerek kalmaksızın gebeliğin doğal sürecinde kendiliğinden kaybolup gider.

”Kabızlık oluyor”
Kabızlık, gebelikte görülen sık görülen bir problem olup en sık nedeni sindirim sisteminin genel olarak yavaşlaması ve büyüyen uterusun (rahmin) bağırsakların son kısmına yaptığı baskıdır.

Ayrıca kabızlık gebeliğin son dönemlerinde hemoroid (basur) ve anal fissür (makatta çatlama) oluşumunu da artırır.

Öneriler
Bu problemle başetmenin en önemli yolu diyetinizi düzenlemektir. En önemli tedavi ve kabızlıktan korunma yöntemi liften zengin beslenme ve bol sıvı tüketimidir.

Her türlü çiğ sebze ve meyveyi bol miktarda almanızda yararlar mevcuttur. Ayrıca bağırsakların rahat çalışması için bolca kayısı, erik, incir kompostoları ve doğal meyve suları içebilirsiniz.

Sabah kahvaltısından önce aç karınla bir bardak ılık su içiniz. Bol miktarda sıvı tüketimi anne ve bebek sağlığı ile gebeliğin normal gidişatı açısından pek çok yarar sağlar.

Tüm bunlara ek olarak yaptığınız egzersizi artırmanız da bu probleminizin azalmasına yardımcı olabilir. Özellikle açık havada yapılan bir saatlik yürüyüşler kendinizin ve gebeliğinizin sağlığı açısından önemlidir. Bu dönemde de doktorunuza danışmadan müshil ya da benzeri etkili ilaçlar almayınız.

”Kansızlık şikayeti”
Bebeğin gebelik sırasında artan ihtiyaçları vücudunuzun demir gereksinimini fazlalaştırır. Gebelik öncesinde günlük demir ihtiyacınız 15 mg. kadarken gebelikte bunun 2 katına gerek vardır. Genel olarak besinlerle alınan demir yeterli gelmeyeceğinden dolayı ilave demir haplarına gerek vardır.

Gebe kadınlarda anemi (kansızlık); yorgunluk, güçsüzlük, çarpıntı, üşüme, nefes darlığı, baş dönmesi ve vucut direncinin azalması gibi sıkıntılara yol açabilir.

Öneriler
Aneminin tek tedavisi demir almaktır. Bu yüzden gebeliğin 16-18. haftasından itibaren her gebe ilave olarak demir almalıdır.
Ayrıca demirden zengin gıdaların tüketilmesinde fayda vardır. Kuru baklagiller, karaciğer, dalak, yürek, kırmızı etler, pekmez, yumurta gibi gıdalar demir açısından zengindir.

Anemi ile ilgili detaylı bilgi almak için tıklayınız >>>

“Aşermelerim oluyor”
Gebelikte turşu, limon, muz, karpuz, soğan gibi bir takım yiyeceklere karşı aşırı istek doğması aşerme olarak bilinir.

Çok arzuladığınız bu yiyecekleri sindirim düzeninizde bozukluğa neden olmuyorsa ve aşırı kalorili değilse uygun miktarda yemenizde bir sakınca yoktur. Aşermelerin neden kaynaklandığı bilinmemektedir.


ÜÇÜNCÜ ÜÇ AYDA GÖRÜLEN FİZİKSEL DEĞİŞİKLİKLER ve SIKÇA SORULANLAR

• Halsizlik, yorgunluk
• Çarpıntı
• Nefes darlığı
• Psikolojik problemler, gerginlik
• Karın, sırt, bel, kasık ağrıları
• Mide ekşime ve yanmaları
• Bacak krampları
• Uykusuzluk
• Sık idrara çıkma ve idrar kaçırma problemleri
• El ve ayak parmak uçlarında uyuşmalar
• Varisler
• Bacaklardaki ödemler

Son üç ay, şikayetlerin yeniden alevlendiği 27 ile 40. gebelik haftaları arasındaki dönemdir.
Bu dönemdeki şikayetlerin pek çoğundaki neden, rahimin hacimsel büyümesidir. Ayrıca gebeliğin şikayetlerinin artması yanında bebekle ilgili risklerin de en fazla olduğu dönemdir.

Bu dönemdeki psikolojik şikayetlerin ve uykusuzluğun genel olarak nedenleri, doğum ile ilgili endişelenme ve korkular, doğum sonrası anne ve baba olmanın getireceği maddi ve manevi yükümlülükler ile gebeliğin büyümesine bağlı hissedilen rahatsızlıkların artışıdır.

ÜÇÜNCÜ ÜÇ AYDA SIKÇA SORULAN SORULAR

”Hemoroid (Basur) oldu”
Hemoroid, makadda toplardamarların genişlemesi sonucu kanın o bölgede göllenmesidir.

Gebelikte hemoroidlerin sık olarak görülmesinin sebebi rahmin büyümesiyle anal (makadi) bölgeden gelen toplardamarlara karşı oluşan basınçtır.

Ayrıca gebelikteki hormonlar, kabızlık ve kilo artışı da sebepler arasındadır. Pek çok kadında hemoroid ilk kez gebelikte ortaya çıkarken pek çoğunda ise önceden olan hafif şikayetler daha belirgin hale gelir. En sık problemler makadda ağrı, kanama, kaşıntı ve akıntıdır.

Öneriler
Gebelik sırasında ortaya çıkan hemoroid şikayetleri ile baş edebilmek için öncelikle kabızlıktan korunmak amacıyla sebze, meyve gibi bol lifli beslenmenin yanında çok miktarda su ve sıvı tüketimi önemlidir.

Bunun yanısıra;
Her tuvalet sonrası anal bölgeyi çok iyi temizleyin, yumuşak tuvalet kağıtları kullanın.

Sabah akşam 20-30 dakika ılık oturma banyoları yapabilirsiniz.
Özellikle sert sandalyeler üstünde uzun süre oturmayın.
Uzun süre sürekli ayakta durmayın, ama yürüyüş yapabilirsiniz.

Tüm önlemlere rağmen şikayetleriniz geçmezse doktorunuzu bilgilendirin. Kabızlık önleyici tedavi veya makad bölgesine lokal krem, fitil tedavisi uygulanabilir.

”Varislerim arttı”
Gebeliğin özellikle son dönemlerinde bacaklarda ve genital bölgede varisler ortaya çıkabilir.

Varis oluşumundaki en önemli mekanizma, büyüyen rahmin bacaklardan gelen toplardamarlara bası yapması sonucu kanın bacaklarda göllenmesiyle toplardamarlarda genişlemelerin oluşmasıdır.

Ayrıca bazı gebelik hormonları da bu gelişimi arttırmaktadır.
Tüm bunlara ek olarak genetik faktörler, obesite (şişmanlık), uzun süreli ayakta kalmayı gerektiren meslekler, sigara da varis oluşumuna zemin hazırlar.

Oluşan varisler gebelerde ağrı, ödem (şişlikler) yapabilir ve hatta enfeksiyona eğilimlidirler.

Öneriler
Varis oluşmaya başlandığında yapılması gerekenler; yatarken bacakların altına yastık konularak yükseltilmesi (elevasyon), külotlu varis çoraplarının giyilmesi ve uzun süreli, hareketsiz ayakta kalmaktan kaçınılmasıdır.
Günde bir saat yürüyüş ve akşamları 15-20 dakika süreyle bacakları hafif soğuk suda dinlendirme de şikayetlerin giderilmesinde yararlı olacaktır.

”Bacaklarımdaki ödemler (şişlikler) arttı”
Büyüyen rahmin bacaklardan dönen kan üzerine bası yapması sonucunda gebeliğin özellikle son dönemlerinde görülen ödemler genelde ciddi bir sorun oluşturmaz.

Öneriler
Son dönem ödemlerini azaltmak için ise uzun süreli hareketsiz bir şekilde ayakta kalmamak, tuz tüketiminde aşırıya kaçmamak ve dinlenirken ayakların altına bir yastık konup yükseltilmesi önerilmektedir.

Ödemlere el ve yüzlerdeki şişliklerin de eklenmesi preeklampsinin bir işareti olabilir. Bu durumda mutlaka doktorunuzu arayınız.

“İdrar kaçırmalarım oluyor”
Büyüyen rahmin ve rahim içinde bebeğin büyüyen başının idrar torbası üzerine uyguladığı basınç, özellikle son aylarda idrar kaçırmanıza (inkontinens) neden olabilir.

Bu rahatsız edici yakınma gülme, hapşırma, öksürme veya ağır yük kaldırma gibi durumlarda artabilir. Doğum sonrası genellikle kaybolur.

Öneriler
İdrar torbanızı sıkıştığınız her an boşaltın, yani sık sık tuvalete çıkın, hiçbir zaman içeride idrar bırakmayın.

İdrar kaçırma, idrar yaparken yanma veya kasık ağrısı ile birlikteyse idrar yolu enfeksiyonuna da bağlı olabilir. Doktorunuzu bilgilendirin.

Sezaryen

Sezaryenle Doğum Adana Jinekoloji

Sezaryan ile doğum Can’ın ve sonunun, Anne’nin karnından uterusu açarak çıkartılmasıdır. Can’ın ve Anne’nin sağlığını tehdit eden her durumda ya da vajinal yolla doğumun imkansız olduğu durumlarda sezaryan yapılır.

Sezaryan ameliyatı dünyanın bildiği en eski ameliyatlardandır. Tıbbın ve teknolojinin ilerlemesiyle ameliyat tekniği çok gelişmiştir. Ameliyatların mikropsuz koşullarda yapılması, kan verilebilmesi, kuvvetli mikrop kırıcı ilaçlar, modern cerrahi malzeme ve genel anestezi vermeden belden yapılan uyuşturma sayesinde ameliyatın tehlikesi çok azalmış, nerdeyse normal doğum kadar tehlikesiz olmuştur.
Normal koşullarda ameliyat 45 dakika kadar sürer. Can ameliyat başladıktan yaklaşık 10 dakika sonra çıkarılır. Sonra kesilen katlar dikilir. Can’a ulaşmak için ciltten başlayarak 8 kat tabaka kesilmekte ve sonra dikilmektedir.
Bu tabakalar sırasıyla…
Cilt,
-Cilt altı yağ dokusu…
– Kasların koruyucu kılıfı…
– Kas tabakası…
– Karın iç zarı…
– Uterus zarı…

– Uterus kası…
– Amnion zarı…
Sezaryen oranı neden artıyor?

Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde sezaryen ile doğan bebek oranı hızla artmaktadır. Bugün birçok gelişmiş ülkede sezaryen oranı %20-25 arasında seyretmektedir. Yani her 4 veya 5 bebekten biri artık sezaryen ile doğmaktadır. Halbuki oran 1970 de %5.5, 1980 de ise %16.5 idi. Bu da sezaryenin birçok hekim ve aile tarafından yaygın bir şekilde benimsendiğinin göstergesidir.
Sezaryen oranının artışında bir başka neden hekimlerin eğitimlerindeki değişikliklerdir. Örneğin eskiden Can’ın ters gelişlerinde vajinal doğum daha çok uygulanan bir doğum şekli idi. Böyle olunca eğitim gören hekimler vajinal yoldan ters doğumları yapmakta ustalaşırdı. Ama yavaş yavaş sezaryen oranı arttıkça vajinal yoldan doğan Can sayısı azaldı. Uzmanlık eğitimi gören hekimler ters gelen bebeklerin vajinal doğumunu öğrenemeden uzman olmaya başladılar. Bu durumda bugün nerede ise hemen her ters doğum sezaryen ile doğurtulmaya başlandı.
Aynı eğilim forseps doğum içinde geçerli oldu. Forsepsi eline bile almadan uzmanlık eğitimini tamamlayan bir hekim doğal olarak her zorlu doğumda sezaryen ile doğuma yöneldi.
Artan her sezaryen sayısı daha sonraki doğumlarında sezaryen ile olmasına neden olur.
Yani sezaryen sayısının artışı bir kötü daire şeklinde çalışır durur. Bu kötü daireyi kırmak için son yıllarda daha önce sezaryen ile doğum yapmış Anneleri daha sonraki doğumlarında vajinal yolla doğurtmak eğilimi artmaktadır.
Aileler sezaryanı neden benimsiyor?
Çağdaş aileler günümüzde küçük kalmak istiyor. En fazla iki çocuk düşünüyor. Bu nedenle daha garanti gördükleri sezaryeni tercih ediyor. ikinci operasyon esnasında da tüplerini bağlatarak bir daha gebe kalma korkusundan kurtulmuş oluyorlar.
Sosyoekonomik koşulları iyi olan aileler sezaryeni daha fazla tercih ediyorlar. Çünkü bu ailelerin özel hastanelerde, özel hekimlerle doğum yapma şansları fazla. Tercihlerini daha iyi belirliyorlar. Ekonomik koşulları kötü olan aileler ise devlet ya da sigorta hastanelerinde doğum yapıyorlar. Bu hastanelerde çok gerekmedikçe sezaryene fazla başvurulmuyor. Bu eğilim sadece Ülkemizde değil, dünyada da böyle.
Bu nedenle özel hastanelerde sezaryen oranı kat kat fazladır. 30 yaşın üstündeki Annelerde ve yüksek öğrenim görmüş Annelerde sezaryen tercihi çok daha fazladır
Sezaryenin üstünlükleri…
Birçok durumda sezaryen ile doğum tercih edilir. Bugün gelişmiş ülkelerde her 4 doğumdan biri sezaryan ile olmaktadır. Bunun nedenleri şunlardır.
Sezaryen tehlikesiz bir doğum şekli haline gelmiştir. Normal doğum sırasında Can uzun süreler oksijensiz kalır. Sancılar sırasında olan bu durum uzun sürerse Can’da bazı hasarlar olabilir. Sezaryende böyle bir tehlike yoktur. Normal doğum sırasında ıkınmalara ve zorlanmalara bağlı olarak rahim ve idrar kesesi sarkmaları olur. Uterus ağzı yırtıklara bağlı akıntı şikayetleri olabilir. Rahim ağzının genişlemesine bağlı olarak cinsel ilişkide eski zevk kalmayabilir. Sezaryen ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır.
Çoğu zaman normal doğum sonrası çekilen sıkıntılar sezaryen’e göre daha fazla olur. Epizyotomi dikişleri şişer, mikrop kapabilir. Anne otururken ve dışkılarken şiddetli sancı yapabilir. Dikişler iltihap kaparsa epizyotomi kesisi açılabilir ve aylarca süren sıkıntılar doğurur.
Sezaryen esnasında uterus veya yumurtalıklarda mevcut Miyom, kist gibi oluşumları çıkarma şansı doğar, Anne ikinci bir ameliyat olasılığından kurtulur.
Sezaryen ile daha zeki bebekler…
Ancak sezaryen ile doğumun en büyük amacı doğacak çocukların zeka ve akıl yönünden geri kalmamasını sağlamaktır. Can anne karnında uterus içinde bulunmaktadır. Can Anne’ye göbek kordonu ve plasenta aracılığıyla bağlıdır. Doğum eylemi başladıktan sonra sancılar sırasında göbek kordonu sıkışabilir ve bebeğe giden kan ve oksijen miktarı azalabilir. Bu durumda Can’ın beynindeki hücreler ölmeye başlar. Bu olay zamanında farkedilmeyip gerekli önlem alınmazsa bebek tüm ömrü boyunca sakat ya da geri zekalı olabilir. Bu geri zekalılık çoğu zaman farkedilmeyecek kadar hafif olur. Ancak çocuk büyüyüp okula gitmeye başladıktan sonra zeka eksikliği belirmeye başlar. Derslerde, okullara giriş sınavlarında başarı gösteremez.

Sezaryanın riskleri…
Her şeye rağmen sezaryen bir operasyondur. Karın açılmaktadır. Karın içi iltihaplanma riski her zaman vardır. Dikişlerde, cilt altında kanama ve iltihap ile karşılaşılabilir.
Sezaryen ile kan kaybı normal doğuma göre daha fazladır. 2. veya 3. kez yapılan sezaryenler 1. lere göre daha risklidir. Çünkü ilk sezaryenden yapışıklıklar kalmıştır. Idrar kesesi yukarı kaymış olabilir. Idrar kesesinin veya idrar yollarının zedelenme riski vardır.
Sezaryen sonrası dikiş bölgesindeki sancılar 3-4 gün devam eder ve Anne’nin hareketlerini ve emzirmesini güçleştirir. Genel anestezi ile yapılan sezaryenlerde anesteziye bağlı sıkıntılar olabilir. Bu şekilde sezaryen ile doğum yapanlarda Anne ölüm oranı vajinal doğuma göre 3-4 kat fazladır.

NEDEN SEZARYEN İLE DOĞUM?..
Baş-Çatı uyumsuzluğu…
En sık sezaryen nedeni Can’ın başı ile Anne’nin kemik çatısının birbirine uymamasıdır. Ya Can’ın başı çok büyük olmakta ya da Anne’nin kemik çatısı ileri derecede dar olmaktadır. Ya da baş ile çatı birbirine uyar büyüklüktedir. Ancak başın kemik çatıya oturuş şekli başın çatıdan geçişini engeller.
Bazen doğum ilerler. Baş iyice kemik çatının içine yerleşir. Ama pozisyonu ters oturur. Bir türlü son hareketi yapıp dışarı çıkamaz. Bu durumda sancılar ne kadar güçlü olursa olsun Can’ın başı belli bir noktadan ileri geçemez. Sezaryen yapılmadığı takdirde hem Anne’nin hem de Can’ın yaşamı tehlikeye girer. Hamilelik sırasında yapılan kontrollerde bu uyuşmazlığı önceden saptayabilmekteyiz. Böylece gereksiz sancı çektirmeden planlı sezaryen ile doğum yaptırmaktayız.

– Can Sıkıntı da…
Ikinci sık neden Can’ın sancılar başladıktan sonra sıkıntıya girmesidir. Bu durum Can için bir çeşit nefes darlığıdır. Bu durum daha çok gelişmesi geri kalmış ve Anne karnında iyi beslenememiş Can’larda görülür. Ayrıca doğum gününün geçmesi, kordonun Can boynuna dolanması, ya da düğümlenmesi bu sıkıntıya neden olabilir. Bu durumun oluşabileceği düzgün ve dikkatli yapılan kontrollerle anlaşılabilir ve uygun zamanda Anne’yi normal doğuma bırakmadan sezaryanla doğurtmak gerekir. Gelişme geriliği olan, yeteri kadar Anne karnında beslenememiş Can’ların eylem sırasında sıkıntıya girme oranı yüksektir. Bu nedenle belirgin gelişme geriliği olan Canları fazla sıkıntıya sokmadan sezaryenle doğurtmak en uygun yol olur.
Bazen Can sağlıklıdır ve doğum normal ilerlemektedir. Ama bir süre sonra Can’ın sıkıntıya girmeye başladığını gösteren belirtiler ortaya çıkar. Kalp sesleri bozulmaya, Can’ın dışkısı suyun içinde gözükmeye başlar. Bu durumda ya kordon sıkışmıştır, ya da plasentada ayrılmalar olmaktadır. Kordonu kısa olan Can, aşağı doğru hareket edince sıkıntıya girer. Böyle durumlarda doğum yakınsa Anne’ye oksijen vererek, pozisyonun değiştirerek ve doğuma aktif olarak yardım ederek vajinal yoldan doğurtma şansı değerlendirilebilir. Ama Anne uzun sürecek bir doğum sürecinin başında ise sezaryen yeğlenmelidir.
Kanamalar…
Üçüncü önemli sezaryen nedeni kanamadır. Eğer Can’ın sonu önde yerleşmişse ya da doğum bitmeden son ayrılmaya başlamışsa çok şiddetli kanamalar olur. Düzenli kontrole gelen Annelerde bu tehlikeler önceden farkedilebilir ve zamanında sezaryen yapılarak hiç bir tehlike yaşamadan hamilelik sonlandırılır. Yüksek tansiyonu olan veya son aylarda tansiyonu yükselmiş hamilelilerde son ayrılma riski daha fazladır.
Ters Duruşlar…
Dördüncü önemli neden Can’ın uterusta ters ya da yan durmasıdır. 100 hamilelikten %95’inde en geç son ayda Can’ın başı aşağı doğru dönerek kemik çatıya yerleşir. 100 hamileden 5’inde ise Can bu dönüşü yapamaz ve poposuyla kemik çatıya yerleşir. Burada ters geliş söz konusudur.
Doğum eylemi sırasında baş önden ise doğum yolunu açar. Başın geçtiği her yerden gövde rahatlıkla geçer. Çünkü gövde başa göre daha esnektir. Bu nedenle popo önde giderken doğum yavaş ilerler. Poponun geçtiği yerden baş geçemeyebilir.
Ters gelişte vajinal yoldan doğum yaptırmaya çalışmak, Can’ın geleceği ile kumar oynamaktır. Doğumun son anına kadar neler olacağı bilinemez. Can’ın vücudu doğup kafası içeride sıkışabilir. Can canlı bile doğsa ileride bir çok sakatlıklar ortaya çıkabilir. Onun için ters gelişlerde doğum sancılarını beklemeden sezaryen yapmak en uygunudur.
Diğer nedenler…
Can’ın çok iri olması, Anne’ye ait şeker, tansiyon gibi hastalıklar, sonun önde gelmesi, ikiz hamilelikler, erken doğumlar sayılabilir.
Eski Sezaryenliler…
Bu konudaki genel eğilim daha önce sezaryenle doğum yapmış Anneleri yine sezaryenle doğurtmaktır. Öncelikle ilk doğumda sezaryene yol açan neden sürüyorsa sezaryen kararı verilir. Bu neden ortadan kalkmış olsa bile eski dikiş yerlerinin zorlanmasından ve açılmasından korkulur. Bu nedenle yerleşmiş bir deyiş vardır.”Bir kez sezaryen, daima sezaryen”. Ancak bu yaklaşım son yıllarda değişmiştir. Gelişmiş ülkelerde sezaryenle doğumun maliyeti normal doğuma oranla çok fazladır. Bu nedenle özellikle özel sağlık sigortası yapan şirketlerin de zorlamasıyla daha önce sezaryenle doğum yapmış Annelere ikinci hamileliklerinde vajinal doğum denenmesi yaygınlaşmaktadır.
Son yıllarda ABD’de eski sezaryenlilerin %60 a yakını vajinal yoldan doğurtulmaya başlanmıştır. Iyi seçilmiş olgularda vajinal doğum şansı oldukça yüksektir. O korkulan rahim yırtılmasının görülme sıklığı da fazla değildir. Ancak ülkemizin koşulları henüz bu yaklaşımın çok uzağındadır. Çünkü bu hamilelerde doğum eyleminin çok dikkatli izlenmesi gerekirci bu özel hastanelerde bile mümkün değildir. Ayrıca Ülkemizde hastalara kendilerine yapılan işlemleri anlatan epikriz dediğimiz tıbbi raporun verilmesi yaygın değildir. Bu durumda ilk sezaryenin gerekçeleri bilinemez. Uterusa yapılan kesinin yeri önemlidir. Eğer kesi biraz yukarıdan yapılmış ise vajinal doğum sırasında yırtılma riski aşağıdan yapılmış kesilere göre daha fazladır.
İsteğe Bağlı Sezaryen…
Hiçbir tıbbi gereklilik yokken isteğe bağlı sezaryen yapılması ne kadar doğrudur? Bu oldukça tartışmalı bir konudur. Bazı hekimler keyfi sezaryene karşıdır. Gerekmedikçe sezaryen yapmazlar. Ama çoğu hekim keyfi sezaryeni benimsemiştir. Bana göre de bir ailenin sezaryen tercih etme hakkı olmalıdır. Bir kişi vücuduna ne gibi girişimlerde bulunulabileceği hakkında karar verebilir. Annede normal doğum yerine sezaryeni yeğleyebilir
Epidural anestezi ile sezaryen,
1) Anne uyumadığı için Can’ını çıktığı anda görebilir.
2) Uyuşturucu verilmediği için Can çok sağlıklı doğar.
3) Genel anestezide Can’ın az ilaç alması için çok hızlı çıkarılması gerekir. Bu nedenle kan kaybı fazla olur, dokular daha fazla zedelenir. Oysa epidural anestezide aceleye gerek yoktur. Böylece ameliyat sonrası iyileşme daha çabuk olur.
4) Genel anestezi alındığında, alınan gazlara bağlı olarak Can çıktıktan sonra uterus iyi kasılamaz ve kan kaybı fazla olur. Epidural anestezide ise böyle bir risk yoktur.
5) Ameliyat sonrası ağrı duyulmaz. Çünkü sadece kesilen yerler uyuşmuştur. Gaz sancısı oluşmaz.

Sezaryen sonrası neden yine sezaryen?
Sezaryen ne kadar usulune uygun olarak gerçekleşirse gerçekleşsin her seferinde uterusta bir “yara izi” bırakır. Bu yara izi de ne kadar iyileşirse iyileşsin, yeni bir gebelikte uterus yeniden büyümeye başladığında ve doğum eyleminde ortaya çıkan kasılmaların etkisiyle ortaya çıkan gerginlik nedeniyle açılmaya ve ileri durumlarda yırtılmaya eğilim gösterir. Bu açılma eğilimi özellikle önceki sezaryendeki uterus kesisi (cilt kesisiyle karıştırılmamalıdır) “klasik” yani dikey olanlarda yüksektir. Ancak günümüzde sezaryenlerin önemli bir kısmı “alt segment yatay kesi” adı verilen uterus kesisiyle uygulanmaktadır. Alt segment yatay kesi iyileştiğinde yeni bir gebelik ve doğum eyleminde bu tür kesiler çok daha az gerilir ve açılma ve yırtılma olasılıkları çok daha düşüktür. Bu kesileri tekrar inceleyin: Bu nedenle özellikle daha önceki kesi hakkında bilgi sahibi olmayanlarda veya klasik kesisi olanlarda sezaryen sonrası yine sezaryen uygulanması doğru bir yaklaşımdır.

Daha önce sezaryenle doğum yapmış bir anne adayında bu neden pelvis (“çatı”) darlığı gibi yeni gebelikte de devam eden bir olaysa, zaten aynı neden devam etmektedir. Bu nedenle bariz pelvis darlığı olan bir anne adayı tüm doğumlarını sezaryenle gerçekleştirme durumundadır. Ancak şu da bilinmelidir ki, bariz pelvis darlığı gerçekte çok sık rastlanan bir durum değildir

Bir anne adayının geçirmiş olduğu sezaryen sayısı arttıkça artan riskler nelerdir?
Sezaryen sayısı arttıkça uterusa yapılan kesi sayısı artar ve oluşan nedbe dokusu yeni bir gebelikte gerilerek açılmaya ve yırtılmaya daha da duyarlı hale gelir. Sayı arttıkça ameliyata bağlı, ameliyatın doğal sonucu olarak karın içinde ortaya çıkan yapışıklıklar artar. Bu yapışıklıklar yeni bir ameliyatta uterusa ulaşılmasını zorlaştırabilir ve/veya uterusa ulaşılmaya çalışılırken mesane gibi komşu organların zedelenmesine neden olabilir. Sayı arttıkça doğası gereği uterus kesisi yakınlarında yerleşim göstermeyi “seven” plasentanın doğum kanalına yakın ve hatta bu kanalı kapatacak şekilde yerleşme olasılığı artar. Placenta previa adı verilen bu durum, plasenta dokusu uterusun kas liflerinin içinde yerleştiği durumda (accreata-“akreata” okunur) daha da karmaşık bir hal alır ve cerrahi işlemin seyrini zorlaştırabilir ve oldukça komplike hale sokabilir.
Bir kadın maksimum kaç kez sezaryen olabilir?
Yukarıda bahsedilen riskler daha önceden bir kez sezaryenle doğum yapmış bir kadının yeni bir gebelik ve doğum eyleminde nispeten az ortaya çıkarlar. Ancak özellikle ikinci sezaryen sonrasında üçüncü bir sezaryen uygulanan kadınlarda yukarıda bahsedilen risklerin sayısı sezaryen sayısı arttıkça eksponansiyel (“sayı arttıkça her artışta daha da hızlı artan” bir şekilde) artış gösterir. Ortadoğu ülkeleri gibi çocuk sayısının özellikle “önemli” olduğu ülkelerde kadınlara 8 adet sezaryene kadar uygulandığı literatürde görülmektedir. Yine de bir kadın için olan mantıklı olanı ideal olarak iki, maksimum üç sezaryenle ailesini tamamlamasıdır.

Gebeliğin herhangi bir döneminde çok önceden elektif sezaryen kararı verilebilir ya da gebelik veya doğum eylemi esnasında acil sezaryen kararı verilebilir. Acil sezaryen demek, bebeğin ya da anne adayının hayatının tehlike altında olması nedeniyle kısa süre içinde bebeğin doğurtulması demektir. Bu süre kordon sarkması gibi çok acil durumlarda dakikalarla ifade edilebilir. Bu durumlarda ameliyat ekibin hızla toparlanması, anestezinin hızla verilmesi ve bebeğin hızla doğurtulması gerekir. Anestezi ve ameliyatla ilgili istenmeyen durumların en sık oluştuğu durumlar bu acil durumlardır. Diğer acil sezaryen şekillerinde ise sezaryene bağlı istenmeyen durumları engellemek için yeterli süre genellikle vardır. Sezaryen operasyonunun kendisinden ve anesteziden kaynaklanan istenmeyen durumların en az görüldüğü durumlar ise elektif olarak uygulanan operasyonlardır. Ancak günümüzde anestezi teknolojisi ve ameliyat tekniğinin ilerlemiş olması ve anestezi ve ameliyat ekibinin tecrübesiyle en acil ameliyatlar bile başarılı bir şekilde sonuçlanmaktadır.

Bir sezaryen operasyonu tipik olarak şu şekilde seyreder;
Aşağıda genel anestezi ile gerçekleştirilen elektif bir sezaryen operasyonu anlatılmaktadır.
Planlı bir sezaryen için doktor tarafından genellikle 39. gebelik haftasına rastlayan bir günde randevu verilir. Gebeliğin başından itibaren antenatal kontrollere düzenli olarak gelen bir gebede gebelik haftası konusunda yanılma riski yoktur. Randevu gününden bir kaç gün önce anesteziyi verecek doktor anne adayının muayenesini yapar. Randevu gününden önceki gece yarısından itibaren birşey yiyip içilmemeli, sabah kalkınca da kahvaltı etmeden ve hiç bir şey içmeden hastaneye gidilmelidir. Hastanede rutin muayeneler yapılır ve eksik kalan tetkik varsa tamamlanır. Pelvik muayene (tuşe) yapılmayabilir.
Anne adayına lavman yapılır ve ameliyat kıyafetleri giydirilir. Barsaklar tümüyle boşaltıldıktan sonra anne adayı son kez tuvalete gider ve ameliyathaneye alınır. Bazı durumlarda idrar sondası takılması gerekebilir. Ancak genellikle bu sonda ameliyattan sonraki ilk gün çıkarılır.
Ameliyathane nasıl bir yerdir?
Ameliyathane, içinde ortada bir ameliyat masası, masanın baş kısmında anestezi vermeye yarayan bir cihaz ve çok sayıda dolap ve çekmecenin bulunduğu bir odadır. Masanın tam tepesinde ameliyat sahasını aydınlatmaya yarayan büyük lambalar bulunur. Genellikle ameliyathanede hafif bir müzik çalar. İçeride anestezi verecek olan doktor hazırlıklar yapmaktadır. Maskeli ve steril yeşil ameliyat kıyafeti giymiş bir hemşire ameliyatta kullanılacak olan malzemeleri hazırlamakta ve yine maskeli bir personel istenen malzemeleri temin etmektedir. Anestezi doktoru ve ameliyathane personeli sizi ameliyat masasına yatırır. Anestezi doktoru size bir serum takar, göğüs kafesinizin üzerine kalp monitörüne bağlanmanız için yuvarlak bantlar yapıştırır ve bu bantlara bağlantı kabloları iliştirilir. Birden ameliyathanede kalp atışlarınıza ait sinyaller duymaya başlarsınız. El işaret parmağınıza da bir alet takılır ve bu aletten de kanınızdaki oksijen durumu kontrol edilir. O sırada operatör ve yardımcısı maskeli bir şekilde ve ellerini yıkayarak içeri girer. Ameliyathane hemşiresi onlara ellerini kurulamak için birer havlu uzatır. Daha sonra operatör ve yardımcısı da steril yeşil kıyafetlerini giyer.
Personel sizin karnınıza kadar olan kısmınızı açar. Karnınız ve bacaklarınızın üst kısımları antiseptik bir maddeyle boyanır. Bu işlem ameliyatlarda genelde hasta uyuduktan sonra yapılmasına karşın sezaryende bebeğin anestezik ilaçlara gereksiz yere maruz kalmasını engellemek için siz uyumadan önce yapılır. Bu işlemde biraz üşüyebilirsiniz. Daha sonra üstünüz steril yeşil örtülerle kaplanır. Operatör genellikle sağınıza, yardımcısı solunuza geçer. Anestezi doktoru size damardan bir iğne yapar, gözleriniz ağırlaşır ve uyursunuz.
Siz damardan verilen ilaçla uyuduktan sonra daha derin uykuya dalmanız amacıyla anestezi doktoru tarafından ağzınızdan nefes borunuza uzanan entübasyon tübü adı verilen özel bir tüp yerleştirilir ve yine damardan verilen bir ilaçla kaslarınızın tümünün işlevi durdurulur. Kas işlevleri durunca artık sizin solunum faaliyetlerinizi elindeki siyah “balon” ile anestezist devralmıştır. Entübasyon tübünden size anestezik madde ve oksijen verilir. Kalp fonksiyonlarınız ve kanınızdaki oksijen düzeyi tamamen kontrol altındadır. Anestezist operatöre “tamam başlayabilirsiniz” mesajını verince operasyon başlar.
Ameliyat tekniği
Karnınızın alt kısmına, iç çamaşır izinize gelen yerde cilde yaklaşık 10 santimetre uzunluğunda yatay bir kesi yapılır. Bu kesiye Pfannenstiel insizyonu adı verilir. Eğer uterusta klasik insizyon planlanmışsa bu durumda göbeğin hemen altından başlayan dikey bir kesi yapılır
Cilt kesildikten sonra cilt altında bulunan yağ tabakası da kesilerek karın kaslarını saran koruyucu kılıfa ulaşılır. Kılıf kesilir ve karın kasları kesilmeden yanlara doğru ayrılarak periton’a (karın içi organları örten zar) ulaşılır. Periton da kesilir ve uterusa ulaşılır. Uterusun alt kısmına yatay olarak bir kesi yapılır ve bebeğin çıkmasına yetecek büyüklükte yaklaşık 10 cm’ye genişletilir. Bu kesiden bebek doğurtulur.
Bazı özel durumlarda uterus gövdesine dikey kesi (klasik insizyon) uygulanır.
Bebek kordonu kesildikten sonra bebeği almaya gelen çocuk doktoruna ya da bebek hemşiresine teslim edilir. Plasenta elle çıkarılır. Daha sonra kesilen katlar tek tek dikilir ve cilt tabakasının içine dıştan sadece uçları görünen “estetik dikiş” konarak operasyona son verilir. Bazı durumlarda estetik dikiş yerine tek tek dikiş koymak gerekebilir. Cildin dikilmesi esnasında anestezist sizi çoktan uyandırmaya başlamıştır. “Lütfen nefes alın, ameliyatınız bitti” gibi sözler duyarsınız. Tümüyle ayılıp kendi kendinize rahat nefes alabilir hale geldikten sonra odanıza götürülmek üzere servis personeli tarafından alınırsınız.
Bu işlemler karışık gibi gözükse de uyuduğunuz andan itibaren özel durumlar oluşmazsa yaklaşık 20-30 dakika gibi bir sürede ameliyatınız tamamlanmış olur.
Servise yarı uyanık bir halde geldikten yaklaşık bir saat sonra artık olayları algılamaya başlarsınız. Anestezik maddelerin artıkları bazı hoş olmayan kokular duymanıza neden olabilir ve boğazınızda entübasyon tübünün takılmasına bağlı olarak bir dolgunluk hissedebilirsiniz. Eliniz genellikle ameliyat bölgesine dokunmak ister, bu bölgede bir sızlama duyabilirsiniz. Ancak servis hemşiresinin yaptığı ağrı kesicinin etkisi dakikalar içinde başlayacak ve bu rahatsızlık hissi azalacaktır. Daha sonra odanızda sizden başka birilerinin olduğunu görürsünüz. Bu kişiler sizin ameliyattan çıkmanızı dört gözle bekleyen sevdiklerinizdir. Bir de ağlayan ufak birisi daha vardır. Anestezinin etkisinde olduğunuzdan rüya gördüğünüzü sanabilirsiniz ama bu sizin bebeğinizdir…
AMELİYAT SONRASI
Odanıza yerleştirildikten sonra servis hemşiresi siz tam olarak kendinize gelene kadar belirli aralıklarla tansiyonunuzu ölçmek, nabzınızı saymak ve kanamanızı kontrol etmek amacıyla ziyaretinize gelir. Bir süre sonra doktorunuz da odanıza gelerek sizin ameliyat sonrası ilk değerlendirmenizi yapar. Daha sonra servis hemşiresine gerekli direktifleri vererek sizi ailenizle baş başa bırakır.
Sezaryen sonrası ilk gün zor geçebilir. Güçlü ağrı kesiciler kullanılmasına karşın ameliyat yerinizde ağrı duyabilirsiniz. Sabırlı olmalısınız. İkinci günden itibaren bu ağrı genellikle azalır.
Ameliyat sonrası kendinizi hazır hissettiğiniz andan itibaren (genellikle 6-12 saat sonra) yatağınızdan kalkmaya çalışınız. İdrar yapma ihtiyacı hissettiğinizde servis hemşiresini haberdar ettikten sonra hemşire ve refakatçiniz yardımıyla önce yatakta doğrulunuz, baş dönmesi olmazsa yavaşça ayaklarınızı yataktan aşağı sarkıttıktan sonra yataktan kalkınız. Kendinizi iyi hissediyorsanız yavaş yavaş odanın içinde adım atmaya başlayınız. Ameliyatın ilk saatlerinde baş dönmeleri sık görüldüğünden başınız dönerse tekrar yatağınıza geri dönünüz. Gerekirse idrar yapma ihtiyacınız bir sürgü yardımıyla giderilebilir. Hareket etmeye başlamadan önce mutlaka servis hemşiresine haber veriniz.
Doktorunuz aksini belirtmediği sürece 8. saat sonunda sıvı gıdalara geçebilirsiniz.
Sabahın erken saatlerinde doktorunuz tekrar sizin yanınıza gelerek durumunuzu gözden geçirir ve ameliyat kesisine bakar, gerekirse ameliyat yerine konan sargı bezini yenisiyle değiştirmek suretiyle pansuman yapar.
İkinci günden sonra en sık karşılaşılan problem gaz çıkaramama ve buna bağlı olarak karında şişkinlik ve ağrı oluşmasıdır. Bu problemler genelde ilk sezaryeni olanlarda daha az görülmesine karşın rahatsızlık verici olabilir. İlk önlem yeterince ve kendinizi iyi hissetttiğiniz her zaman dolaşmaktır. Gaz yapıcı gıdalardan kaçınınız. Eğer gaz şikayetleriniz şiddetli olursa doktorunuza mutlaka haber veriniz. Şikayetleri gidermek için çeşitli yöntemler mevcuttur.
İkinci günün dolmasından sonraki bir zamanda normal beslenmeye başladıysanız, ateş, aşırı halsizlik gibi bir şikayetiniz yoksa, kendinizi iyi hissediyorsanız doktorunuz sizi taburcu eder (Bazı doktorlar daha geç taburcu etmeyi tercih eder). Tehlike işaretleri anlatıldıktan sonra ertesi gün ya da iki gün sonra dikişleriniz alınmak için gelmek üzere evinize gidebilirsiniz.
Taburcu olduktan sonra ağır işler yapmaktan kaçınınız.
Size verilen ilaçları düzenli olarak almaya devam ediniz.
Bebeğinizi uygun bir şekilde emzirmeye devam ediniz.
Dikişleriniz alındıktan sonra (“estetik dikişler” genellikle “kendiliğinden eriyen” materyalden yapılmıştır ve çıkarılması gerekmez) bir problem yoksa doktorunuz size banyo yapabileceğinizi söyleyecektir.
Doktorunuz izin vermediği sürece cinsel ilişkide bulunmayınız.
Aşağıdaki durumlarda doktorunuzun size verdiği kontrol randevusunu beklemeden doktorunuzla irtibat kurunuz!!!
Kanama: Kural olarak adet miktarınızı geçen kanamalar ilk günler normal olabilir ancak taburcu olduktan sonra kanamanın giderek azalması gerekir.
Ateş: ateşiniz 38 derece üzerine çıkarsa
Ağrı: ameliyat yerinde, karnınızda, bacaklarınızda, başınızda ya da vücudunuzun herhangi bir yerinde ağrı kesiciye cevap vermeyen bir ağrı ortaya çıkarsa
Dikiş yeri: Dikiş yerinde aşırı kızarıklık, sızıntı veya akıntı
Kötü kokulu akıntı
Hangi durumlarda sezaryen ile doğum kararı verilir?
Sezaryen ile doğum kararı gebelik muayeneleri esnasında verilebileceği gibi, doğumu indüksiyon(suni sancı)ile başlatma girişimi başarısız olduğunda, ya da doğum eylemi başladıktan sonra verilebilir. Sezaryen kararı en sık doğum eylemi başladıktan sonra doğumun ilerlememesi ve fetusa ait problem geliştiği durumlarda verilmektedir.
Şu unutulmamalıdır: Bebeğin vücudu çıkana kadar herhangi bir dönemde normal doğumdan vazgeçilerek bebeğin sezaryen ile doğması kararı verilebilir!
Gebelik muayeneleri esnasında sezaryen kararı verilmesi
Doğumu sezaryenle gerçekleştirme kararı henüz doğum eylemi başlamadan önce, antenatal (doğum öncesi) incelemelerin herhangi birinde verilebilir. Elektif (acil olmayan) sezaryen adını alan ve randevu verilerek gerçekleştirilen bu uygulama aşağıdaki durumlarda tercih edilir.
Placenta Previa
Plasentanın rahim ağzını tümüyle ya da kısmen kapatmasıdır. Kısmi kapatma durumlarında doğum eylemi esnasında serviks açılırken aşırı kanama olabileceğinden, tümüyle kapatma durumunda ise bebek hiçbir şekilde kanala giremeyeceğinden doğum mutlaka sezaryenle gerçekleştirilir. Tanı 36. gebelik haftasından sonra yapılan ultrason incelemesiyle konur. Bazı gebelerde gebeliğin erken dönemlerinde yapılan ultrasonlarda plasentanın servikse yakın yerleştiği, bazen de serviksi tümüyle kapattığı gözlenebilir. Bu dönemlerde sezaryen kararının hemen verilmesi doğru değildir, zira gebeliğin sonlarına doğru (36. gebelik haftasına kadar) plasenta uterusun büyümesiyle yukarı çıkarak normal yerleşimine ulaşabilir.
Bebeğin “ters” ya da “yan” durması
Fetuslar gebeliğin erken dönemlerinde sıklıkla yan ya da makat pozisyonunda (baş yukarıda) dururlar ve pozisyonlarını sık sık değiştirirler. Belli bir gebelik haftasından sonra, özellikle de 36. gebelik haftasından sonra bebek yeri daraldığından pozisyonunu değiştirmesi zorlaşır. 36. gebelik haftasından sonra bebeğin uterus içinde enlemesine durması sezaryen için mutlak bir neden teşkil eder. Makat ile gelen fetusların dikkatli bir inceleme sonrasında vajinal doğumuna izin verilebilir. Ancak önde gelen kısım (yani doğum kanalına ilk giren kısım) ayak ise doğum mutlaka sezaryen ile gerçekleştirilir. İlk doğumunu yapacak anne adaylarında makat gelişi ile doğum mümkün olmakla beraber bebeğin doğumu esnasında oluşabilecek muhtemel riskler yüzünden sezaryen ile doğum sıklıkla uygulanmaktadır.
İri bebek
Doğumu yakın olan bir bebeğin ultrason ve klinik incelemelerle 4500 gramdan daha ağır olduğunun saptanması durumunda sezaryen ile doğum tercih edilir. Ortalama bir boyda ve kiloda olan bir anne adayında iri bebekte doğum eyleminin birinci ya da ikinci evresinde anne adayı ya da bebekte istenmeyen bazı durumlar oluşabilir. Bunlar arasında en sık görülenler doğumun ilerlememesi ve ikinci evrenin sonunda omuz takılmasıdır. Bu risklerin gerçekleşmesini önlemek için sezaryenle doğum tercih edilebilir.
Pelvis Darlığı (çatı darlığı)
Bu duruma genellikle anne adayının çocukluk çağında geçirdiği ve kemik pelvis yapısını bozan hastalıklarda rastlanır. Şüpheli durumlarda antenatal dönemde yapılan dikkatli bir muayene ile tanı koyulur. Pelvis yapısı uterus içindeki bebeği doğurmaya uygun değilse sezaryen ile doğum kararı verilir.
Herpes Simpleks Enfeksiyonu
Herpes simpleks virüsü (HSV) enfeksiyonunun bulaştırıcılığının devam ettiği dönemde anneden bebeğe doğum esnasında virüs bulaşma riski vardır. HSV bebekte ciddi santral sinir sistemi enfeksiyonuna neden olabileceğinden doğum sezaryen ile gerçekleştirilir. Ancak bazen sezaryen bile bulaşmayı engelleyemeyebilir.
Daha önce sezaryenle doğum yapmış olanlar
Sezaryen esnasında uterusa bir kesi yapılır. Bu kesi bebek çıkarıldıktan sonra usulüne uygun bir şekilde dikilerek kapatılır. Ne kadar iyi kapatılırsa ve ne kadar mükemmel iyileşirse iyileşsin kesi bölgesinde uterus kasının bütünlüğü bozulmuştur. Daha sonraki gebeliklerde uterus ve bebek tekrar büyümeye başladığında bu eski kesi yerinde bir gerginlik oluşur. Bu gerginlik kesi bölgesinin kendi kendine açılmasıyla (dehisans) ya da bölgede yırtık oluşmasıyla (uterus rüptürü) sonuçlanabilir. Böyle bir durum kanamaya yol açarak ve plasentanın işlevlerini bozarak anne adayı ve bebek için ciddi bir tehlike oluşturabilir.
Sezaryen ile doğum yapmış olanlarda şimdiki gebelikte uterusta dehisans ya da rüptür oluşma riski nedir?
Bu sorunun cevabını verebilmek için uterustaki kesinin yerini bilmek gerekir: Sezaryende uterusa duruma göre iki ayrı kesi türünden biri uygulanır. Birinci ve en sık uygulanan, uterusun serviksle birleştiği alt kesime (alt segment) uygulanan yatay kesidir. İkinci kesi şekli ise uterusun yukarısında gövde kısmına uygulanan dikey kesidir. Klasik insizyon (kesi) adı verilen bu dikey kesi bebeğin alt segment kesisinden çıkmasının zor olduğu durumlarda uygulanan nadir bir kesi şeklidir. Alt segment yatay kesilerde gebelik esnasında uterusun gebelik ya da doğum eylemi esnasında bu kesi yerinden yırtılma olasılığı binde 2 civarındadır. Klasik insizyonda ise uterus gövdesi ciddi hasar gördüğünden oran tam olarak bilinmemekle beraber çok yüksektir.
Sezaryen ile doğum yapmış olanlarda şimdiki gebelikte vajinal yoldan doğum yapma şansı var mıdır?
Önceki doğumunu sezaryenle yapmış olanlarda şimdiki doğumun da sezaryenle gerçekleştirilmesi mümkündür, ancak genellikle denenmez. Özel koşullar yerine getirildiğinde önceden sezaryenle doğum yapmış bir anne adayı normal doğum yapabilir (Bu özel koşullar arasında en önemlisi doğum eylemi esnasında acil olarak ameliyata alınmaya uygun şartların varlığıdır). İstisna oluşturabilecek tek durum önceki sezaryen operasyonunda klasik insizyon kullanılmış olmasıdır. Bu durumda sonraki doğumların hepsinin sezaryenle gerçekleştirilmesi şarttır. Sezaryenle doğum yapmış annelerin ameliyatlarının ne şekilde yapıldığını bilmeleri ve taburcu olurken bu konuda bir belge almaları daha sonra vajinal yolla doğum yapmak isteyebileceklerinden önemlidir.
Hangi durumlarda sezaryen ile doğum kararı verilir?
Doğum kanalını tıkayan myomlar ya da kanalda yer alan diğer kitleler
Doğum kanalına yerleşmiş büyük miyomlar ya da diğer kitleler, nadiren de perinede yer alan HPV enfeksiyonuna bağlı büyük kondilom lezyonları bebeğin kanaldan geçişine ve doğumuna engel teşkil edebilir.
Anne adayının doğumun ikinci evresinde ıkınmasının sakıncalı olduğu durumlar
Bazı kalp ve beyin hastalıkları olan anne adaylarında kafa ve karın içi basıncını artıran ıkınmalar sakınca teşkil eder. Bu durumda anne adayı hastalığın uzmanı ile konsulte edildikten sonra doğum sezaryen ile gerçekleştirilir.
Bebekteki bazı anomaliler
Bebekte yaşamla bağdaşan ancak doğum kanalından geçişi engelleyecek omfalosel, hidrosefali gibi fiziksel kusurlarda sezaryen tercih edilir. Doğan bebeğe ilgili uzman doktor tarafından kısa zamanda müdahale yapılır.
Diğer durumlar
Yukarıda sayılanlar henüz doğum eylemi başlamadan önce sezaryen kararı verilen durumların tümüne yakınını kapsar. Bunun dışında bebekle ya da anne adayıyla ilgili gebeliğin seyirinde sezaryen kararı verilen nadir durumlar da mevcuttur. Vajinismus (vajina girişinin kasılarak penisin girişine izin vermemesi-bu durum vajinal muayene ile doğumun gidişatını takibi imkansız kılacağından sezaryen için bir neden teşkil eder) bunlardan biridir. Tedaviye dirençli vajinismus olgularında son çare olarak sezaryene başvurulur. Vajinismus dışında anne adayında normal doğumu engelleyecek psikiyatrik bozukluklar, anne adayının normal doğumdan aşırı korkması ve ikna edilememesi sezaryen ile doğum kararı verilmesinde etkili olur.
Diğer bir grup elektif sezaryen ise, kesin ve bilimsel bir gerekçe olmamasına karşın doktorların bebek sağlığı için daha uygun olacağı hissini taşımalarıyla uygulanan sezaryenlerdir. Uzun süren bir “kısırlık” döneminden sonra IVF (tüp bebek) ya da diğer yöntemlerle gebe kalan, daha önceden çok sayıda düşük ya da erken doğum kayıpları nedeniyle çocuk sahibi olamayan, daha önce gebelik ya da doğum eylemi esnasında bir ya da daha fazla sayıda bebeğini kaybeden anne adaylarına çoğunlukla sezaryen ile doğum önerilmekte ve bu öneri anne adayı tarafından da genelde olumlu karşılanmaktadır. Burada temel düşünce anestezi ve sezaryenin anne adayına getirdiği riskin normal doğumdan çok daha fazla olduğunun bilinmesi, ancak zorluklar sonunda elde edilen bebeğin canlı doğmasının garanti altına alınması için bu risklerin kabullenmesidir. Bebeğin sağlığı açısından normal doğum ve sezaryen ile doğumu karşılaştıran çalışmalar mevcut olmakla beraber çelişkili sonuçlar çıkmaktadır. Riskli olmayan bir gebelikte büyük bir olasılıkla vajinal yoldan doğum bebek için en uygun olanıdır. Çünkü doğa bu yolu seçmiştir.
Sezaryen ile doğumun elbetteki çok önemli avantajları vardır: Plasenta previa olgularında vajinal yoldan doğum girişimini anne ve bebek için ölümle sonuçlanması mutlaktır ve bu durumda uygulanan sezaryen hayat kurtarıcıdır. Bu konuda kimsenin bir yorum yapması söz konusu değildir. Üzerinde durulması gereken konu vajinal yoldan doğması mümkün olan bebeğin sezaryen ile doğurtulmasında bebek sağlığını korumada olumlu etkisi olup olmadığının tam bilinmemesidir.
Böyle durumlarda da sezaryen önemli avantajlar sağlayabilir: bebek her türlü yoğun bakım şartları hazırlandıktan ve uygun koşullar yerine getrildikten sonra sezaryen ile planlı bir şekilde doğurtulur. Vajinal doğumda ise doğum şartların tam uygun olmadığı beklenmedik bir zamanda olabilir. Sezaryende bebek olgun olduktan hemen sonra (39. haftada) doğurtulur. Doğum eyleminin başlaması beklendiğinde ise gebelik süresi 42. haftaya kadar uzayabilir. Bu ek 3 hafta içerisinde bebek beklenmedik bir şekilde ölebilir. Bu sayılan durumlar çok nadir rastlanan durumlardır. O yüzden sezaryen yanlızca kesinlikle gerekli olan durumlarda (previa gibi) uygulanmalıdır. Kesin gerekli olmayan durumlarda ise her gebe ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanının doğum şekli konusundaki hissi ve tecrübeleri doğum şekline karar verilmesi konusunda ön plana alınmalıdır. Sezaryen aşırı ve gereksiz yere uygulandığında doğal sürecin tersine gidildiğinden kitlesel düzeyde bakıldığında anne ve bebek hayatına olumsuz etki etmesi kaçınılmazdır.
Elektif sezaryenin uygulanması
Sezaryen ile doğumu elektif olarak gerçekleştirmek için anne adayının gebelik haftası kesin olarak belirlenmiş olmalıdır. Diabet gibi bebeğin akciğerlerinin geç olgunlaştığı durumlar hariç, 39. gebelik haftasından sonra bebek olgunlaşmış kabul edilir. Bu nedenle elektif sezaryen sıklıkla 39. gebelik haftası içinde uygulanır. Gebelik haftasının kesin olarak belli olmadığı durumlarda nadir de olsa akciğerleri olgunlaşmamış prematüre bir bebek doğurtulma riski vardır.
Gebeliğin seyrinde bazen doğum eylemi başlamamasına rağmen acil sezaryen kararı verilen durumlar da vardır. Bunlar genellikle beklenmedik durumlardır. Bebeğin kalp seslerinin bozulmuş olması ve fetal distres ortaya çıkması, ablatio gelişmesi (plasentanın erken ayrılması) ya da nadiren suların gelmesi esnasında kordonun sarkması durumunda doğum eylemi başlamadan acil sezaryen uygulanır.
Doğum eyleminin başlatılma girişimlerinin başarısız olması (başarısız indüksiyon girişimi) durumunda sezaryen kararı verilmesi
Beklenen doğum eyleminin başlamadığı durumlarda anne adayına serviksi olgunlaştıran ilaçlar ve suni sancı verilir. Buna induksiyon adı verilir. İndüksiyon doğum eylemini başlatmada başarısız olursa sezaryenle doğum gerçekleştirilir. İndüksiyon en sık miad gecmesinde uygulanır. Anne hayatının ya da bebek hayatının tehlikede olduğu durumlarda da (ağır preeklampsi ve fetal distres gibi) fetus miadında olmasa bile indüksiyonla doğum eylemi başlatılmaya çalışılır.
Hangi durumlarda sezaryen ile doğum kararı verilir?
Doğum eylemi başladıktan sonra sezaryen kararı verdiren durumlar
Düzenli olarak takibe giden gebelerde yukarıdaki sayfalarda anlatılan durumlar söz konusu olduğunda doğum eyleminin başlaması beklenmez ve sezaryen ile doğum gerçekleşir. Gebelerin büyük kısmında bu yukarıdaki durumlar söz konusu olmadığından bu gebelerin doğum eylemine girmesi beklenir.
Ancak doğum eylemi esnasında aşağıda anlatılan beklenmeyen durumlar söz konusu olduğunda doğum eylemi yarıda kesilerek sezaryen ile doğum kararı verilir. Yukarıda bahsedilen ve elektif (planlı) sezaryen kararı verdiren durumların tümü, bu durumlar önceden belirlenememişse (düzenli kontrollere gidilmemesi durumunda) doğum eylemi başladıktan sonra da sezaryen ile doğum kararı verilir.
Doğum eyleminin birinci evresinde sezaryen kararı verdiren durumlar
Düzenli olarak antenatal takiplere gittiniz. Antenatal takiplerinizde hiç bir problem saptanmadı. Doğum eylemi başladı. Henüz servikste açılma tam değil, sancılar devam ediyor. Ne gibi durumlarda sezaryen gerekir?
Birinci evrenin uzaması
Serviksteki açıklık uygun şekilde ilerlemezse durum değerlendirmesi yapılır. Uterus kasılmaları zayıflamışsa ya da düzensizleşmişse ve bunun için bir neden bulunamıyorsa anne adayına durumu gidermek amacıyla damardan uterus kasılmalarını düzene sokmak amacıyla oksitosin (suni sancı ilacı) verilir. Yeterli dozda oksitosine rağmen serviks açıklığı ilerlemiyorsa sezaryen kararı verilir. Kasılmalar düzenli olmasına, hatta normalden daha kuvvetli olmasına rağmen serviksteki açıklık ilerlemiyorsa bebeğin pelvisten geçmeye uygun olup olmadığının tekrar değerlendirilmesi gerekir. Baş pelvis uygunsuzluğu durumunda kasılmalar ne kadar düzenli ve şiddetli olursa olsun serviksteki açıklık ilerlemez. Baş pelvis uygunsuzluğu tanısı konamamış bir iri bebek durumuna bağlı olabileceği gibi, bebeğin doğum kanalına alın gelişi ile girmeye çalışması gibi diğer bazı anormal durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Tüm bu durumlarda kasılmalara rağmen serviksteki açıklık ilerlemez. Bu durumda artık normal doğum imkanı kalmamıştır ve sezaryenle doğum gerçekleştirilir.
Fetal distres ortaya çıkması(fetusa ait problemler)
Birinci evrede fetus kalp seslerinde bozulma saptanırsa bu durum anne adayı sol yanına yatırılarak, oksijen ve sıvı verilerek giderilmeye çalışılır. Fetal distres normal doğumu bekleyemeyecek kadar ağırsa ve önlemlerle düzelmiyorsa doğum sezaryenle gerçekleştirilir.
Kordon sarkması
Makat ile doğumda sık rastlanır. Bazen de baş gelişinde su kesesinin kendiliğinden açıldığı durumlarda ya da doktor tarafından açılması durumunda kordon sarkabilir. Doğumun dakikalar içerisinde gerçekleştirilmesi gerektiği ender durumlardan biridir. Acil sezaryen uygulanır.
Plasentanın erken ayrılmasına bağlı fetal distres ya da aşırı kanama
Plasenta erken ayrıldığında ayrılmanın şiddetine göre kanama ya da fetal distres bulguları ortaya çıkar. Anne hayatı kanama nedeniyle, fetus da fetal distres nedeniyle tehlikeye girerse doğum sezaryen ile gerçekleştirilir.
Doğum eyleminin ikinci evresinde sezaryen kararı verdiren durumlar
Birinci evreyi atlattınız. Serviks tam açık, doğuma çok az kaldı. Doğumun bu kadar yaklaştığı bir dönemde sezaryen hangi durumlarda gereklidir?
Bebeğin doğum kanalında sıkışması
Bebek başının doğum kanalının tam ortasında yer alan dikensi çıkıntıları aşmak için ön-arka doğrultuda olması gerekir. Bu dönüşü başaramaz ve baş yatay konumda bu dikensi çıkıntılara ulaşırsa burayı aşması oldukça zor olur. Derinde transvers duruş adı verilen bu nadir durumda vakum ile bebeği çekmek çok travmatik olabileceğinden sezaryen ile doğum gerçekleştirilir.
Vakum ekstraksiyonunun başarısız olması
İkinci evrede bazı durumlarda vakum uygulamak gerekebilir (vakum ekstraksiyonu ile doğum). En sık fetal distres ve ikinci evrenin uzaması nedeniyle vakum uygulanır. Vakum uygulaması ile doğum gerçekleştirilemezse doğum sezaryen ile gerçekleştirilir.

Normal Doğum

NORMAL DOĞUM NEDİR?
Randevu için saat 09 ile 17 arası 03224592222 den 6019 dan Aysun hanımı arayabilirsiniz
Doğum en az 28 haftalık bir gebelik sürecinden sonra bebeğin rahim dışına çıkması olarak tanımlanır. Daha erken doğmuşsa, rahim dışında yaşama yeteneğini kazanmamış olduğu için bu durum düşük olarak adlandırılır. Ancak günümüzde gelişen tıp ve teknoloji sayesinde erken haftalarda doğan bebeklerin de yaşama olasılığı artmıştır.
Normal doğum 38-42 gebelik haftaları arasında, kendiliğinden başlayan rahim kasılmalarıyla, başla gelen tek bir bebeğin anne ve bebeğe zarar vermeden vajinal yolla canlı olarak doğmasıdır.
Normal doğumda, bebek doğduktan en geç otuz dakika sonra plesanta ve zarları da kendiliğinden rahimden dışarı atılır. Normal bir doğumda yaklaşık 300 ml kadar kan kaybı olur. Doğum için geçen süre 24 saatten daha azdır. Sağlıklı bir doğum eylemi güç olmayan fizyolojik bir olaydır.
Normal bir gebelik süresi son adet başlangıç gününden itibaren 280 gün ya da 40 haftadır. Beklenen doğum tarihi, “son adet tarihi + 7 gün – 3 ay” formülüyle hesaplanabilir.
Gebelerin beklenen doğum tarihini içine alan hafta doğum yapma olasılığı % 80’dir. Normal miadında doğum 38 – 42. haftalar arasında herhangi bir zamanda gerçekleşebilir.


NE ZAMAN DOĞUM YAPACAKSINIZ?
Doktorunuz doğuma çok yaklaştığınızı söylerse de inanmayın. Dokuzuncu ayda hekiminizin beklediği, doğumun kısa süre sonra başlayabileceğini gösteren ipuçları vardır. İnme veya yerleşme gerçekleşti mi? Bebeğin ilk gelen kısmı hangi durakta? Rahim ağzının incelmesi ve aşılması başladı mı? “Yakında”nın anlamı bir saatten üç haftaya dek değişebilir. Hekimi tarafından “Bu akşam doğuracaksınız!” denilen kadının coşkusunun, kasılma olmadan haftalarca doğum bekledikçe bıkkınlığa dönüşmesi görülmedik bir durum değildir.
Aynı şekilde, hekimin incelme ve açılma henüz başlamadığı için doğumun haftalar sonra olacağı tahmini de güvenilmez olabilir. Bazı kadınlar, upuzun bir ay daha gebliğin süreceğini söyleyen hekimin yanından omuzları çökmüş halde çıkıp ertesi sabah doğurmuşlardır. Gerçek şu ki, bebeğin yerleşmesi, rahim ağzının incelmesi ve genişlemesi bazı kadınlarda haftalar içinde hatta bazen bir ay gibi uzun bir dönemde gerçekleşir; bazılarında ise saatler içinde. Eğitimi ne kadar iyi olursa olsun hiç kimse doğumun kesin olarak ne zaman başlayacağını söyleyemez; çünkü doğumu tam olarak neyin tetiklediği bilinmemektedir. (Bu nedenle hekimlerin çoğu ne zaman doğuracağınızı veya kız mı oğlan mı olacağını tahmin etmekten hoşlanmazlar.)
Sizden önceki her kadın gibi siz de bekleme oyununu oynamak zorundasınız. Elbet sizin de gününüz gelecektir; er ya da geç.
DOĞUMUN YAKLAŞTIĞINI GÖSTEREN BELİRTİLER
Gebeliğin son aylarında rahim göğüs kafesine kadar yükselir, yaptığı basınç nedeniyle nefes almak zorlaşır, mide ve bağırsak şikâyetleri olur.
İlk gebeliklerde doğumdan bir-iki hafta önce, sonraki gebeliklerde doğumdan yaklaşık birkaç gün önce bebeğin başının doğum kanalına yerleşmesi üzerine rahmin yüksekliği 2-3 cm azalır. Bu durum gebe kadında rahatlama yaratır. Daha rahat nefes alıp verir. Mide ve bağırsak şikayetleri azalır. Bunun yanı sıra idrar torbasına basınç arttığı için sık idrara çıkılır. Gebeliğin 28. haftasından itibaren rahimde zaman zaman kasılmalar, sertleşmeler meydana gelir. Bunlar normaldir ve genelde ağrısızdır. Bazen ağrılı olduğunda bunlara yalancı doğum ağrısı denir. Rahmin doğuma hazırlık yaptığı bu kasılma egzersizleri son haftalarda oldukça sıklaşır.
Doğumdan bir-iki gün önce hormon düzeyindeki değişiklik nedeniyle vücuttan su atılması ve iştah azalması meydana gelir. Bu nedenle 1-2 kg. kilo kaybı görülebilir. Doğumun gerçekleşeceği gün vücutta doğumda kullanılmak üzere kullanılan enerjinin bir kısmı açığa çıkarılır. Birçok gebe kadın bu enerjiyi doğumda kullanmak yerine kendilerini zinde ve dinamik hissettikleri için temizlik, alışveriş, gezme gibi işlerde kullanır. Bu enerjinin amacı dışında kullanılması, gebe kadının doğumda kolay yorulmasına, doğumun zor ve uzun olmasına neden olabilir. Onun için gebelerin 38. haftadan itibaren kendilerini her zamankinden daha iyi ve zinde hissettiklerinde, bunun doğumun yaklaştığını belirten bir belirti olduğunu düşünüp, enerjiyi başka amaçla kullanmaları, aksine istirahat etmeleri ya da hafif işlerle oyalanmaları gerekir. Bazı gebelerde doğumdan bir-iki gün önce vücudun bağırsakları temizleme işleminden dolayı ishal meydana gelebilir.
Doğumun yaklaştığını gösteren bu belirtiler her gebe kadınca yaşanmayabilir ya da fark edilmeyebilir. Bu da normaldir.
DOĞUMUN BAŞLADIĞI NASIL ANLAŞILIR?
Nişan, kasılmalarla birlikte olan sancı ve/veya suyun gelmesi bize doğum eyleminin başladığını gösterir. Bu üç belirti sıra ile değildir. Her kadında ve bir kadının her doğumunda farklı sıralarla görülebilir.
Nişan: gebelik boyunca kapalı olan rahim ağzında rahmi ve bebeği enfeksyonlardan korumak amacıyla pelte gibi sümükümsü bir tıkaç oluşur. Bu tıkaca da nişan denir. Rahimdeki kasılmaların etkisiyle genişleyen rahim ağzından bu tıkaç düşer. Gebe kadın bunu akıntı şeklinde fark eder. Bu sümüksü tıkaç aynı zamanda hafif pembemsi kanla bulaşmış (ancak kanama olmayan) şeklindedir. Halk arasında buna belirti, nişan, iz de denir. Nişan geldiğinde hemen hastaneye gitmek gerekmez. Bu doğumun çok yaklaştığını bugün yarın doğumun gerçekleşeceğini gösterir. Hazırlıkları gözden geçirmek için zamanınız vardır.
Suyun gelmesi: Bebeği koruyan su kesesi gerilmelerin ve kasılmaların etkisiyle yırtılabilir. Bu nedenle amniyon suyu rahimden dışarı akar.Su kesesi üst bölgeden ve sıyrık şeklinde yırtılmışsa amniyon suyu sızıntı şeklinde akabilir. Bu nedenle gebeler idrar kaçırdıklarını ya da akıntı nedeniyle ıslaklık olduğunu düşünebilirler. Amniyon sıvı akıntı gibi koyu, kıvamlı değil, su gibi akışkandır. Rengi açık sarı ya da ıhlamur çayı gibidir. çamaşırda akıntı gibi tabaka bırakmaz. Bu nedenle aksırma, öksürme gibi nedenle olan idrar kaçırmaya benzemez. Ayrıca kendine has bir kokusu da vardır. Bu farklılıkları dikkate alarak ıslaklığın kesenin açılmasıyla ilgili olup olmadığı gebe tarafından ayırt edilir.
Amniyon kesesi yırtıldıktan sonra bebeğin ve anne rahminin mikrop alması kolaylaşır. O nedenle su geldiğinde ya da şüphe edildiğinde hemen hastaneye gitmek gereklidir. Bazen kadınlar su gelse bile ağrılar başlamadı diye hastaneye gitmeyi geciktirirler. Bu durum anne ve bebeğin mikroplarla bulaşan bazı hastalıkları kapmasına neden olabilir.Doğumdan önce su keseleri yırtılan gebe kadınların çoğunluğu 12 saat içinde ilk kasılmaları hissederler; kalanların çoğu bunları 24 saat içinde hisseder. Bununla birlikte yaklaşık 10 kadından birinde doğumun başlaması daha uzun sürer. Zaman geçtikçe yırtılmış amniyon kesesinden bebek ve/veya annenin enfeksiyon kapma riski artacağı için çoğu hekim kese yırtıldıktan sonra eğer beklenen tarih yakınsa 24 saat içinde oksitosinle doğumu başlatır, az sayıda hekim 6 saat içinde başlatmayı yeğler. Son çalışmalar bu noktaya gelmiş bir gebelikte doğumu başlatmak için 24 saatten fazla beklemenin yararı olmadığını, tersine zararı olduğunu gösteriyor.
Vajinanızdan sızıntı veya akıntı geliyorsa hekiminizi veya ebenizi arayın. Bu arada enfeksiyondan korumak için vajina bölgesini olabildiğince temiz tutun; banyo yapmayın veya cinsel ilişkiye girmeyin; amniyon sıvısını emmesi için ped kullanın (tampon değil); kendi kendinizi içeriden muayene etmeye kalkışmayın; tuvalette önden arkaya doğru temizlenin.
Nadiren, bebeğin gelen parçası henüz pelvise yerleşmediğinde ve keseler erken yırtıldığında (en sık olarak bebeğin prematüre veya makat gelişi olduğu durumlarda) göbek bağı “kendi üstüne katlanır” rahim boynuna doğru itilir hatta amniyon sıvısının akmasıyla vajinaya bile inebilir. Vajinanızın çıkışında göbek bağı görebiliyorsanız veya vajinanızın içinde bir şey varmış gibi hissediyorsanız hemen hastaneye gidin.
Ağrı: Doğumun başladığını gösteren bir diğer belirti de karında sertleşme ile birlikte ağrının hissedilmesidir. Başlangıçta hafif olan, kısa süren ve seyrek olan bu ağrılar gittikçe daha uzun, şiddetli ve sık hale gelir.
İlk kez anne olacak çoğu kadın (bunlarda doğum sancıları genellikle yavaş başlar ve kasılmalar kademeli olarak artar) güvenle ilk birkaç saati evinde geçirebilir. Ancak kasılmalarınız, çok güçlü başladıysa -en az 45 saniye süren ve 5 dakikadan daha sık gelen kasılmalar- ve/veya daha önce doğurmuşsanız ilk birkaç saat sancıların tamamı olabilir. Büyük olasılıkla doğumun ilk evresi sancısız geçmiştir ve rahim ağzınız bu sürede yeterince genişlemiştir. Hekiminizi aramamak -ve son dakikada hastaneye yetişmeye çalışmayı göze almak- şu an telefon etmekten daha kötü sonuçlar doğurabilir.
Bununla birlikte, ardışık birkaç kasılmayı saymış olmanız iyi olacaktır. Kasılmaları bildirirken sıklıkları süreleri ve güçleri konusunda emin olun. Sakin bir ses tonuyla konuşmak adına rahatsızlığınızı belli etmekten kaçınmayın. (Hekiminiz kasılma sırasında konuşmakta olan bir kadının sesinden doğumun hangi aşamada olduğunu anlama konusunda deneyimli olacaktır.)
Eğer siz hazır olduğunuzu hissediyorsanız, ancak hekiminiz aynı fikirde değilse, “bekle” yanıtıyla tatmin olmayın. Hastaneye gidip kontrol yaptırmak istediğinizi söyleyin. “Her ihtimale” karşı bavulunuzu yanınıza alabilirsiniz, ancak rahim ağzınız açılmaya yeni başlamışsa eve dönmeye de hazırlıklı olun.
Doğum sancıları başladığında hemen hastaneye gitmeniz gerekmez. Ancak sancılar yaklaşık 4-5 dakikada bir geliyorsa hastanede olmanız gerekir. Bazen gerçek doğum ağrılarını taklit eden yalancı doğum ağrıları gebe kadını ve eşini telaşlandırır ve hastaneye gitmesine neden olur. Böyle bir durumla karşılaşıldığında ağrıların gerçek mi, yalancı mı olduğunu ayırt etmek için izlemek ve bazı farklılıkları gözlemek gerekir.
Yalancı doğum ağrıları:
Sıklığı, şiddeti bakımından düzensizdir
Dolaşma, masaj ve istirahatle geçebilir
Ağrı bel, kasık ve karında hissedilir
Rahim ucunda yumuşama ve açılmaya neden olmaz.
Gerçek doğum ağrıları:
Düzenlidir
Her durumda devam eder, geçmez
Ağrı bel, kasık ve karında her noktada aynı hissedilir
Yumuşama ve açılmaya neden olur
Evde yapılabilecekler:
Dolaşabilir ya da istirahat edebilirsiniz.
Duş alınabilir.
Masaj yapılabilir. Belden kalçaya doğru ve elin topuğu ile bel ve kalça üzerine basınç uygulamaları rahatlatıcı olabilir.
Valiz kontrol edilebilir.
Sık sık tuvalete gidilerek idrar yapılır.
Yapılması sakıncalı olanlar:
Ağrılar başladığında bir şey yenilmemelidir. Yemek yemek ya da Fazla miktarda sıvı almak kusmaya yol açabilir.
Gerekirse çok küçük miktarlarda sıvı alınabilir.
Biraz enerji verecek, ağızda eriyen şeker, çikolata yenilebilir.
DOKTORU NE ZAMAN ARAMALISINIZ?
Kuşkunuz varsa arayın. Defalarca kontrol ettiğiniz halde doğumun gerçekten başladığına emin olamayabilirsiniz. Emin olmayı beklemeyin evde doğurmayı planlamadığınız sürece Hekiminizi arayın. Konuşurken gelen kasılmalar sayesinde olasılıkla sesinizi tonundan gerçek doğum olup olmadığını anlayacaktır. (Elbette terbiye adına sancıyı gizlemeye çalışmıyorsanız.) Doğum habercilerinin gerçek olmadığı anlaşılırsa utanacağınız korkusu hekiminizi aramanızı engellemesin. Bunun yanlış bir alarm olduğu anlaşılırsa kimse size diş bilemeyecektir. Doğum işaretlerini yanlış yorumlayan ilk hasta siz değilsiniz sonuncu da olmayacaksınız.
Eğer tüm belirtiler hastaneye gitmeye hazır olduğunuzu gösteriyorsa hekiminizi hangi saatte olursa olsun arayın. Suçluluk duygusu veya aşırı nezaketin hekiminizi hafta sonu rahatsız etmenizi veya gece yarısı uyandırmanızı engellemesine izi vermeyin. İşleri doğum yaptırmak olan kişiler yalnızca 9’dan 5’e çalışma beklentisinde değillerdir.
Hekiminiz büyük olasılıkla kasılmalarınız belli sıklığa ulaşınca -diyelim ki 5, 8 veya 10 dakika arayla- aramanızı tembihlemiştir. En azından bir kısmı bu sıklığa ulaşınca arayın. Mutlaka hepsinin beli aralıklarla gelmesini beklemeyin; bu asla olmayabilir.
Hekiminiz ayrıca su keseniz yırtılırsa, veya doğum başlamadığı halde siz yırtıldığını düşünürseniz de aramanızı istemiştir. Şunlar varsa mutlaka hemen arayın: beklenen tarihe hala haftalar varsa; bebeğinizin küçük olduğunu ya da leğene yerleşmediğini biliyorsanız; amniyon sıvısı yeşilimsi kahverengiyse.
Gerçek doğum olmayabileceği kuşkusu varsa, bu gerçek doğum değildir şeklinde bir çıkarımda bulunmayın. Garantiye almak için hata yapmayı göze alın ve hekiminizi arayın.
HASTANEYE NE ZAMAN GİDİLMELİ?
Gerçek doğum ağrıları başladığında hemen hastaneye gitmek gerekmez. Ancak suyunuz gelirse, kanama olursa ve birden bire sık ve şiddetli ağrılar gelirse hemen hastaneye gitmelisiniz. Ağrılar beş dakikada bir geldiğinde hastaneye gitmek için evden çıkılmalıdır. Ancak hastane evinizden uzaksa daha da erken çıkılmalıdır. Sürpriz doğumların çoğu filmlerde veya televizyonda olur. Gerçek yaşamda, özellikle ilk bebekler yeterli uyarı vermeden nadiren doğarlar. Çok ender olarak, hiç doğum sancısı olmamış veya düzensiz birkaç sancısı olmuş kadınlar aniden sıkışırlar ve genellikle bunu tuvalete gitmeleri gerektiği şeklinde yorumlarlar.Bu kadınlardan birinin siz olmanız ihtimalini göz önünde bulundurarak sizin ve eşinizin evde doğurmanın temel kurallarını öğrenmeniz yerinde olacaktır. Yine de bu uzak olasılık üzerine kaygılanarak vakit harcamayın.
Hastaneye Giderken Götürmeniz Gerekenler
Hastane seçiminin yanısıra 38. haftada hazır olması gereken bir diğer şey de valizdir. Valizde kendiniz ve bebeğiniz için gerekli eşyalardan yeterince (yeriniz olamayabileceği için gereğinden fazla değil) olmalıdır. Bunlar;
Kendiniz için:
Gecelik ya da pijama (emzirmeye uygun, penye ya da pamuklu)
Sabahlık
Kısa pamuklu ya da yün çorap
Atlet
Külot (pamuklu, penye, ağı ve kenarı geniş)
Sutyen (lastikleri sıkı, askıları lastik olmayan kesesi geniş ve göğsünüzün tamamını içine alacak şekilde, sentetik olmayan)
Hijyenik ped (yoğun günler için olanlardan, emici)
Havlu, sabun, diş fırçası, tuvalet kağıdı vs. gibi temizlik malzemeleri
Bardak, çatal, kaşık, tabak gibi malzemeler
Eve giderken giyilecek uygun bir giysi
Islanmaya uygun alçak topuklu terlik
Tarak, saç tokası, makyaj malzemeleri, dudak nemlendiricisi
Not defteri, kalem, jeton ya da telefon kartı, önemli durumlardan aranacak yakınların numaraları
Giysilerin yedekleri olmalıdır.
Bebek için:
Zıbın ya da fanila (penye, pamuklu, dikişleri misina değil iplikle dikilmiş dantelleri sentetik olmayan)
Alt pijama (patiksiz düz paçalı)
Tulum ya da pijama (patiksiz düz paçalı)
Başlık (penye, pamuklu, dantelleri ve dikişi sentetik olmayan)
Çorap (pamuklu merserize penye)
Hazır bez
Üzerini örtmek için penye ya da pamuklu örtü ya da ağır olmayan battaniye
Giysilerin yedekleri olmalıdır.
HASTANEDE YAPILANLAR
Doğum için hastaneye gittiğinizde önce doğumun gerçekten başlayıp başlamadığını anlamak için vajinal muayene yapılır. Bu muayenede ağrılarınızın ne zaman başladığı ve suyun gelip gelmediği sorulur. Bu nedenle ağrılar başladığında ve su geldiğinde saate bakmanızda yarar vardır.
Doğum başlamışsa yatış işlemleri yapılır. Serum takılır ve gerekirse lavman yapılır. Tansiyon kontrol edilir. Kasılmaların şiddetini ve bebeğin kalp atışlarını görmek için tokogram denilen bir alete bağlanırsınız.
Doğum ağrılarını genel olarak başlangıçta hafif, sonralarını ise şiddetli adet sancılarına benzetebiliriz. Bu ağrılar kasılma ve karında sertleşmeyle hissedilir. Bu kasılmaların şiddeti ağrı eşiği denilen ve her birey için farklı olan sınırı geçince ağrı hissedilir. Bazılarının ağrı eşiği düşük olduğu için doğumun çok erken döneminde ağrı hissetmeye başlar ve ona göre doğum çok uzun ve ağrılı bir deneyimdir. Bazılarında da ağrı eşiği yüksektir, ağrıları geç hisseder, ona göre de doğum kısa sürer ve kolay olur. herkesin ağrı eşiği farklı olduğu için her kadının doğumu kendine özeldir.
Ağrı eşiğini etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bunlardan biri çevre etkisiyle oluşan korkudur.Korku – stres – ağrı – korku – stres – ağrı…….Korku strese, stres ağrıya ağrı tekrar korkuya neden olur. bu üçlü zincir bu şekilde devam ederse ağrı olduğundan daha şiddetli hissedilir. Ağrının daha az hissedilmesini sağlamak için bu zincirin kopması gereklidir.
“Korkuyu yenmek için normal bir gebelik ve doğum nasıl olur?” konusunda gebenin bilgilenmesi gerekir. Bu, hamile eğitim kurslarına katılarak, konuyla ilgili yayınlar okuyarak sağlanabilir. Korku ortadan kalkınca zincirin diğer iki halkası kendiliğinden kopar ve ağrı daha az algılanır. Bu konudaki çalışmalarda gebelik, doğum ve doğum sonrası bebek bakımı hakkında bilgilendirilmiş hamile kadınların daha az sorun yaşadıkları tespit edilmiştir.
Ağrılar sırasında doğru nefes alıp-vermek anne ve bebek için çok önemlidir. Bu sayede anne ağrıyı daha az hisseder, ayrıca kasılmalar sırasında bebeğe giden kan miktarı azaldığından, düzenli nefes alıp vermek bebeğe giden oksijen miktarının artmasını sağlar ve enerjiyi arttırır.
DOĞUMUN 1 NCİ EVRESİ
Gebelik boyunca kapalı olan rahim ağzının bebeğin doğabilmesi için kasılmaların yardımıyla tam açılmasına (10 cm) kadar geçen süredir. Bu evre doğumun en uzun evresidir (yaklaşık 8-10 saat). Ancak gebe kadının sancılarını fark etmesinden çok önce kasılmalar başladığından ve bazı gebelerin ağrı eşiği yüksek olduğundan, gebe sancısını fark ettiğinde bu evrenin bile sürmesini geçirmiş olur. Bu dönem pasif ve aktif dönem olarak ikiye ayrılır.
a.Pasif dönem: Doğumun ve birinci evrenin en uzun süren dönemdir. Bu dönemde ağrılar seyrek ve daha hafiftir. Bu dönem ilk doğumu olan gebelerde daha uzun sürer. Birkaç saatten bir iki güne kadar sürebilir. Bu dönemde eğer başka bir belirti yoksa hastaneye gitmek gereksizdir.
b.Aktif dönem: Rahim ağzı yaklaşık 3 cm açıklığa ulaştıktan sonra başlayan dönemdir. Bu dönemi kadın, ağrılarının sıklaşmaya ve şiddetinin artmaya başlamasıyla fark eder. Bu dönemde ağrılar yaklaşık 5 dakikada bir gelmeye başladıktan sonra hastaneye gidilmelidir. Ancak bu dönemde suyun fazla gelmesi, ne olursa olsun kanamanın olması ya da normal olmayan herhangi bir durum fark edildiğinde ağrıların sıklığına bakılmaksızın hemen hastaneye gidilmelidir.
Birinci evrenin sonuna doğru yani rahim ağzı 8-9 cm açıldığında sancılarla birlikte gebe kadın ıkınma da hisseder. Eğer doğumu yaptıracak hekim izin verirse kadın ıkınabilir. Vaktinden önce ıkınma doğumu uzatabilir.
DOĞUMUN 2 NCİ EVRESİ VE IKINMA TEKNİĞİ
Rahim ağzının tam açılmasından bebeğin doğumuna kadar geçen süredir. Bu süre yarım ile iki saat arasındadır. Bu dönemde kadının kuvvetle ıkınması süreyi kısaltır. Ikınma, tekniğe uygun olursa etkilidir. Aksi halde sadece annenin yorulmasına neden olur. doğumun bu dönemi annenin aktif olarak doğuma katıldığı bir dönemdir.
Ikınma Tekniği: Ikıntılı ağrılarda ağrının en güçlü olduğu sırada gebe kadının derin bir nefes alarak bu havayı dışarı vermeden ağzını kapatarak kuvvetle ıkınır. Ikınırken kalça ve bel “C” pozisyonunda, çeneyi göğse dayayarak tüm gücüyle makatına doğru ıkınarak bebeği iter. Ikınma ağrı boyunca devam etmeli, ağrı geçince ıkınmamalı ve gevşemelidir. Bebeğin başı doğarken gebeye ıkınmaması söylenir, ancak ıkınma hissi devam etmektedir. Ikınmayı önlemek için ağız açılarak kuvvetli bir şekilde kısa nefesler alıp verilir.
Bebeğin başı doğduğunda doktor rahat nefes alabilmesi için bebeğin ağzını ve burnunu siler. Bebek başı doğduğunda yüzü yere doğrudur. Omuzların doğabilmesi için başını annenin sağ ya da sol bacağına doğru çevirir.
Bu dönüşten sonra doktor bebeğin başından tutup hafifçe çekerek bir omzunu, sonra diğer omzunu çıkarır ve vücudunun doğmasını sağlar. Bebekler normalde doğar doğmaz nefes almaya ve ağlamaya başlarlar. Bebek doğduktan sonra 2-3 cm’lik mesafeden göbek klempi takılır, göbek kesilir ve eğer uygunsa emzirmesi için anneye verilir. Emzirme sırasında salgılanan hormonlar nedeniyle plasentanın ayrılması da sağlanabilir. Bebeğe ve anneye kimlik tesbiti için kol bantları takılır, bebeğin ayak izi alınır. Bu esnada annelerde üşüme ve titreme olabilir, bu durum normaldir, birkaç dakika içinde geçer.
DOĞUMUN 3 NCİ EVRESİ
Bebeğin doğmasından sonra plasentanın doğmasına kadar geçen süredir (30 ile 45 dakika). Plasenta çıktıktan sonra tam olup olmadığı kontrol edilir. Rahim içinde plasenta parçası kalırsa kanama ve enfeksiyona sebep olur. Kesi yapılmışsa dikişi yapılır. Genellikle anneler bu evrede büyük bir rahatlık, mutluluk ve yorgunluk hissederler. Daha sonra annenin temizliği ve kanama kontrolü yapılır ve odasına çıkarılır. ılk birkaç saat kanama kontrolü, tansiyonu, nabzı ve diğer bulgularına bakılır. Bu esnada doğumhanede bebeğini emzirememişse odasında bebeğini sevebilir ve emzirebilir.
DOĞUMDA ORTAYA ÇIKABİLECEK SORUNLAR
DİSTOSİ(ZOR DOĞUM)
Distosi kelime anlamı olarak zor doğum demektir. Annenin doğum kanalı, fetus ve rahim’deki anormalliklere bağlı olarak gelişebilir.
Tedavi altta yatan nedene yönelik olarak yapılır
Uterus’a bağlı distosiler
TANI
NEDEN
TEDAVİ
Uzamış latent faz. Doğum ağrılarının başladıktan sonra etkili hale gelmemesi
Erken dönemde fazla miktarda sedasyon, kasılmaların yetersiz kalması
Ultrason ile gebelik yaşı doğru olarak saptandıktan sonra amniyon kesesi açılarak suni sancı verilir. Gerek var ise sezaryen yapılır
Uzamış aktif dönem. Ağrılar yeterlik sıklık ve şiddette olmasına rağmen eylemin ilerlememesi açılmanın olmaması
Bebeğin başı ile annenin çatısı arasında uyumsuzluk olması, rahim ağzının sert olması, bebeğin başının uygun pozisyonda olmaması ya da başka bir kısmın önde gelmesi (makat gibi), doğum kanalını tıkayan tümör gibi bir etken olması
Altta yatan sebebe yönelik yapılır. Genelde sezaryen gerekir
Eylemde duraklama. Eylemin aktif döneminin herhangi bir anında ağrı, veaçılmanın durması
Baş-pelvis uygunsuzluğu, pozisyon anomalileri, aşırı sedasyon
Amniyon mayii açılır suni sancı verilir. Gerekirse sezaryen yapılır.
Doğum yoluna bağlı distosiler
TANI
NEDEN
TEDAVİ
Kemik pelvis distosileri. Annenin kemikyapısı dardır ve buna bağlı olarak bebek doğamaz
yapısal bir durumdur
Sezaryen
Yumuşak doku distosileri
Doğum kanalını ilgilendiren yumuşak dokuların tümoral ya da gelişimsel anomalileridir
Sezaryen
Bebeğe bağlı distosiler
NEDEN
TEDAVİ
İri bebek, duruş anomalileri, bebekte anomali, yapışık ikizler, ikiz doğumda kilitlenme vb.
Sezaryen
Omuz Takılması
Bebeğin başının doğduktan sonra omuzlarının kemik yapılara takılarak sıkışmasıdır.300 doğumda bir görülür. Annede diabet, iri bebek, şişmanlık, doğumun 2. evresinin uzaması, vakum ya da forseps gerektiren doğumlar ile daha önce omuz takılması öyküsünün olması risk faktörleridir. Doğum esnasında meydana geldiğinde bazı manevralarla omuzlar ve bebek kurtarılmaya çalışılır.Bebeğin köprücük kemiğinde ve kol kemiğinde kırılma, bebeğin koltuk altından geçen karmaşık sinir sisteminde zedelenme ve buna bağlı uzun dönem fonksiyon kayıpları, bebeğin doğum kanalında uzun süre kalmasına bağlı oksijensizlik ve bunun uzun dönem etkileri ile bebeğin kaybedilmesi omuz takılmasının komplikasyonlarıdır. Normal doğumda karşılaşılabilecek en ciddi komplikasyonlardan biridir.
Rahim yırtılması (uterus rüptürü)
Uterus adelesinin eylem sırasında ya da daha önce yırtılmasıdır.Sebepleri arasında sancıların yeterli olmasına rağmen açılmanın olmaması, geçirilmiş rahim ameliyatları (sezaryen), uterusa yönelik direk travmalar, doğum esnasında dışarıdan rahime fazla miktarda basınç uygulanması, baş pelvis uygunsuzluğu olmasına rağmen suni sancı verilmesi ve ters giden birşeyler olmasına rağmen normal doğumda ısrar edilmesidir.1500 doğumda bir görülür.
Bu durum anne ve bebeğin hayatını tehdit eden çok ciddi bir durumdur ve acil sezaryen gerektirir.
Kordon sarkması
Bebeğin zarları açıldıktan sonra göbek kordonunun buradan sarkmasıdır.Çok acil sezaryen gerektiren son derece ciddi bir durumdur. Genelde makat geliş, erken doğum, ikiz gebeliklerde ilk bebek doğduktan sonra görülür.
Akut Fetal Distres
Eylemin herhangi bir safhasında bebeğin sıkıntuıya girmesi ve kalp seslerinin yavaşlamasıdır. Plasentanın erken ayrılması (ablasyo), baş pelvis uygunsuzlukları, kordon sarkması, başın normal pozisyonunda olmaması, plasenta previa, yetersiz doğum müdahaleleri, gereksiz ve yanlış uygulanan suni sancı, bebeğe giden kan akımında meydana gelen herhangi bir azalma bu duruma neden olabilir.
1 saat içerisinde normal doğum olacak gibi görünmüyorsa sezaryen uygulanır. Kalp seslerinin çok düştüğü vakalarda acil sezaryen gerekir.
Makat geliş
% 3-4 vakada bebek başı ile değil poposu ile gelir. Bu tam bir sezaryen endikasyonu değildir ama genelde bebeği sıkıntıya sokmamak için sezaryen tercih edilir.
Plasentanın ayrılmaması
Doğum sonrası 30 dakika içinde plasenta kendiliğinden ayrılır. Eğer bu gerçekleşmez ise ya da plasentanın bir kısmı içeride kalır ise uygun bir anestezi verilerek kalan kısım elle alınır. Bazen plasenta rahimin kas dokusuna hatta dış yüzeyine kadar ilerleyebilir. Bu durumda eğer plasenta parçaları temizlenemez ise rahimin alınması dahi gerekebilir.
Uterus İnversiyonu
Doğumdan sonra rahimin içinin dışa doğru dönmesidir. 15.000 doğumda bir rastlanır.Tam ya da kısmi olabilir.Fark edildiği anda acil olarak mümkünse anestezi altında geri çevrilmeye çalışılmalıdır.Bu esnada rahim gevşemesine neden olan ilaçlar kullanılmalıdır. Bazen ameliyat gerekebilir.
Uterus Atonisi
Doğumdan sonra rahmin yeteri kadar kasılmamasıdır. Çok ciddi ve ani kanamalara neden olur. Doğumda en sık anne ölüm sebebidir.Özellikle doğum sonrası ilk 24 saat uyanık olmak gerekir.
DİKİŞLİ DOĞUM
Normal doğumda bebeğin başının doğumunu kolaylaştırmak, doğum sırasında oluşabilecek yırtıkları önlemek için hazne girişini (perineyi) genişletmek için yapılan kesiye dikişli (epizyolu) doğum denir. Dikişli doğum gerekmediğinde yapılmaz, ancak doğumu yaptıran kişi, gelişigüzel yırtıklar oluşarak hazne girişinin anatomik yapısının bozulmasına önlem olarak, denetlenebilir bir kesimle bu bölgeyi korumuş olur. Bebek ve plasenta doğduktan sonra doğumu yaptıran kişi tarafından onarılır. Kesi yapılırken ve dikilirken bu bölge lokal anestezi ile uyuşturulduğu için ağrı duyulmaz.
AĞRISIZ DOĞUM
Epidural Anestezi:
Omurganın uygun aralığından bir katater yardımıyla girip serum gibi damla damla anestezik madde verilerek belden aşağısında ağrının hissedilmesini engelleyen bir işlemdir. Gebe kadın, ağrılarının yüzde sekseni bloke edildiği için rahat bir doğum gerçekleştirilir. Ancak uygulama rahim ağzı 4 cm açıldıktan sonra yapılmaktadır. Ikınma döneminde ilaç dozu azaltılarak kadının ıkınmayı hissetmesi ve böylece doğuma aktif olarak katılması sağlanır. Böyle bir doğum düşünüyorsanız bunu doktorunuzla konuşup, doğum yapacağınız hastanede bu konuda uzman biri olup olmadığını varsa hangi koşullarda uygulandığını öğrenin. Epidural anestezi hem normal doğumda hem de sezaryende kullanılabilir.

Korunma Yöntemleri

RAHİM İÇİ ARAÇLAR (SPİRAL TAKTIRMA)
0322 459 22 22 DAHİLİ 6019 AYSUN HANIMI ARAYABİLİRSİNİZ
Doğum kontrolünde haptan sonra en etkili ikinci yöntem bunlardır. Oldukça ucuzdur. Çiftlerin daha önceden herhangi bir hazırlık yapmasını gerektirmez.
Gebelik oluşması için koşullardan biri, rahim içinin bu gebeliği destekleyecek yapıda olmasıdır. Rahim içinin bir başka kiracı tarafından doldurulması gebeliği önleyecektir. Bu mantıktan yola çıkarak spiral (Rahim içi araç=RIA) geliştirilmiştir. Rahim içi korunma araçları çeşitli ölçü ve biçimlerde, genellikle plastikten yapılmış, ufak, helezon veya ilmik biçiminde araçlardır. Döllenmeyi önlemek için rahim içine yerleştirilirler. Mutlaka bir doktor tarafından yerleştirilmelidir. Bu araçlar ince bir plastik tüp içinde bulunurlar. Bu tüp kolayca rahim boynundan geçirilerek yerleştirilir. Sonra tüp geri çıkarılır. İçindeki spiral dölyatağında doğru şeklini alır ve yerleşir. Plastik elemanın etrafına bakır tel sarılıdır. Bazı spirallerde ise bakır yerine hormon eklenmiştir (progesteron). Ayrıca plastik elemanın alt ucunda iki adet iplik bulunur. Bu ipler spiralin kontrolünde ve çıkarılmasında kullanılır.
Rahim içine yerleştirildiği andan itibaren RİA, burada yabancı bir madde olarak algılanır ve bölgede bir reaksiyon oluşturur. Bu reaksiyon rahim içine ulaşan spermlerin etkisiz hale gelmesini sağlar ve gebelik önlenir.
RİA’ lar takılır takılmaz korumaya başlar ve çıkarıldıkları andan itibaren koruyuculukları biter. Koruyuculuk süresi değişkendir. Bu süre genellikle 5-10 yıl arasında olmakla birlikte, etkinliği arttırmak için ve koruyuculuğu garanti altına almak için spirallerin 5 yılda bir değiştirilmesi uygundur.
Koruyuculuk oranı oldukça yüksektir; ancak %100 değildir. Kullanan 100 kadından bir yılda biri gebe kalır.
İlk doktor görüşmesinde dikkatli bir sorgulama ve jinekolojik muayene yapılır. Smear (rahim ağzından sürüntü örneği) alınır. RİA kullanılmasına engel teşkil edecek bir durum yoksa takılacak gün belirlenir.
Takılmasının daha kolay olması nedeniyle adet kanamasının son günleri tercih edilir. Genellikle ağrı vermeyen bir işlemdir. Çok ağrı duyulursa doktor işlemden önce bölgeye az miktarda lokal anestezi uygulayabilir.
Spiral düşükten, kürtajdan, ya da doğumdan hemen sonra uygulanabileceği gibi, sezaryen esnasında da uygulanabilir.
Geçirilmekte olan veya geçirilmiş olan üreme organları enfeksiyonları,
Geçirilmiş dış gebelik,
Çok sayıda cinsel eşe sahip olunması,
Vücut direncini düşüren durumlar,
Kalp kapak hastalığı olan hastalara da RİA takılmaz.
En büyük dezavantajları enfeksiyonlara yatkınlık yaratmalarıdır. Ancak uygun kişilere takıldıklarında enfeksiyona nadiren neden olurlar.
RİA takılması esnasında;
Rahim delinmesi,
Vazovagal reaksiyon (işlem esnasında bayılma hissi) gibi riskler her zaman mevcuttur.
Uzun dönemde ise ciddi enfeksiyonlara neden olduklarında kısırlık, abse vb durumlara neden olabilirler.
Ancak dikkatli uygulamalarda ve kadının tehlike belirtilerinde hemen doktora başvurması durumunda bunlar nadiren görülür.
Progesteron içeren modeller kanama miktarını azaltır ve bu özelliklerinden faydalanmak amacıyla da uygulanırlar. Bunun aksine bakırlı RİA’lar hemen tüm kadınlarda kanama miktarını artırırlar. Adet döneminin daha ağrılı geçmesine neden olabilirler. Bu durumda ağrı kesici ve antienflamatuar (iltihap giderici) özelliğe sahip ilaçlarla tedavi faydalı olabilir. Sürekli lekelenme, aşırı adet kanaması ve aşırı kramp tarzında ağrılarda ise doktora en kısa sürede başvurmak gerekir.
Uygulandıktan bir ay sonra kontrol gerekir. Bu kontrol normalse yıllık kontrol muayeneleri yeterlidir. Beş yıl sonunda spiral aynı kontrol seansında çıkarılıp bir yenisiyle değiştirilebilir. Doktor muayenesinde enfeksiyon saptanırsa, hafifse RIA çıkarılmadan uygun tedavi verilir ve tedavi bitiminde yapılan kontrolde enfeksiyon bitmişse RIA yerinde bırakılır. Enfeksiyon ağırsa hastane koşullarında tedavi etmek gerekebilir. Bu durumda antibiyotik tedavisi başladıktan sonra RIA çıkarılır.
RIA kullanırken gebelik oluşursa bunun dış gebelik olma ihtimali normale kıyasla fazladır. Adet gecikmesi durumunda hemen dış gebelik olasılığı araştırılmalıdır. Muayenede rahim içi gebelik saptanırsa ve gebeliği devam ettirmek isterseniz spiral ciddi enfeksiyon riskine karşı çıkarılmalıdır.


DOĞUM KONTROL YÖNTEMLERİNİN BAŞARI ORANI
Doğum kontrol yöntemleri uygulanmasına rağmen gebelik oluşması iki temel nedenden dolayıdır.
Yöntemin başarısızlığı
Kullanıcı hatası
Yöntemler başarılı olsa da kurallarına uyulmadan uygulandığında gebelik riski yükselmektedir. Bu nedenle tipik kullanıma bağlı gebelik risklerini de bilmek yararlıdır. Hangi yöntemi uyguluyor olursanız olun adet gecikmesi veya gebelik belirtileri varsa en kısa sürede doktorunuza başvurunuz.
Doğum kontrol yöntemlerinin başarı oranları özel bir formüle göre hesaplanır.
100 kadın bir yıl boyunca bir yöntem uyguladığında oluşan gebelik sayısı PEARL indeksi olarak tanımlanır. Çeşitli doğum kontrol yöntemlerinin başarı oranları da bu formüle göre kıyaslanır.
DOĞUM KONTROL YÖNTEMLERİNİN BAŞARISIZLIK ORANLARI (PEARL İNDEKSLERİ)
YÖNTEM
EN AZ BEKLENEN( %) TİPİK (%)

KORUNMUYOR 85 85
DOĞUM KONTROL HAPI 0,1 3,0
SPİRAL (BAKIRLI) 0,8 1,0
SPİRAL (HORMONLU) 2,0 2,0
NORPLANT 0,2 0,2
TÜP BAĞLANMASI 0,2 0,4
VAZEKTOMİ 0,1 0,15
ÜÇ AYLIK ENJEKSİYON 0,3 0,3
SPERMİSİTLER (FİTİL) 3,0 21
TAKVİM 9,0 20
GERİ ÇEKİLME 4,0 18
DİYAFRAM 6,0 18
KONDOM 2,0 12
DOĞUM KONTROL HAPLARI (ORAL KONTRASEPTİFLER)
Yumurtlama (ovulasyon) sürecinin geçici olarak durdurulmasını sağlayan haplardır. En yaygın kullanılan doğum kontrol hapları östrojen ve progesteron adı verilen kadınlık hormonlarının ikisini birden içeren haplardır. Düzenli olarak kullanıldıklarında doğum kontrol haplarının koruyuculuk oranları çok yüksektir.
Nasıl Kullanılır?
Her gün belli bir saatte bir tablet tok karnına alınır.
Kutuda 21 tablet bulunur.
İçinde bulunan 21 tabletin bitiminden sonra bir hafta ilaç alınmaz.
Bu bir haftalık dönemde adet görülür.
3 hafta kullan- 1 hafta bırak, veya
21 gün kullan- 7 gün ara ver; şeklinde özetlenebilir.
Bazı doğum kontrol hapları günlük tablet alma alışkanlığını bozmamak için 28 tablet içerirler. Bu tabletlerin 21 tanesi diğerleri gibi olup 7 tanesinin içinde genellikle demir vardır. Bu tip haplarda 21 gün sonra 1 hafta farklı renkli bu demir hapları yutulur ve bu bir hafta içerisinde adet görülür. Daha sonra diğer bir kutuya başlanır ve uygulama bu şekilde korunma istendiği sürece devam ettirilir.
Avantajları ve gebelikten koruma dışındaki yararları:
İlaçların düzenli alınması koşuluyla çok güvenli bir korunma yöntemidir.
Daha önce doğum yapmamış, yeni evli olan ve korunma isteyen, belli bir süre çocuk istemeyen kadın için en uygun seçenektir.
Gebelikten koruma dışında çok sayıda yararları vardır: Adet kanamasının miktarını azaltarak gereksiz kan kaybını önlerler.
Adet sancısı, doğum kontrol hapı kullananlarda daha az sıklıkla görülür.
Adetin düzenli olmasını sağlarlar.
Uzun süreli kullanan kadınlarda endometrium (rahim iç tabakası) kanseri ve over (yumurtalık) kanseri çok daha az sıklıkla görülür.
Over kistleri ve memenin iyi huylu hastalıkları daha az görülür.
Dezavantajları
Her gün bir tablet alınmak zorunda kalınması bazı kadınlar için sıkıcı olabilir.
Meme kanserini artırıp artırmadıkları konusunda halen çelişkili sonuçlar mevcuttur. Ancak uzun süreli kullanan kadınlarda muhtemelen meme kanserini artırmamaktadırlar.
Riskleri
Doğum kontrol hapları damar sistemi üzerinde çok önemli etkiler yaptıklarından bu sistemin herhangi bir bölümünde tıkanıklığa yol açabilirler. Bu durum teorik olarak her zaman olabilir, ancak günümüzde kullanılan düşük doz ilaçlar sayesinde ender görülür hale gelmiştir.
Yan etkiler
En sık görülen yan etkisi hafif bulantıdır. Bu durumda bulantı giderici ilaç kullanılabilir.
İlk üç ayda ara kanamaları yapabilir. Bu geçici bir durumdur ve ilacın koruyuculuğunu azaltmaz. Üçüncü aydan sonra da bu durum devam ederse ilacı değiştirmek gerekebilir.
Baş ağrısı yapabilir ve bu ağrı genellikle ağrı kesicilere cevap verir.
Kimlerde Uygulanması Sakıncalıdır?
Gebelik şüphesi bulunanlarda,
Nedeni henüz belirlenmemiş adet dışı kanaması olanlarda,
Tromboflebit (damar iltihabı) geçiren ya da tromboflebit öyküsü olanlarda,
Beyin damarlarında tıkanıklık olan ya da öyküsü olanlarda,
Vücudun diğer organlarında damar tıkanıklığına yol açan bir durumun varlığında ya da önceden böyle bir rahatsızlık geçirmiş olanlarda,
35 yaş ve üzeri olan ve sigara içen kadınlarda,
Yetmezlikle seyreden kronik karaciğer hastalığı olanlarda,
İlaç içindeki etken maddelere karşı allerjisi olanlarda kesinlikle kullanılmaz.
Migren öyküsü, çeşitli kalp hastalıkları, nedeni bilinmeyen başağrıları, hipertansiyon, diabet gibi hastalığı olanlarda ise ileri incelemeler yapıldıktan sonra doktor kontrolü altında kullanılabilir.
Özel Durumlarda Kullanılma Şekli
Doğum kontrol hapları düşük ve kürtajdan hemen sonra başlanabilir.
Anne sütünü bozabileceklerinden emzirme döneminde uygulanmaları uygun değildir. Emzirmeyi düşünmeyenlerde ise doğumdan 6 hafta sonra başlanabilir. Daha önce başlandığında damarsal problemler oluşabileceğinden lohusalık döneminde kullanılmamalıdır.
Uyarılar
Jinekolojik muayene olmadan kullanılmamalıdır.
İlaç alma unutulursa ertesi günü iki adet birden alınmalıdır. İlaç üç günden daha fazla unutulursa kalan tabletler yine düzenli olarak alınmaya devam edilir ancak o ay prezervatif gibi ek bir korunma yöntemi uygulanır.
Ağrı kesicilere cevap vermeyen başağrısı, görme bozukluğu, göğüs ağrısı, bacaklarda şişme ve ağrı, karın ağrısı gibi durumlarda ilaç alımı kesilip doktora müracat edilmelidir
Doğum Kontrol Hapı Kullanımında Oluşan Özel Durumlar
Gebelik oluşması:
Düzenli olarak doğum kontrol hapı kullanılması durumunda pratik olarak gebelik imkansızdır. Ancak ilaç alımının unutulması, ilacın son kullanma tarihinin geçmiş olması ya da bilinmeyen bazı nedenlerle gebelik oluşabilir.
Gebelik oluştuktan sonra anne adayı doğum yapmaya karar verirse bebeğin gelişimi dikkatlice izlenmelidir. Doğum kontrol hapı kullanılması esnasında oluşan gebeliklerden doğan bebeklerde ciddi anomalilerin ortaya çıkma olasılığı ilacı kullanmamış olanlara göre çok yüksek değildir. Ancak bu tür olguların bildirildiği bilimsel yayınların sayısı bu konuda bir sonuca varmak için yeterli değildir.
Ara kanamaların uzun süre devam etmesi:
Hapların kullanılması esnasında ayın ilk haftasında lekelenme tarzında ara kanamaları sık görülür. Bu durum kadının bünyesi ilaca uyum sağladıktan sonra genellikle en fazla üç ay içinde kaybolur. Üç aydan daha uzun süren kanamalarda kadının yaşı 35 yaşın altındaysa ilaç değiştirilerek yöntem uygulanmasına devam edilebilir. Ancak 35 yaş ve üstü olan kadınlarda ilaç kullanımına son verilmesi ve buna rağmen kanamaların devam etmesi durumunda endometrial biopsi (rahim içerisinden parça alınması) yapılması gerekir.
İlaç kullanımına son verilmesine rağmen adet görülememesi:
Bazı durumlarda ilaç kullanımının kesilmesine rağmen düzenli adetler geri dönmeyebilir. Bu durum ilk üç ayda sıklıkla ortadan kalkar. Ancak bir yıla kadar adet görülmeyen durumlar olabilir. Doğum kontrol haplarının kadın üreme sisteminde kalıcı bir hasar bırakmaları söz konusu olmadığından adet görememe durumunda uygun tedaviyle ya da kendiliğinden düzenli adetler tekrar oluşur.
DOĞUM KONTROL İĞNELERİ
1 ) Yalnız progestin içerenler:
Etki mekanizması:
Yumurtlamayı önler, servikal mukusu (rahim ağzındaki salgı) kalınlaştırarak sperm geçişini engeller ve rahim duvarını inceltir.
Yöntemin etkinliği düzenli kullanımına bağlıdır. Doğru kullanıldığında %100’e yakın etkilidir.
Olumlu yönleri:
Uzun etkili ve koruyuculuğu yüksek olup kullanımı kolaydır.
Anne sütünün niteliğini değiştirmez.
Adet ağrılarını ve kanamayı azaltır.
Rahim kanserine karşı koruyucudur
Bırakıldığında doğurganlık geri döner
Olumsuz yönleri:
Enjeksiyon için sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Enjeksiyonları zamanında yapılabilmesi için sağlık personeline ve yeterli stoğa gereksinim vardır.
Doğurganlığın geri dönüşü aylar sürer
Kullanımın ilk 6 ayında düzensiz adet kanamaları görülebilir.
Kilo alımı görülebilir.
Kullanılmaması gereken durumlar:
Gebelik ve gebelik şüphesi
Aktif karaciğer hastalığı
Meme kanseri ve şüphesi
Genital organ kanserleri
Nedeni bilinmeyen vaginal kanama
Uyarılar:
Aşırı adet kanaması şiddetli ve uzun süren ara kanaması
Adet gecikmesi
Migren tipi başağrısı
Görme bulanıklığı
Şiddetli karın ağrısı
Enjeksiyon yerinde kızarıklık ve kanama olduğunda, tıbbi kontrol için sağlık kuruluşuna başvurulması gerekir.
Kullanım kuralları:
İlk enjeksiyon mümkünse adetin ilk 7 gününde yapılmalıdır. Ancak gebelik olmadığından emin olunduğunda adetin herhangi bir gününde de uygulanabilir.
İğne 12 hafta ara ile uygulanmalıdır. 2 haftalık oynamalar olabilir. Daha fazla gecikmelerde gebelik testi(-) ise uygulanmalıdır.
Doğumu takiben emzirmeyen kadınlarda 4. Haftada, emziren kadınlarda 6. Haftadan sonra ve düşük yapanlara ise ilk 7 gün içinde uygulanabilir.
2)Östrojen + progestin içerenler:
Etki mekanizması:
Yalnız progestin içerenlere göre yumurtlamayı daha fazla baskılar. Servikal mukusu (rahim ağzındaki salgı) kalınlaştırarak sperm geçişini engeller ve rahim duvarını inceltir.
Yöntemin etkinliği düzenli kullanımına bağlıdır. Doğru kullanıldığında %100e yakın etkilidir.
Olumlu yönleri:
Koruyuculuğu yüksek olup kullanımı kolaydır.
Adet ağrılarını azaltır, adetleri düzenli hale getirir
Demir eksikliğinden kaynaklanan kansızlığı azaltır.
Yumurtalık ve rahim kanseri riskini azaltır
Yumurtalık kistleri ve iyi huylu meme kistlerini azaltır.
Bırakıldığında doğurganlık geri döner.
Olumsuz yönleri:
Özellikle ilk 3 ay içinde baş ağrısı, bulantı, yorgunluk hissi, lekelenme tarzında kanama ve memelerde duyarlılık olur.
Enjeksiyon için sağlık kuruluşuna başvurulması gerekir.
Enjeksiyonları zamanında yapılabilmesi için sağlık personeline ve yeterli stoğa gereksinim vardır.
Kullanılmaması gereken durumlar:
Gebelik ve gebelik şüphesi
Aktif karaciğer hastalığı
Meme kanseri ve şüphesi
Koroner kalp hastalığı
Migren tipi başağrısı
Nedeni bilinmeyen vajinal kanama
35 yaş üstü sigara içen kadınlar
Uyarılar:
Göğüs ağrısı ve nefes darlığı
Şiddetli baş ağrısı ve görme bulanıklığı
Bacaklarda şiddetli ağrı gibi şikayetlerden birinin olması
Bir sonraki enjeksiyon tarihinden önceki 7 gün içinde adet görmeme veya lekelenme olamaması durumunda
tıbbi kontrol için sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Kullanım kuralları:
Kullanıcıya kan basıncı ölçümü ve meme muayenesini de içeren fiziki muayene yapılmalıdır.
İlk enjeksiyon mümkünse adetin ilk 7günü içinde yapılmalıdır.ancak gebelik olmadığından emin olunduğunda adetin herhangi bir günü yapılabilir.
Enjeksiyonlar 30 gün aralıklarla kas içine yapılmalıdır. 3 günlük oynamalar olabilir.
Emzirmeyen kadınlar için doğumdan sonraki 4. Haftadan itibaren, emziren kadınlar için 6. Aydan sonra uygulanabilir. Düzenli sağlık kontrolleri yapılmalıdır.
DERİALTI ÇUBUKLAR
NORPLANT UYGULAMASI
Hormon içeren küçük kapsüllerin cilt altına yerleştirilmesidir. Cilt altına yerleştirilen 6 adet kapsülden her gün belirli miktarda hormon salgılanmakta ve yumurtlama engellenmektedir.
Yerleştirilmesi ve çıkartılması küçük bir cerrahi operasyonla olmaktadır.
Etkinliği %100’e yakındır ve 5 yıl süreyle koruyucudur.
Kullanım sırasında sıklıkla adet düzensizlikleri yapmaktadır ve pek tercih edilen bir yöntem değildir.
Geçtiğimiz yıl bulunan ve İmplanon adı verilen cilt altı implant yöntemi, norplanta göre bazı avantajlar taşımakla (kapsül sayısının daha az olması, yerleştirilmesinin ve çıkarılmasının daha kolay olması) birlikte halen yaygın kullanım alanı bulmamıştır.
ERKEK DOĞUM KONTROL HAPI
Erkekler için geliştirilme aşamasında olan doğum kontrol yöntemleri arasında en revaçta olanlar testosteron hormonunun sperm hücreleri üzerindeki etkilerini engelleyerek etki edenler. Bu yöntemlerin sperm hücreleri üzerindeki muhtemel mutajen (“genleri bozucu”) etkileri, yöntemlerin insanlarda kullanılabilirliğini henüz engelliyor.
Ancak fareler üzerinde başka nedenlerle yapılan deneylerde tesadüfen erkeklerde uygulanabilecek yeni bir doğum kontrol yönteminin yolu açıldı: Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda vaz deferens adı verilen sperm kanallarının (bu kanallar olgun sperm hücrelerini ana sperm kanallarına ve buradan da depolandıkları yere taşıyan kanalcıklardır) kasılmasını sağlayan bir reseptör (algılayıcı) olduğu saptandı. P2X1 adı verilen bu reseptör (algılayıcı) uyarıldıkça oluşan kasılmalar sayesinde sperm hücreleri aynen bir diş macunu sıkıldığında dışarı macunun boşalması gibi kanalda ilerlerliyorlar. İşte bu reseptörün varlığının saptanmış olması gerçek bir devrim niteliğinde, çünkü bu reseptörü dışarıdan verilen bazı ilaçlarla devre dışı bırakmak teorik olarak mümkün. Bu başarılırsa, vaz deferens kasılamadığından sperm hücreleri kanallarda ilerleyemeyecek ve böylece boşalma olsa bile boşalan sıvının dışarıdan bakıldığında niteliklerinde (renk, miktar) bir değişiklik olmamasına karşın sıvının içinde sperm olmayacak.
Ayrıca bu reseptörü devre dışı bırakan değil, uyaran bir maddenin bulunması da sperm sayısını artırmaya yardımcı olarak erkek kısırılığının tedavisine yeni bir yol açacak gibi görünüyor.
Şu anda bu yöntem yalnızca bir teoriden ibaret. Sorun, reseptörün yapısının tümüyle anlaşılması sonrası, bu reseptörü bağlayıp devre dışı bırakacak maddenin bulunmasında. Bu madde de bulunduğunda erkek doğum kontrol hapları bir hayal olmaktan çıkacak.
VAZEKTOMİ (ERKEKTE KANALLARIN BAĞLANMASI)
Vazektomi, erkekte sperm hücrelerinin testislerden, depolandıkları bölgelere geçişinin cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak bozulması işlemidir. Erkeğin kısırlaştırılması kadının kısırlaştırılmasından kolaydır.. Vas deferens denilen, spermleri testislerden (erbezi =husye) idrar yoluna taşıyan tüplerin ayrılıp bağlanmasıdır. Kolay, birkaç dakika süren bir ameliyattır. Erkek ertesi gün normal hayatına devam edebilir. Ancak ameliyattan sonra vücutta kalan spermler tamamen atılıncaya kadar korunmaya devam etmelidir. Bu 3 ay kadar sürebilir. Ameliyat basit olduğu halde erkeklerin çoğu bundan çekinir. Cinsel yaşantılarının azalacağından veya değişeceğinden korkarlar. Oysa böyle birşey, kesinlikle söz konusu değildir
Bu işlem sonrasında boşalma (ejakülasyon) esnasında boşalan sıvının dış görünüşünde hiç bir değişiklik olmaz, ancak sıvıda sperm hücreleri olmadığından gebelik oluşmaz.
Bu yöntem geri dönüşümsüz, sperm “kanallarında” ciddi hasar oluşturan bir yöntemdir; ve tüplerin eski haline getirilmesi çok zordur. Kanalların yeniden açılmasına yönelik mikro cerrahi ameliyatlar maliyeti yüksek ve başarı şansları düşük operasyonlardır. Bu ileride çocuk sahibi olmak isteyip istemediği konusunda kararsız olan erkeklerde uygulanmaz. Eşin rızası olmadan yapılan uygulamalarda eş boşanma başvurusunda bulunabilir. Bu nedenle eşin de rızası alınmalıdır.
Koruyuculuk oranı %100’e yakın olmakla beraber uygulanan yöntem ve bazı bireysel özellikler nedeniyle çok nadiren gebelik oluşabilir (<%1).
Koruyuculuğu hemen başlamaz. Operasyon öncesinde depolanan spermlerin atılması için genellikle üç ay, 15- 20 boşalma gerekir.
Kısa süren bir cerrahi işlemdir. Lokal anestezi altında yapılan ufak bir kesiden vaz deferenslerin kesilip bağlanması şeklindedir. Hastanede kalmayı gerektirmez.
Çok ender görülen bir durum gebelik oluşmasıdır. En etkili doğum kontrol yönteminde bile koruyuculuk %100 değildir; %100′ e yakındır. Kanalların yeniden kendiliğinden açılması vazektomide ve tüp bağlanmasında nadiren görülür. Bu nedenle gebelik oluşma ihtimalini (az da olsa) akılda tutmalısınız.
TÜPLERİN BAĞLANMASI (TUBA LİGASYONU)
Kadın üreme organlarında spermle yumurtanın buluşmasını engellemek için geliştirilen cerrahi bir yöntemdir.
Genellikle karın bölgesinde yapılan küçük bir kesi ile (3-5 cm) tüplere ulaşılır ve tüpler bağlanır. Birkaç farklı bağlama çeşidi vardır. Laparoskopi (ışıklı bir tüple karın içerisine ulaşılması) ile de yapılabilmesi bir avantajdır. Ek olarak hemen doğum sonrasında veya sezaryen sırasında da yapılabilir.
Etkinliği %100′ e yakındır. Çok az bir oranda tüplerin tekrar açılabilmesi ve gebelik ihtimali akılda tutulmalıdır. Operasyon tekniği başarı oranı ile ilişkilidir.
Adet bitimini takiben gebe olunmadığından emin olunarak uygulanır. Kısa süren küçük bir operasyondur. Aynı gün taburcu edilerek 1 ay sonra kontrole çağrılır.
Her cerrahi girişim gibi bazı özellikler taşır. Enfeksiyon riski, komşu organ zedelenmesi, anestezi riskleri göz önünde bulundurulmalıdır. Dikkatli bir operasyon tekniği kullanıldığında risk çok düşüktür.
Çocuk istemi olmayan, aile planlamasını tamamlamış çiftlerde uygun bir yöntemdir. Genellikle ileri yaşta uygulanması tercih edilir. Geri dönüşümsüz bir yöntemdir. Tüp bağlanmasının geri çevrilmesi çok zor ve mikro cerrahi gerektiren, başarı oranı düşük bir operasyon olduğundan, işlem öncesi danışmanlık büyük önem taşır.
Halk arasında yanlış bilinen bir nokta tüp bağlanmasının adet miktarını etkileyebileceği veya ağrılara neden olabileceğidir. Uygun teknikle yapıldığında, yumurtalık kan dolaşımı etkilenmeyeceğinden bu endişeler yersizdir.
KONDOM (PREZERVATİF= KILIF)
Kondom gebelikten korunmada eski çağlardan beri kullanılan bir yöntemdir. Günümüzde kondomlar lateks adı verilen maddelerden üretilmektedir. Özellikle spermisit bir maddenin eklenmesiyle, usulüne uygun kullanmak şartıyla, etkinliği yüksek bir doğum kontrol yöntemidir. Ancak prezervatif sert hareketlerden yırtılabilir veya dölyolundayken, kayarak çıkabilir. Bu da istenmeyen bir gebeliğe neden olabilir. Prezervatifin %85-93 oranında güvenli bir yöntem olduğu kanıtlanmıştır.
Kondom, ejakülasyon (boşalma) esnasında spermlerin (erkek tohum hücrelerini) vajinaya dökülmesini, dolayısıyla rahim ve tüplere ulaşmasını engeller.
Kondomun kullanımı özellik taşır. Yani; eğer düzgün kullanılmazsa etkinliği azalır. Koruyuculuk oranı ön planda uygulama şekline, ikinci planda kondomun kalitesine bağlıdır. Bu nedenle kondom kullanımı her ne kadar basit gibi görünse de her çift aşağıdaki noktalara mutlaka dikkat etmelidir:
Her kondom tek kullanımlıktır. Her ilişki esnasında yeni bir kondom kullanılmalı ve çıkarıldıktan sonra penis başında az miktarda da olsa sperm bulunabileceğinden tekrar ilişkiye girilmemelidir.
Kondom seçerken dikkat edilmesi gereken bazı özellikler vardır. Spermisit içeren kondomlar tercih edilmelidir.
Kondom her ilişkide kullanılmalıdır. Yalnızca gebelik açısından riskli günlerde uygulandığında koruyuculuk oranı düşer. Bu yüzden kadın adet döneminin hangi döneminde bulunursa bulunsun mutlaka her ilişkide kullanılmalıdır.
Kondomu ilişkinin başından itibaren uygulamalısınız. En sık yapılan hatalı uygulama cinsel ilişkiye kondomsuz başlanması ve hemen boşalma öncesi dönemde takılmasıdır. Bu durum istenmeyen gebeliklerin oluşmasına neden olabilir. Zira boşalmadan önce de erkekte uyarılma döneminde salgılanan sıvılarda sperm hücreleri bulunmaktadır.
Kadında ya da erkekte lateks ve/veya kondomun içerdiği spermisit ajanlara karşı alerji olması durumunda kullanılmamalıdır.
Kondom kullanımının en büyük avantajı düzensiz cinsel yaşamı olan çiftler için en uygun korunma yöntemi olmasıdır. Ulaşılması kolaydır ve ucuzdur.
Kondom kullanımının önemli avantajları vardır. Gebelikten koruması dışında AIDS, Hepatit B, C virüsü ve HPV (genital siğil) dahil tüm mikrobik etkenlerin cinsel ilişkide çiftin birinden diğerine bulaşmasını engeller. Bu özellik diğer korunma yöntemlerinin hiç birinde bulunmamaktadır. Ancak yukarıda sayılan enfeksiyon hastalıklarının yalnızca cinsel temasla bulaşmadığı unutulmamalıdır (Hepatit B’nin öpüşmeyle bulaşması, HPV’nin prezervatifin kapamadığı bölgenin teması ile bulaşması gibi).
Boşalma sonrası, penis normal boyutuna dönmeden vajinadan çıkarılmalıdır; yoksa kondom vajinada kalabilir. Bu durumda dikkatli bir şekilde işaret ve orta parmakları vajinaya yavaşça sokup kondomu bulunduğu yerden çıkarılmalıdır. Kondom ilişki sırasında yırtılırsa gebelik ve cinsel yolla bulaşan hastalık riski yüksektir. Acil kontrasepsiyon (gebeliği önleyici yöntem) uygulanması ve gerekirse enfeksiyondan korunmak için tedavi görülmesi amacıyla doktora başvurulması önerilir. Kondom ile korunan çiftler, kayganlaştırıcı madde kullanmamalıdır. Kayganlaştırıcı maddeler yırtılma riskini arttırır. Son kullanma tarihi geçmiş veya paket açık kaldığı için zarar görmüş kondomlar kullanılmamalıdır. Unutmayın; usulüne uygun kullanımda gebelik nadir görülür.
DİYAFRAM
Cinsel ilişki öncesinde kadının rahim ağzına yerleştirilen bir gereçtir. 1960’larda doğum kontrol hapının rahim içi korunma araçlarının ortaya çıkmasına kadar kadınlarca en çok kullanılan korunma aracı diyafram idi. Diyafram; küçük, kenarı ortasından daha kalın olan ince yuvarlak lastik bir kılıftır. Dölyatağına girişi kapatacak şekilde dölyolunun içine yerleştirilir. Böylece spermin geçip yumurtayı döllemesine engel olur. Jinekolojik muayene sonrası doktorun tavsiye ettiği boyutta diyafram alarak, ilk kullanım için doktor kontrolünde dener. Takılması tam olarak öğrenildikten sonra kullanılmaya başlanır.
Diyaframı kullanmadan önce üstüne sperm öldürücü krem sürmek gereklidir. Çünkü spermler hem birkaç saat yaşayabilirler hem de diyaframın kenarlarından içeriye sızabilirler. Buna dikkat edildiği takdirde diyafram etkili bir doğum kontrol aracıdır. Cinsel ilişkiden birkaç saat önce dölyoluna yerleştirilebilir. Ancak bu süre üç saati geçerse sperm öldürücü kremin etkisi geçer. O zaman diyafram tekrar kremlenmelidir.. İlişkiden en az 6 saat sonra çıkarılmalıdır.
Diyaframın çeşitli boyları vardır. Servikal Başlıklar da diyaframa benzer ancak daha küçüktür. Kullanılan diyaframın kadının yapısına uygun ölçüde olması şarttır. Zamanla kadının yapısında bazı değişiklikler olabilir. Bu durumda diyaframın ölçüsünü değiştirmek gerekebilir. Bu nedenle kontrol için arada bir doktora gitmek gerekir. Diyafram metodunun olumsuz yanı bazı kadınların lastiğe veya kimyasal kreme karşı hassas olmalarıdır. Ayrıca bazı kadınlar cinsel ilişki için çok önceden böyle bir hazırlık yapmanın soğuk ve hesabi olduğu kanısındadırlar.
Sperm öldürücü kremler türünden kimyasal maddeler sadece diyafram veya prezervatif gibi bir korunma aracına yardımcı olarak kullanıldıklarında yararlıdırlar. Yalnız olarak uygulandıklarında güvenirlik oranları çok düşüktür.
FİTİL VE DİĞER SPERMİSİTLER
İlişki öncesi vajinaya bazı sperm öldürücü maddelerin konması esasına dayanır. Fitil, sprey, jel, krem gibi formları mevcuttur. Etkinliği 1-2 saat sürer. İlişkiden en az 15 dk ile yarım saat önce uygulanmalıdır.
Tek başına etkinliği oldukça sınırlıdır. Gebelik riski %20 olarak oldukça yüksektir. Genellikle diyafram veya prezervatif ile birlikte kullanılır. Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan da koruması bir avantajdır.
Spermisitlere karşı alerji veya kullanım sırasında tahrişe neden olması halinde kullanılmamalıdır
GERİ ÇEKME
En eski aile planlaması yöntemidir. İlişki sırasında erkek boşalmadan önce penisi vajinadan çıkarıp dışarıya boşalmaktadır.
İstenmeyen gebeliklerin büyük kısmı bu yöntem uygulanırken oluşmaktadır.
Yöntem erkeğin kontrolüne bağlıdır. Ama başarısızlığın temel sebebi bu değildir. Yöntemin etkisiz olmasının asıl nedeni, ilişkide, erkeğin penisinde, boşalmadan önce de sperm bulunmasıdır. Daha erkek boşalmadan bile belli oranda sperm vajinaya geçmektedir.
Modern tıpta doğum kontrol yöntemi olarak önerilmemektedir
TAKVİM YÖNTEMİ
Takvim yöntemi, geleneksel korunma yöntemlerinden biridir. Maalesef bir çok çift tarafından günümüzde de halen uygulanmaktadır. Bu yöntem bazı çiftlerde etkili olabilir; ancak her zaman sürprizlerle karşılaşma olasılığı mevcuttur. Takvim yöntemiyle korunanlarda bir sene içinde % 25- 30’unda gebelik oluşmaktadır! Bu rakam kabul edilemez. Gebelik olsa da olur diyenler için bu yöntem düşünülebilir.
Takvim yöntemi, “gebelik açısından en riskli” günleri hesaplayarak gebelikten korunmaya çalışmak şeklinde uygulanır. Takvim yöntemi en basit ve en ucuz korunma yöntemi olmakla birlikte gebelikten koruyuculuğu elbette doğum kontrol hapları, doğum kontrol iğneleri, spiral gibi yöntemlere göre çok daha düşüktür.
Takvim yöntemini bir korunma yöntemi olarak önermek, aslında modern jinekolojide yeri olmayan bir yaklaşımdır. Ancak bu yöntemi uygulamaya kararlı çiftler için yöntemin bazı bilimsel verilerle anlaşılması önemlidir. Ayrıntılı bilgileri doktorunuzla konuşmalı, kendi yumurtlama zamanınızı belirlemeye yönelik ipuçlarını öğrenmelisiniz.
Kadının yumurtlama zamanı her ay farklılık gösterebilir. Teorik olarak adet döneminin her gününde gebe kalabilir. Bu yöntem uygulandığında, ilişki kurulması risksiz olan o kadar az gün kalmaktadır ki; bu, ilişkinin çok kısa bir dönemle sınırlandırılması anlamına gelir. Üstelik bunun da bir garantisi yoktur. Her zaman yumurtlama sürprizleri ile karşılaşılabilir.
VAJİNAL DUŞ
Yetersiz bir yöntemdir. Spermler boşalmadan 90 saniye sonra bile rahim ağzına yerleşmiştir. Yani pratik olarak, boşalmadan sonra vajinayı temizleseniz bile, spermler çoktan rahim ağzını geçerek tüplere doğru yönlenmiş olabilir.
Bu yöntemle korunmaya çalışan kadınlar, yetersiz korunmalarının yanı sıra, tekrarlayan enfeksiyon riski taşırlar.
Vajinanın iç örtüsü, bu bölgeyi koruma altına alan özel flora ve salgılarla kaplanmıştır. Vajinal duş/ yıkama bu doğal korunma örtüsünü ortadan kaldırır. Enfeksiyon etkenleri korunmasız kalan vajina iç dokusuna nüfuz ederek kötü kokulu akıntı vb. kronik şikayetlere neden olur.
Vajinanın su dışında bazı solüsyonlarla (oksijenli su, sirkeli su, bitki suları vb) yıkanması da aynı şekilde etkisiz ve zararlıdır.
Bu yöntemi bırakmalı, doktorunuzdan daha etkin ve sağlıklı bir korunma yöntemi istemelisiniz.
ACİL KONTRASEPSİYON
Acil kontrasepsiyon (acil doğum kontrolü) gebeliği önlemek için uygulanan yöntemdir.
İlişkide kondomun (prezervatifin) yırtılması, korunmasız ilişkide bulunulması ve en önemlisi tecavüz vakalarında kadının gebe kalmasını önlemek için kullanılır.
Gerçekten istenmeyen gebeliklerin önlenmesi için oldukça etkili bir yöntemdir. Ancak koruyuculuğun %100 olmadığını bilmek gerekir.
Birkaç farklı yöntemle uygulanabilir; yüksek dozlarda hormon verilmesi, spiral takılması gibi. Uygulama ilişkiden sonraki ilk 72 saat, tercihen ilk 24 saat içinde yapılması gerekir. Koruyuculuk oranı ilk saatlerde uygulandığı anda çok yüksektir ancak süre arttıkça oran düşer ve 72 saat sonrasında koruyuculuğu oldukça azalır.
Amaç; embriyonun rahim içine yerleşmesini engellemektir.
Acil kontrasepsiyon her zaman, rastgele uygulanabilecek bir yöntem değildir. Çok özel durumlarda uygulanması gerekir ve alışkanlık haline getirilmemelidir.
Yüksek doz hormon (östrojen) kullanımındaki kısa vadeli dezavantajlar; bulantı- kusma yapabilmesi ve bir sonraki adet döneminde muhtemel düzensizlik yapabilmesidir. Spiral kullanımı ile ilgili tüm dezavantaj ve riskler de aynen geçerlidir.
Acil kontrasepsiyon gerekliliğinde doktorunuza danışmalısınız.
DÜŞÜK İĞNELERİ
Yeni başlamış bir gebeliğin ilaçlarla sonlandırılıp sonlandırılamayacağı merak edilen ve sıkça sorulan sorulardandır.
Düşük yaptırmak amacıyla ilaç kullanımı II. Dünya savaşı yıllarında gündemde idi. Yine nüfusu kalabalık olan ve bazı gelişmekte olan ülkelerde, (Hindistan, Çin vb.) bu tür ilaçların geliştirilmesine çalışılmakta idi. Günümüzde de giderek daha fazla popülarite kazanmasının nedeni, tıpta genel tedavi prensiplerinde giderek daha az cerrahi girişim kullanma eğilimi ile bağlantılıdır. RU-486 adı verilen bir ilaç, başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinde kullanılan tablet şeklinde bir ilaç ve gebeliğin en erken dönemlerinde etki ederek gebeliğin sonlanmasını sağlıyor. RU-486 ya da diğer adıyla mifepriston gebeliğin en erken aşamasına etki ederek oluşan embriyonun rahim içinde yerleşmesini önlüyor.
Amerika’ da kısa bir süre önce kullanımı onaylanan RU-486, ülkemizde henüz Sağlık Bakanlığı onayı almadı. Belki yakın gelecekte ülkemizde de kürtaj olmayı seçen kadınlar için alternatif bir yöntem olarak RU-486 kullanılabilecek.
Şu an için gebeliğin sonlandırılması ülkemizde yasal olarak 10. gebelik haftasına kadar ve kürtaj yoluyla gerçekleşiyor.
Halkımız arasında ‘düşük iğnesi’ veya “adet getirici iğne” olarak bilinen ilaçlar, aslında oldukça yanlış kullanılmakta ve suistimal edilmektedir.
Bu tür iğneler gebe olmayan bir kadına uygulandığında gerçekten de çoğu durumda kısa bir süre sonra adetin başlamasını sağlayabilirler. Ancak bu uygulama iki yönden hatalı. Birincisi bu ilaç düşük iğnesi değildir; yani gebeliğin düşmesine sebep olmaz ve istenmeyen bir gebeliğin devam etmesine neden olur. İkinci hata ise, adet gecikmesi mutlaka jinekolojik değerlendirme gerektiren bir durumdur. Bu nedenle bu ilacı kullanmadan önce bir kadın-doğum uzmanına danışılmalıdır.
MENOPOZ ÖNCESİ DÖNEMDE DOĞUM KONTROL
Menopoz öncesi dönmede adet düzensizlikleri özellikle de adetlerde gecikme sıklıkla olmaktadır. Adet düzensizlikleri yaşansa da doğurganlık ve dolayısı ile gebelik olasılığı hala devam etmektedir. Bu nedenle bu dönemde de etkili bir doğum kontrolü yöntemi uygulamak gerekmektedir.
SPİRAL
Bu dönemde uygulanabilecek etkili bir yöntemdir. Spiral uygulandıktan sonra tam olarak menopoza girene kadar spiral kalmalı. Ancak menopoza girildiğine emin olunduktan sonra spiral çıkartılabilir.
DOĞUM KONTROL HAPI
35 yaşından sonra da eğer sigara içilmiyorsa menopoza kadar doğum kontrol hapı kullanılabilir. Bu dönemde kullanılacak doğum kontrol hapı aynı zamanda sizi kemik erimesine karşı da koruyacaktır. Yıllık doktor kontrollerinizi mutlaka yaptırmanız gerekecektir. Bu kontroller sırasında rutin muayeneleriniz yanı sıra hormon tetkikleri de yapılarak menopoza girip girmediğiniz saptanacaktır.
Bu dönemde çocuk sayısı tamamlanmış olacağından tüplerin bağlanması veya vazektomi de uygun bir seçenek olabilir.
Bu dönemde uygulanabilecek diğer yöntemler:
Prezervatif
Aylık/ üç aylık iğneler
PROGESTERONLU RAHİM İÇİ ARAÇ (MİRENA)
Spiralin (RIA) etkin bir doğum kontrol yöntemi olmasına karşın taşıdığı bazı dezavantajlar, kullanımını kısıtlamaktadır. Söz gelişi; spiral kullanıcılarında adet kanaması miktarında bir artış söz konusudur. Ve bu yakınma bazı durumlarda spiralin çıkarılmasını dahi gerektirebilir.
Son birkaç yıldır yaygın olarak kullanılmaya başlanan hormonlu spiraller işte bu yan etkileri önlemektedir.
Mirena şu an Türkiye’ de bulunan ve yaygın kullanılan tek hormon içeren spiraldir. Bu nedenle burada ticari ismi ile anılmaktadır.
Etki mekanizması; spiral ile aynıdır. Ek olarak, üzerinde taşıdığı progesteron hormonu rahim iç dokusunu incelterek gebeliği önlemedeki başarıyı arttırmaktadır.
Doğum kontrol yöntemi olarak kullanımının yanı sıra, adet kanamalarının aşırı olduğu durumlarda tedavi amacıyla da kullanılmaktadır. Adet kanamasının miktarını genel olarak azaltır. Bu nedenle özellikle adet kanamasından şikayet eden hanımlarda tercih edilebilir.
Genellikle adet döneminde takılması tercih edilir. Öncelikle dikkatli bir jinekolojik muayene yapılır. En uygun takılma günü belirlenir. Uygulanması spirale benzer. Ancak; rahim ağzının kapalı olduğu durumlarda dilatasyon (açma işlemi) gerekeceğinden anestezi uygulanabilir.
Mirena ile ilgili bir dezavantaj, maliyetinin diğer spirallere göre daha fazla olması. Ancak etkinliğinin yüksek olması nedeniyle bu dezavantaj göz ardı edilebilir.

Anasayfa

Kızlık Zarı Dikimi

KIZLIK ZARI DİKİMİ(0506 170 72 19 DAN BİLGİ ALABİLİRSİNİZ)
Kızlık zarı dikimi (diktirme) ameliyatı kızlık zarının yırtılması sonucukızlık zarı onarımı ve tamiri işlemleridir. Kızlık zarı diktirme ameliyatı günümüzde birkaç farklı teknik ve yöntemle yapılmaktadır. Kızlık zarı dikiminin tıptaki ismi himenoplasti ameliyatıdır. “Himen” kızlık zarı demektir. “Plasti” ise kızlık zarının dikim ve onarımıdır. Kızlık zarı diktirmek için öncelikle kızlık zarı muayenesi ile kızlık zarının bozulduğu anlaşılır. Halk arasında bu işlem bekaret yenileme (bekaret dikimi) olarakta bilinir. Evlilik ve düğün planı ya da dikim sonrası ilk ilişki ne zaman olacaksa kızlık zarının dikilme yöntemi buna göre belirlenir. Evlilik planı yakın ise geçici kızlık zarı dikimi, evlilik planı uzun ise kalıcı kızlık zarı dikimi yapılır. Kızlık zarının yırtılması (bozulması) cinsel ilişki, mastürbasyon, düşme, çarpma tekvando ve benzeri spor ile genital bölgeye darbe alma sonucu oluşabilmektedir. Kızlık zarını diktirmek anlaşılır mı? Kızlık zarının dikildiği ancak bu konuda uzman bir jinekolog doktor tarafınca anlaşılır. Kızlık zarı dikimini herkes yaptırabilir mi? Kızlık zarı dikimini 18 yaş üstü herkes yaptırabilir. Hatta 50-60 yaşındaki bir bayandan birkaç doğum yapmış bir bayana kadar herkes bu küçük ameliyatı yaptırabilir. Kızlık zarı dikimi ameliyatı nasıl yapılır? Kızlık zarı dikimi ameliyatı ile ilgili 3 farklı cerrahi yaklaşım ve yöntem sunulmuştur. Kızlık zarı yeni bozulmuş olan bayanlarda yani 7-10 gün içinde bozulmuş ve yırtılmış kızlık zarı bölgesinde uygun sayı ve boyutta kalıntı doku var ise kızlık zarı bölgesindeki kalıntı doku parçaları kullanılarak onarım yapılabilir. Yöntem kızlık zarı yenileme (rejenerasyon) ameliyatı olarak bilinir. Genellikle 2-3 adet kalıntı doku parçası diğerlerine göre daha büyük olur. Bizim için önemli olan işte bu büyük canlı kalıntı doku parçalarıdır. Kalıntı kızlık zarı parçaları genellikle üçgen şeklindedir. “V” harfi şeklinde olan bu en büyük kalıntı canlı doku parçalarının kenar kısımları birleştirilerek dikilir. Bu parçalar dikilirken iç kısımlar ve dış kısımlar yanyana ve düzgün olacak şekilde onarım yapılır. Ufak kalıntı kızlık zarı parçalarının dikilmesi gerekmez. Amaç canlı ve büyük doku parçalarını kullanarak en az cerrahi işlemle en iyi dikimi sağlamaktır. İşlem sırasında dokuların fazla zedelenmesi bölgenin iyileşme sürecini bozacağından cerrahi tekniği en iyi şekilde kullanmak oldukça önem arz eder. Bu nedenle deneyimli bir doktorun işlemi yapması gerekir. Dikilen kalıntı doku parçalarının kendi damarsal kanlanmaları bulunmakta olduğundan kalıntı dokunun boyut ve kanlanması ne kadar iyi ise yenilenme süreci o kadar kısa ve kolay olacaktır.

Atılan dikişler sonradan alınmaz. Bu dikişler doku içinde eriyerek kendiliğinden kaybolur. Eğer kızlık zarı 7-10 gün sonrasından daha eski bir tarihte bozulmuş ise işlem tekniği değişmektedir. Bu durumda bozulmuş kızlık zarıyerinde yeteri sayı ve boyutta canlı kalıntı doku parçası bulunmaz. Bu durumda kızlık zarı mukoza yani kişinin kendi dokusu kullanılarak yeniden oluşturulur. Yöntem flep kızlık zarı dikimi ya da kalıcı kızlık zarı dikimi olarak bilinir. Kaldırılan doku parçaları birbirine dikilir. Eriyebilen dikiş kullanıldığından dikiş aldırmaya gerek yoktur. Bir diğer yöntem ise geçici kızlık zarı dikimi olarak bilinen daraltma tekniğidir. Eski bir tarihte kızlık zarı bozulmuş bayanlarda o bölgede yeteri boyut ve sayıda kalıntı doku bulunmaz. Bu durumda ya kalıcı ya da geçici kızlık zarı dikimi düşünülür. Eğer düğün tarihi yakınsa yani 7-10 gün içinde olacaksa geçici kızlık zarı dikimi yapmak daha uygun olmaktadır. Geçici kızlık zarı dikimibde kızlık zarının bulunduğu bölge dikiş atılarak daraltılır. Yani burada fokal darlık oluşturulur. Cinsel ilişki kısa süre sonra olacağından bu şekilde ilişki sırasında kanama sağlanmış olur. Eriyebilir olduğundan dikişlerin alınmasına gerek yoktur. Kızlık zarı dikimi yapılırken ağrı olur mu? Kızlık zarı dikimi ağrılı bir işlem değildir. Himenoplasti için genellikle lokal (bölgesel) anestezi tercih edilir. Oldukça konforlu ve kolay bir şekilde işlem yapılır. Ancak bazı kişilerin ağrı eşikleri oldukça düşüktür. En ufak acıya ve ağrıya dayanamazlar. Bu kişilerde ise sedatif anestezi tercih edilir. Sedasyonla anestezide kişi uyutularak işlem yapılır. Ağrı ve acı hissetmez. Kızlık zarı dikimi sonrası bakım nasıl yapılır?

• Pansuman uygulanmaz.
• Ameliyat sonrası genital bölge ılık su ile temizlenir.
• Varsa doktorunuzun verdiği merhem ve kremler uygulanır.
• Ağrı olursa doktorunuzun önerdiği ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir.
• Doktorunuzun önerdiği antibiyotikler 7-10 gün kullanılır.
• Seçilen ameliyat, teknik, yöntem ve öneriler her hastaya göre değişebilir.
Bu nedenle işlem sonrası öneriler hakkında doktorunuz tarafından ayrıntılı bilgilendirileceksiniz.
Kızlık zarı dikimi ne zaman yapılır? Kızlık zarı dikimi için kişinin adet olmadığı bir dönemde işlem yapılmalıdır.
Evlilik planı yakın olan bayanlarda geçici himenoplasti tercih edilir.
Geçici kızlık zarı dikimi ilişkiden yaklaşık 3-7 gün önce yapılabilir.

Kalıcı kızlık zarı dikimi için ise süre kısıtlaması yoktur. Ancak düğünden 1 hafta 10 gün önce kişi kontrole çağırılır. Kontroldeki amaç %100 başarı sağlamak için doku iyileşmesini değerlendirip kızlık zarının son kontrolünü yapmaktır. Bazen bu kontrolde ek ufak dikiş atılması gerekebilir. Flep kızlık zarı dikimi nedir? Flep kan damarı ile beslenen bir doku parçasının yakın ya da uzak başka bir dokunun yerini alacak şekilde kullanılmasıdır. Flep kızlık zarı dikimikızlık zarının eski bulunduğu lokalizasyondan mukoza parçası kaldırılarak kızlık zarının eski şekline yakın onarılmaya çalışılmasıdır. Bu onarım şekli kalıcı kızlık zarı dikimi olarak bilinir. Kalıcı kızlık zarı dikimi herhangi bir zamanda yapılabilir. Geçici kızlık zarı dikimi nedir? Geçici kızlık zarı dikimi kızlık zarının bulunduğu yere daraltıcı dikişler atılarak vajina girişine yakın fokal darlık oluşturulmasıdır. Genellikledüğünden 2-10 gün öncesinde işlem yapılmalıdır. Kızlık zarı dikiminde başarı oranı ne kadar? Kalıcı ve geçici kızlık zarı dikiminde başarı oranı jinekolog doktorun tecrübe ve deneyimine bağlıdır. Doktor seçimi çok önemlidir. Tecrübeli ve deneyimli bir doktorun yaptığı kızlık zarı dikiminde kalıcı yöntemde kontrole de gelinmesi ile işlemin başarı oranı %100’dür. Kızlık zarının dikilmesi zor mu? Kızlık zarı dikimi tecrübeli ve deneyimli bir jinekolog için oldukça basit ve kolaydır. Ancak her kişinin doku natürü aynı değildir. Sigara ve alkol kullanan bayanlarda dokunun iyileşmesi ve kendini yenilemesi normal kişilere göre biraz daha uzun sürebilmektedir. Hatta bu işlemin başarısını artırmak için sigarayı bırakan bayanların olduğu bilinmektedir. Kullanılan bazı ilaçlarda doku iyileşmesini etkileyebilmektedir. Kızlık zarı dikimi yapılırken kanama olur mu? İşlem sırasında herhangi bir komplikasyon gelişmez ise genellikle önemli sayılabilecek bir kanama olmaz. Küçük önemsiz kanamalar ise bazen görülebilmektedir. Kanama uzatıcı ilaçlar, sarımsak, soğan gibi yiyecekler kanama zamanını uzatabildiği için işlem öncesi bu açıdan uyanık olunmalıdır. Kişinin varsa kullandığı ilaçları doktoruna bildirmesi gerekir. Kızlık zarı dikimi ne kadar sürer? Geçici kızlık zarı dikimi 10-15 dk, kalıcı kızlık zarı dikimi 15-20 dk kadar sürer. Kızlık zarı dikimi sonrası 30-60 dk istirahat eden bayan son kontrolleri yapılarak evine dönebilir. Kızlık zarı dikimini hangi doktorlar yapar? Kızlık zarı dikimini genellikle bu konuda tecrübe ve deneyimi bulunan jinekolog doktorlar yapar. Kızlık zarı dikimi psikolojik kişiyi olarak nasıl etkiler? Kızlık zarı bozulan bayanlar genellikle korku ve endişe içindedir. Kızlık zarının dikilebildiğini öğrendiklerinde psikolojik olarak oldukça rahatlamış hissederler. Kızlık zarı dikimi yaptıran bayanların bir kısmı işlemi öncelikle psikolojik rahatlama için tercih eder. Ve kızlık zarını yenilemek ister. Kızlık zarı dikimi ameliyatı riskli mi? Kızlık zarı dikimi küçük cerrahi bir işlemdir. Bu nedenle düşük riskli ameliyatlar sınıfında bulunur. Tecrübeli bir jinekolog elinde düşük riskli ve oldukça güvenilir bir işlemdir. Kızlık zarı dikişleri sonradan açılır mı? Deneyimli merkezlerde yapılan işlemlerde bu olasılık oldukça düşüktür. Eğer kızlık zarı dikişinin açılması kontrolde fark edilirse tekrar ek dikiş atılarak problem giderilebilir. Kızlık zarı kendiliğinden yırtılır mı? Kızlık zarının kendiliğinden yırtılması çok zordur. Zar olarak ifade edilen bu yapı aslında kulak zarı gibi ince bir yapıya sahip değildir. Yaklaşık 1-3 mm kalınlığındadır. Delik çapı ise 10-20 mm’dir. Damarsal yapısı bulunan ağız içi dokuya benzer bir katlantıdır. Vajina girişine yakın 1-2 cm içeride bulunur. İleri yaşta kızlık zarı diktirenler var mı? İleri yaşta kızlık zarı diktirenler genellikle evliliklerine yeni bir heyecan katmak yada yeni bir evlilik planı düşündükleri için bu işlemi yaptırmaktadır. Esnek kızlık zarı yırtılır mı? Kızlık zarı esnek olan bayanlarda kızlık zarı yırtılması olmaz. Ancak ilişki yaşanmış ise küçük zedelenmeler görülebilir. Küçük zedelenmeler varsa kızlık zarı dikimine gerek yoktur. Esnek kızlık zarı olan bir bayan ilişki sırasında bekaret kanaması sağlamak istiyorsa o zaman kızlık zarına esnemeyi önleyecek birkaç dikiş atılarak onarım yapılır. Kızlık zarı nasıl muayene edilir? Kızlık zarı muayenesi oldukça kolaydır. Jinekolojik masada bacaklar yanlara açık litotomi pozisyonunda değerlendirme yapılır. Muayene sırasında ağrı yada acı olmaz. Kızlık zarı saat yönünde incelenip varsa yırtık yeri belirtilir. Küçük zedelenmelerin diktirilmesine gerek yoktur. Kızlık zarının görevi nedir? Kızlık zarı anatomik olarak özellikle bebeklik ve çocukluk döneminde vajina içini enfeksiyonlara karşı koruyan bir bariyer görevi görür. Bu dönemde gelişebilecek vajinal bir enfeksiyonun iç genital bölge ve alt batına ulaşması oldukça kolay olabilir. Kızlık zarı koruyucu bir bariyer olarak bulunur. Bunun dışında açıklanmış bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Ancak bakirelik sembolü olduğu için bazı toplumlarda oldukça önemlidir. Bu toplumlarda kızlık zarı bütünlüğü bozulmamış bayanlar bakire kabul edilir. Bu durumda bekareti geri kazanmak bazende evliliklere heyecan katmak amaçlı kızlık zarının dikilmesi talep edilmektedir. Kızlık zarında çentik olması ne demek? Doğuştan yada sonradan çeşitli nedenlerle olabilen kızlık zarındaki derine inmeyen küçük yırtıklar sonucu kızlık zarının o kesiminde çentik (içe doğru kontur değişikliği) oluşmasıdır. Bu kişilerin kızlık zarı bozulmamıştır. Kızlık zarında çentik olmasının bir önemi yoktur. Kızlık zarında çentik bulunan bayanlarda onarıma ihtiyaç duyulmaz. Perfore kızlık zarı ne demek? Perfore kelime anlamı olarak organ ya da dokuların delinmesidir. Kızlık zarı perforasyonu ise kızlık zarının yırtılması, bozulması ya da patlamasını ifade etmek için kullanılır. Perfore kızlık zarı (perfore himen), yırtılmış kızlık zarı demektir. Kızlık zarının ne zaman bozulduğu anlaşılır mı? Kızlık zarının aslında ne zaman yırtıldığı net bir tarih olarak verilemez. Ancak kızlık zarı muayenesi ile yırtık durumuna bakarak yırtığın yeni (7-10 gün içinde) yada eski (7-10 günden eski) olabileceği söylenebilir. Bakirelik neden önemlidir? Bekaret saflık, temizlik ve el değmemişlik anlamlarını taşıyan bir kelimedir. Bizim toplumumuz gibi bazı toplumlarda halk arasında evlilik öncesinde bekaretin olması oldukça önemlidir. Bekaretin ise en önemli işareti kızlık zarının (himen) durumunur. Kızlık zarı bütünlüğü korunmuş bayanlar bakire olarak bilinir. Kızlık zarı muayenesi neden yapılır? • Vajinal yolla cinsel ilişki şüphesi varsa • Mastürbasyon sonrası kanama görülmesi durumunda • Cinsel birliktelik sonrası kanama olmaması • Cinsel taciz hikayesi olanlarda kızlık zarının durumunun merak edilmesi • Genital bölgeye çarpma, düşme öyküsü bulunması • Tekvando ve benzeri dövüş sporları yapılırken cinsel bölgeye darbe almak • İlk adetini görmeyen genç kızlarda kızlık zarının kapalı olabileceği düşünülüyorsa

• kızlık zarı muayenesi talep edilebilmektedir. Kızlık zarı muayene sırasında bozulur mu? Kızlık zarı asla jinekolojik muayene ya da kızlık zarı muayenesi sırasında bozulmaz. Kişinin kızlık zarı bütünlüğü hakkında bilgi verilir. Kendi kendine kızlık zarı muayenesi yapılır mı? Kendi kendine kızlık zarı muayenesi yapmak oldukça zordur. Sadece kafa karıştırır. Doğru olan bir jinekolog tarafınca yapılan kontroldür. Kızlık zarı muayenesi ne kadar sürer? Kızlık zarı muayenesi 10-15 saniye süren kısa bir kontroldür. İç dudaklar yanlara açılır. Vajina girişinden kızlık zarı kontrol edilir. Adet döneminde kızlık zarı muayene edilir mi? Kızlık zarı muayenesi adet döneminde yapılabilir. Ancak kızlık zarı onarımı için adetin bitmesi beklenmelidir. Kızlık zarı bozulmadan hamile kalınır mı? Kızlık zarı bozulmadan hamile kalmak mümkündür. Bu durum birkaç farklı şekilde olabilir. Kişi eğer esnek kızlık zarına sahipse kızlık zarı ilişki sırasında bozulmayacağından ve ayrıca kanama olmayacağından kızlık zarı bozulmadan hamile kalabilir. Vajinal ilişki olmadan eğer penis vajina girişine boşalırsa kızlık zarının arkasına meni sıvısı geçeceğinden rahim içi ve tüplere bir miktar sperm geçişi olma ihtimali vardır. Bu durumda da kızlık zarı bozulmadan hamile kalınmış olur. Kızlık zarı bozulmadan kürtaj yapılır mı? Kızlık zarı bozulmadan hamile kalınmış ise jinekolog kürtaj için ince kanüller kullanarak kızlık zarını zedelemeden kürtaj yapabilir. Ancak kürtajı bu şekilde yapmak bazen zor olabilir. Bu durumda kişi kürtaj sırasında kızlık zarının zedelenebileceği konusunda bilgilendirilerek daha geniş kanüller ile işlem yapılabilir. Kızlık zarı herkeste aynı mıdır? Her bayanın kızlık zarı aynı değildir. Kızlık zarının farklı şekil ve tipleri bulunmaktadır. Kızlık zarı çeşitleri içinde en sık görülen tip yuvarlak kızlık zarı (anüler himen) dır. Bunun dışında yarım ay (kresentrik), dudaksı (labial), esnek, bölmeli, yarı bölmeli, çok delikli, küçük delikli ve saçaklı kızlık zarı olmak üzere çok sayıda kızlık zarı şekilleribulunmaktadır. Kızlık zarı 1/2000 oranında bulunmayabilir. Bu durumda ilk adet döneminde gecikme ve alt batında ağrılar olacaktır. Tedavisi kızlık zarında açıklık oluşturularak rahim içi birikmiş kanın boşaltılmasıdır. Kızlık zarı 1/1000 oranında bulunmayabilir. Kızlık zarının olmamasınadir görülen bir durumdur. Kızlık zarı muayenesinde kızlık zarının olmadığı ya da vajina girişinde bu düzeyde halka tarzı bir kalıntı olduğu görülür. Kızlık zarı ilk ilişkide ne kadar kanar ve kanama ne renktir? Kızlık zarı ilk ilişki sırasında az miktarda kanar. Kanama normalde kendiliğinden durur. Kanama rengi ise açık kırmızı renktedir. Kanama miktarının fazla olması ve kendiliğinden durmaması durumunda derin yırtık olabileceği ya da kanama zamanını uzatan bir durumun varlığından şüphe edilir. Kan hastalıkları, bazı ilaç ve yiyecekler (sarımsak ve soğan) kanama süresini uzatabilmektedir. Ayrıca yüksek tansiyonlu kişilerde de kanama süresi uzayabilir. Esnek kızlık zarı ne demek? İlişki sırasında kızlık zarlarından bazıları yırtılmaz, esneyerek genişler ve ilişki sonrası tekrar eski durumuna gelir. Bu tip kızlık zarına esnek kızlık zarı (esnek himen) denir. Esnek kızlık zarı olan biri ilişki sırasında yırtılma ve kanama olmasını istiyor ise bu kişilerin kızlık zarı dikiş ile daraltılarak sonraki ilişki sırasında kanama sağlanması mümkündür. Kızlık zarının alınması kimlere yapılır? Kızlık zarının çıraktılması tıpta “himenektomi” olarak adlandırılır. Bazen kızlık zarı deliği doğuştan kapalıdır. Yani kızlık zarında delik bulunmaz. Bu kişiler ilk adetlerini göremez. Ve her adet döneminde kanın rahimde birikmesi ile alt batın ağırlıklı karın ağrıları oluşur. Bu kişilerde kızlık zarının bir kısmı açılarak ya da çıkartılarak rahim ve vajinada birikmiş kanın dışarı atılması sağlanır. Kızlık zarı bazı bayanlarda kalın, bazı bayanlarda ise kalın ve küçük delikli olur. Bu durumda kişiler cinsel ilişkiye girmekte zorlanır. Ağrı nedeni ile ilişki neredeyse salanamaz. Bu bayanlarda sorun kızlık zarının cerrahi olarak açılması ile sorun çözülür. Kızlık zarının yazımızda da bahsedildiği üzere birçok tipi bulunur. Çok delikli, septalı (bölmeli), küçük delikli, labial (dudaksı) gibi kızlık zarı çeşitleri vardır. Bu tiplerden birkısmında ilişkiye girmek zor yada imkansız olabilir. Bu durumda da kızlık zarının cerrahi açılması ya da çıkarılması gerekebilmektedir. Kızlık zarı sürtünme ile bozulur mu? Kızlık zarı sadece sürtünme ile olan ilişkide bozulmaz. Kızlık zarının bozulabilmesi ancak vajina girişine parmak, penis yada yabancı cisim girmesi durumu ile olur. Sürtünme ile ilişkide kızlık zarının yırtılmasışüphesi varsa (örneğin az miktar kanama olması) kızlık zarı muayenesiyaptırılmalıdır. Bazen sürtünme ile ilişki sonrası küçük kızlık zarı zedelenmeleri görülebilmektedir.

İnfertilite

İnfertilite Nedir?
Bir çift herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmaksızın, bir yıl boyunca düzenli cinsel ilişkide bulunmalarına rağmen çocuk sahibi olamıyorsa, bu infertilite (kısırlık) olarak tanımlanır. İnfertilite çiftler arasında yaklaşık % 10-15 arasında görülmektedir. Biz bundan sonra kısırlıktan bahsederken infertilite terimini kullanacağız. İnfertilitenin nedenleri, normal üremenin nasıl oluştuğu bilindiği takdirde daha kolay anlaşılabilir:
İNSAN ÜREMESİ
Anatomi
Kadın üreme organları vagina, rahim, rahim kanalları ve yumurtalıklardır. Vagina kanal biçimindedir ve üst kısmı rahim kanalı ile birleşir. Rahim düz adaleden teşekkül etmiştir ve her adet ile dökülen rahim iç zarı ile döşenmiştir. Rahimden iki kanal çıkar ve bunların görevi döllenen yumurtanın rahim içine getirmektir. İki yumurtalıkta her ay bir yumurta gelişir ve yumurtlama zamanı bu yumurta karın boşluğuna atılır. Bu yumurta sperm ile rahim kanalının 1/3 dış bölümünde birleşerek gebelik mahsulünü meydana getirir. Eğer döllenme olmamışsa yumurta vücut tarafından emilir ve işi sona eren yumurtada hormon üretimi düşer ve dolayısıyla beslenemeyen rahim iç zarı adet kanaması ile dökülerek yeni bir hazırlanma dönemine girer. Menopoz döneminde tüm üreme organları küçülür ve rahim iç zarı da incelir.

KADIN ÜREME ORGANLARI ANATOMİSİ
İnsan üremesinin temel taşları olan kadın eşey hücresi (yumurta=oosit) ve erkek eşey hücresi (sperm), yeni bir canlı oluşturabilme potansiyeli kazanıncaya kadar bir çok gelişim evresinden geçer. Kadınlarda yumurtalık (over), erkeklerde ise testisler, eşey hücrelerine gelişim süresi boyunca ve tamamen olgun eşey hücrelerine de insan ömrü boyunca depo vazifesi görür.
Yumurtalık ve testisler eşey hücreleri için depo vazifesi görürken, bir yandan da çeşitli hormonlar salgılayarak bu hücrelerin yaşamının devam etmesini sağlar. Erkekte testosteron, kadında ise östrojen bu amaçla salgılanan en önemli hormonlardır. Bu hormonların salınımı beyindeki bazı merkezlerin kontrolü altındadır.
Eşey Hücrelerinin Gelişimi
Kadında yumurta yapımı anne karnında başlar. Bir kız çocuğu doğduğunda 2-3 milyon yumurtası vardır. Ergenlik çağında ise bu sayı 400 bine iner. Yumurta, yumurtalıklarda follikül adını verdiğimiz balonsu yapılar içerisinde depolanır.
Ergenlik dönemine kadar yumurtalar gelişimlerinin belirli bir döneminde istirahat halinde kalır. Ergenlik döneminin başlamasıyla birlikte, vücutta hormon salgılanması bir ritm kazanır. Bunun sonucu beynin hipotalamus adı verilen özel bölgesinden salınan GnRH (Gonadotropin salgılatıcı hormon), beyinde yer alan hipofiz bezinden FSH (Follikül uyarıcı hormon) ve LH (Luteinize edici hormon) salgılanmasını sağlar.
Follikül uyarıcı hormon, adından da anlaşılacağı gibi yumurtalıklarda eşey hücrelerinin bulunduğu follikülleri uyarır. Bunun sonucunda yumurta, gelişimini kaldığı yerden devam ettirerek sperm tarafından döllenebilecek olgunluğa ulaşır. FSH yumurtayı çevreleyen follikül hücrelerini de uyararak östrojen hormonunun salgılanmasını sağlar. Bu hormon yumurta gelişimi için temeldir. FSH hormonunun etkisiyle istirahat halindeyken çapı 1-2 mm olan follikülün çapı, 20-25 mm’ye ulaşır. Bu büyüklüğe ulaşan follikül çatlar ve yumurta serbestleşir. Bu olaya yumurtlama (ovulasyon) adı verilir. Adetleri düzenli yani 28-30 günde bir adet gören bir kadında yumurtlama yaklaşık olarak adetin 14-15. günlerine, başka bir deyişle tam ortasına rastlar.
Adet kanamasından hemen sonra, overdeki folliküllerden 5-10 tanesi FSH etkisiyle büyümeye başlar, ancak bunlardan sadece bir tanesi yeterince büyüyerek çatlar. Kısacası normalde her ay sadece bir yumurta döllenmeye hazır hale gelir. Yumurtalıklardaki folliküller menapoza yaklaştıkça sayı olarak azalır, hiç follikül kalmadığı dönem ise menapoz olarak kabul edilir.
Erkekte sperm oluşumu kadından farklı olarak ergenlik çağı ile birlikte başlar. Erkekte de, kadında olduğu gibi FSH ve LH hormonu salgılanır. Bu hormonlar testislere etki ederek sperm hücrelerinin yapılmasını ve olgunlaşmasını sağlar. FSH ve LH etkisiyle testislerden salgılanan Testosteron hormonu sperm hücre yapımı ve olgunlaşmasını sağlayan temel hormondur.
Döllenme (Fertilizasyon)
Yumurtlama ile birlikte serbestleşen yumurta, tüplerin kasılması ve yumurtalığa komşu kısmının hareketleri sayesinde tüp içine alınır. Cinsel ilişkiyi takiben sperm hücreleri vajinadan rahime ve oradanda tüplere geçer. Yumurta ve spermin birbiriyle kaynaşması anlamına gelen döllenme (fertilizasyon) tüplerde gerçekleşir. Sperm ve yumurta dişi üreme kanallarında dölleninceye kadar yaklaşık 24 saat canlı kalabilme yeteneğine sahiptir. Döllenmiş olan yumurta tüplerin ritmik kasılmaları ile 3-4 günlük bir sürede rahim içi boşluğa ulaşır. Bu 3-4 günlük sürede döllenen yumurtadaki hücre sayısı, bölünme ile artar ve rahim içi boşluğa ulaşıldığında embriyo (döllenmiş yumurta hücresi) yaklaşık 16 hücreye sahiptir. Blastosist, daha da gelişmiş embriyodur ve rahim içi boşluğuna yataklanmaya (implantasyon) hazırdır.
Yataklanma (İmplantasyon)
İmplantasyon, embriyonun rahim içi boşluğuna yerleşmesini ve yataklanmasını ifade eder. İmplantasyonun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için rahim içini döşeyen mukozal dokunun (endometrium), implantasyona hazır olması gereklidir. Sağlıklı bir şekilde rahim içi boşluğuna yerleşen embriyo, gelişimini devam ettirerek ileride fetusu oluşturacaktır.
İnfertilite Nedenleri
İnfertilitede problem erkekten, kadından yada her ikisinden de kaynaklanabilir. Bu nedenle kısırlık teşhis ve tedavisinde erkek ve kadının birlikte muayenesi ve tanısal testlerin, her ikisinden de istenmesi en önemli ilkelerden birisidir.
İnfertilite yaklaşık %40 kadın, %40 ise erkek kaynaklıdır. Yüzde 20 vakada ise sebep açıklanamaz.
Erkek infertilitesi nedenleri
Düşük sperm sayısı; erkek semeninin her mililitresinde 20 milyondan az sperm olmasıdır.
Kötü sperm hareketi; spermler, yumurtaya ulaşmak için rahmin içerisinden yüzerek geçememesidir.
Bozuk şekil ‘morfoloji’; her bir spermin yumurtanın dış yüzeyini delip girememesidir.
Sperm üretiminin olmaması; testiküler yetmezlik nedeniyle veya spermin komple yokluğu (tıkanıklık) nedeniyle semende sperm bulunmamasıdır.
Buraya kadarki bozuklukların sebepleri şunlar olabilir:
Testis enfeksiyonları
Testis tümörleri
Varikosel (testis damarlarının genişlemesi)
Genetik anomaliler
Hormonal bozukluklar
İmmunolojik nedenler; sperm hücrelerine karşı oluşan ve onları ortadan kaldıran antikor adını verdiğimiz maddelerin varlığından dolayıdır.
Psikolojik nedenler
Cinsel birleşme zorlukları; bunlar sertleşme veya boşalma güçlükleridir.
Kadın infertilitesi nedenleri
Hormonal bozukluklar
Hasarlı veya tıkalı tüpler
Rahimle ilgili yapısal problemler
Endometriyozis
Polikistik Over Hastalığı
İmmunolojik nedenler; kadında sperm hücrelerini ortadan kaldıran antikor adını verdiğimiz zararlı maddelerin salınmasıdır
Genetik bozukluklar
Psikolojik nedenler
İNFERTİLİTE ARAŞTIRMASINDA YAPILAN TETKİKLER
Korunmaksızın, eşinizle birlikteliğinizin ilk yılı bitmiş olmasına rağmen henüz gebe kalamamışsanız (bu, hayatınızın herhengi bir döneminde kendiliğinden gebe kalamayacağınızı garantilemez) durumu açıklığa kavuşturmak için doktorunuza başvurmanız yerinde olacaktır.Eğer 30 lu yaşlarda iseniz spontan gebeliği en fazla 5-6 ay kadar beklemeli ve daha sonra doktorunuza başvurmalısınız.Eğer 40 lı yaşlarda iseniz henüz tamamen geç kalmış olmamak için hiç vakit kaybetmeden doktorunuza ulaşınız.
İnfertilite nedeniyle başvuran çiftlerde ilk adım dikkatli bir öyküdür. Öncelikle doktorunuz sizinle tıbbi özgeçmişinizi, alışkanlıklarınızı, mesleki koşullarınızı sorgulayacağı bir görüşme yapar. Bu görüşmede ayrıntılı bir şekilde olası infertilite nedenleri sorgulanır. Adet düzeni, adetlerin sancılı geçip geçmediği, cinsel ilişki sırasında ağrı, akıntı vb jinekolojik yakınmalar araştırılır. Ayrıca diğer endokrin hastalıklara yönelik öykü alınır. Geçmişte geçirdiğiniz hastalıklar, ameliyatlar ve kullandığınız ilaçlar kaydedilir. Sigara, alkol vb alışkanlıklarınız sorgulanır.
Daha sonra kadın ve erkek sistemik muayenesi yapılır. Jinekolojik muayenede, kadın dış genital organların muayenesinin yanı sıra, vajinal ultrason ile uterus (rahim) ve overler (yumurtalıklar) değerlendirilir; smear alınır. Uterus iç dokusu (endometrium) ve over ölçümleri yapılır.
Tüm bu işlemlerden sonra doktorunuz size bir algoritma tanımlar. İnfertilite algoritması (akış şeması) her çiftin kendine özeldir. Ancak bazı genel işlemler değişen sırayla takip edilir.
İnfertilite şikayeti ile doktora çiftler mutlaka birlikte başvurmalıdırlar.
KADIN İÇİN:
Histerosalpingografi (HSG:ilaçlı rahim ve tüp filmi) Daha önce de belirttiğimiz gibi erkekte yeterli sperm olması, kadında yumurtlama olması gebelik oluşumu için yeterli değildir. Overden salgılanan oosit Fallop tüpünün fimbriyaları (“saçakları”) tarafından alınmalı ve tüpün içine gönderilmelidir. Burada da oosit hücresi spermlerle karşılaşmalı ve döllenme gerçekleştikten sonra döllenen zigot tüpteki yolculuğuna devam etmeli ve endometriumda kendine uygun bir yer bularak implante olmalıdır
Bu yüzden serviksten endometriuma endometriumdan da Fallop tüplerine, Fallop tüplerinden karın boşluğuna uzanan yol tümüyle açık olmalıdır. İşte histerosalpingografi (“ilaçlı tüp filmi”) bu yolu değerlendiren önemli bir incelemedir ve infertilite değerlendirmesinin ilk basamağında yapılmalıdır. Fallop tüplerinin açık olup olmadığının yanında, uterus boşluğu yapısı hakkında da bilgi veren HSG, uterusta septum, unikorn ya da bikorn uterus, Asherman sendromu gibi durumlar hakkında detaylı bilgi verebilir.
Histerosalpingografi adetin tümüyle bitmesinin hemen sonrasında yapılan bir incelemedir
Vajinal ultrason
Adetin 2- 3. günü FSH, LH, TSH, PRL, E2
Adetin 19. ve 21. günü Progesteron
Laparoskopi: hasta uyutulduktan sonra, göbekten ışıklı bir alet sokularak karın içinde genital organların incelenmesidir. Önemli bir araştırma metodudur. Laparoskopi sadece tanı amacıyla yapılmaz, şayet bir patoloji varsa aynı anda o patolojinin tedavisi de yapılmalıdır
ERKEK İÇİN:
Spermiyogram (semen analizi)
Kruger testi:
Spermiyogram incelemesinden gerçeğe en yakın sonuçların alınabilmesi için bazı özel koşulların yerine gelmesi gerekir
Spermiyogram, erkekte spremiogram, 3-5 günlük cinsel perhizden sonra yapılmalıdır. Daha önce yapılırsa sperm sayısı az, daha sonra yapılırsa da ölü sperm sayısı çok olarak ortaya çıkar. yaklaşık 72 saat ilişkide bulunulmamalı bu süre ne az ne de daha fazla olmamalı. Numune tercihen laboratuarda alınmalı eğer evde alınmışsa en az iki saat içinde laboratuara ulaştırılmalıdır. Tercihen mastürbasyon yoluyla alınır, ayrıca cinsel ilişkide boşalma veya özel bir prezervatif içine boşalmayla elde edilen meni numunesi özel cam kaplar içinde muhafaza edilmeli.
Normal spermiyogram değerleri
· Meni hacmi:1,5-5,0 ml
· Sperm sayısı:>20 milyon/ml
· Canlı sperm sayısı:>%60
· Hareketlilik:birinci saatte %50 yada daha fazla ileri hareketli , %25 yada daha fazla hızlı hareketli
· Morfoloji(yapı):>%60 normal sperm
· pH:7.0-8.0
· Lökosit(beyaz kan hücresi):<1milyon/ml
· Kan hücreleri olmamalı
· 5-25 dk’da likefiye olmalı
Bu tetkikler tamamlandıktan sonra toplu olarak değerlendirilir ve sorun yoksa bir sonraki adıma geçilir. Sorun varsa işlemler bu aşamada genişletilerek gerekli konsültasyonlarla ileri tetkiklere geçilir
Daha sonra kadın infertilite faktörlerini değerlendirmeye yönelik HSG, gereğinde Histeroskopi veya Laparoskopi ile kadın genital sisteminin ileri değerlendirmesine geçilir.
Tüm araştırma tamamlandıktan sonra çiftin ihtiyacı olan infertilite tedavi metodu kararlaştırılarak buna yönelik tedavi planlanır.
İNFERTİLİTENİN TEDAVİ SEÇENEKLERİ
En uygun tedavi seçeneğine inceleme sonucunda karar verilecektir. Tanıya göre en sık uygulanan tedaviler hormonal yoldan yumurtlama uyarılması, cerrahi müdahaleler ya da üremeye yardımcı tekniklerdir.
Yumurtlamanın Uyarılması
Değişik iç salgı bezlerinden salgılanan hormonlar kadın yumurtlamasını kontrol altında tutar. Bu salgı bezlerinden ikisi çok önemli olup hipofiz ve hipotalamustur. Bu iki bez yumurta geliştirici hormon (FSH) ile yumurta çatlatıcı hormonun (LH) üretim ve salınımını idare eder. Bu iki hormon yumurtlama olayında anahtar rol görürler.
Hipofiz ya da hipotalamus ile ilgili hastalıklar, ya da iki bezin birbiri ile olan iletişimsizliği yumurtlama bozukluklarına neden olur. Yumurtlama uyarılması (Ovulation induction) değişik ilaçlarla bu hormonal dengesizliğin ortadan kaldırılarak tekrar yumurtlamanın sağlanmasını amaçlar.
Yumurtalıklarda tamamen yumurtaların tükenmesi durumunda ilaçlarla tedavi imkansız olur. Bu durumda ancak başkasının yumurtası ile döllenme sonucu hamile kalınabilir.
IVF ve Diğer Yardımcı teknikler
Kısaca tüp bebek olarak bilinen bir çok yardımcı teknik mevcuttur. Bunlar suni döllenme, IVF (In Vitro Fertilization), GIFT (Gamete Intra-Fallopian Transfer), ZIFT (Zygote Intra-Fallopian Transfer) and ICSI (Intracytoplasmic Sperm Injection) dir.
Öncelikle yumurtalıklar gonadotropinler denilen ilaçlarla aşırı şekilde uyarılır. Amaç aynı anda birçok yumurta elde edebilmektir. Böylece yumurtalıklardan ince bir iğne yardımıyla yumurtalar toplanır. Bundan sonra döllenme şekline ve döllenmenin oluştuğu yere göre değişik isimler altında suni döllenme sağlanmaya çalışılır. Döllenen yumurta çoğalmaya başladıktan sonra anne rahmine yerleştirilir
Tedavi Sonuçları..
İnfertilite tedavisinin başarı şansı şu etkenlere bağlıdır.
Tedavi öncesi infertilite süresi,
Tedavi sırasında kadının yaşı ( üreme potansiyeli 35 yaşından sonra azalmaya başlar. 40 ından sonra çok hızla azalır.),
Erkekte ilave bir nedenin olması.
Basit hormonal dengesizliğine bağlı yumurtlama bozukluğu olan kadınların %80’i bir kaç aylık tedaviden sonra hamile kalacaktır.Yardımcı üreme teknikleri ile hamilelik şansı son yıllarda hızla artmıştır.
Birçok merkezde 40 yaşın altında olan ve eşinde yeterli sperm olan bir kadın için her tedavi başına IVF ile hamile kalma şansı %25 civarındadır. .
Bir tedavinin başarısını değerlendirirken üreme potansiyeli açısından normal bir çiftin bile her adet döneminde hamile kalma şansının %25 civarında olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Düzenli, korumasız ilişki sonucunda normal çiftlerin %80 ni ilk yıl sonunda hamile kalır.
ASİSTE ÜREME TEKNOLOJİLERİ (ART)
(YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİ)
Çocuk sahibi olamayan çiftlerin birçoğu bu sorunu hormon tedavisi, ameliyat yada yapay döllenme gibi yöntemlerle giderirken bazılarında, yapılan yumurta ve/veya sperm sayısının artırılması yada yumurtalarla spermin bir araya getirilmesi için düzenlenen daha ileri, özel tıbbi tekniklere başvurulması gerekir. Bunlar asiste üreme teknolojileri (ART) olarak adlandırılmaktadır.
Gerçekten de bu teknolojiye ihtiyaç duyan çiftlerin sayısı çok sınırlıdır ama gerçekten ihtiyaç duyanlarda elde edilen başarı oranı, söz konusu teknolojinin ilk kullanıldığı, 1970’li yılların sonlarından bu yana, giderek artmıştır. ART yönteminin kullanılmasıyla, çocuğu olmayan (infertil) çiftlerden bazılarındaki gebelik şansı, normal çiftlerdekine yaklaşmaktadır (herhangi bir ay için %25). ART uygulamalarında her yumurta alınması başına isabet eden gebelik oranı, %18- 28 arasında değişmektedir. Bazı çiftlerde döllenme elde edilmeden önce tedavi altında birkaç defa girişimde bulunulması gerekebilir ama bunun, herhangi bir fertilite sorunu olmayan, normal çiftlerde bile böyle olduğu unutulmamalıdır. Uygulanacak herhangi bir ART tekniğinin başarı oranları konusunda doktorunuz size daha fazla bilgi verecektir.
İN VİTRO FERTİLİZASYON(TÜP BEBEK) KİME UYGULANMALIDIR?
İn vitro fertilizasyon yöntemlerinin çiftlere yönelik kullanılma nedenleri
· Tüplerin tıkanıklığı ve karın içi yapışıklıklar (%35)
· Erkek faktörü (%35)
· Ovulasyon (yumurtlama) bozukluğu (%15)
· Açıklanamayan infertilite (kısırlık) (%10)
· Ender görülen nedenler (%5)
İn vitro fertilizasyon yöntemlerinin uygulanma kuralları:
1. Çift mutlak evli olmalıdır
2. Çift mutlak evlilik cüzdanını (fotokopisini) belgelemelidir.
3. Çift mutlak İVF konseyince alınan karar sonrasında işlemlere başlar.
4. Çift mutlak rıza belgesi imzalamalıdır (bilgilendirme sonrasında).
5. Yumurtlama tedavileri GATA’da izlenir.
6. Yumurta ve sperm laboratuar dışına çıkarılamaz.
7. Yalnızca çifte ait yumurta spermler kullanılabilir, hücre bağışı yapılamaz.
8. Kaç embryo transfer edileceğine doktorlar karar verir:
9. Hangi embryonun transfer edileceğine doktorlar karar verir.

Fazla sayıda ve dondurulmuş embryolar laboratuar dışına çıkarılamaz
İn vitro fertilizasyon nedeniyle gelişebilecek komplikasyonlar:
Kadında:
· Yumurtalıkların aşırı uyarılması, karında sıvı toplanması ve yumurtalıkların büyümesiyle belirginleşir.
· Erken tanınması gerekir.
· Yumurtalar toplanırken kanama ve sonrasında infeksiyon gelişebilir.
· Embryoların transferi sonrasında infeksiyon gelişebilir.
Erkekte:
· Yalnızca testisten sperm toplanarak işlem uygulanan olgularda testis içine kanama veya infeksiyon gözlenebilir.
Gebelikte:
· Düşük riski normale oranla fazladır.
· Erken doğum, ölü doğum riski normale oranla fazla değildir.
· Anormal bebek gelişimi riski -tartışmalı olmakla birlikte- biraz artmıştır.
· GATA ‘da çoğul gebelik oranları %20 dir.
· Dış gebelik gelişimi olabilir.
YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİ
Aşılama
Aşılama, eşin rahmine girmeyen yeterli sayıdaki sağılıklı spermin doğrudan fallop kanallarına yerleştirilmesidir. Bu enjeksiyondan önce sperm laboratuarda en fazla döllenme yeteneğine sahip olması için hazırlanır. Aşılama çok düşük sayıda sperm üretildiğinde yada sağlıklı sperm sayısı azalmış olduğundan uygulanır. Çok şiddetli erkek infertilitesinde aynı teknik, donör (bir vericiden alınan sperm) sperm ile uygulanabilir. Dünya genelinde donör spermi ile aşılama yapılmış yaklaşık 1 milyon çocuk bulunduğu tahmin edilmektedir. Son yıllarda bu teknikle her yıl 20 bin 40 bin arasında doğum olmaktadır. Bununla birlikte son yıllarda mikroenjeksiyon olarak bilinen yeni teknikler erkek infertilitesinde daha fazla tercih edilmektedir.
IVF (tüp bebek)
Son birkaç yıldır erkek infertilitesi tedavisinde IVF (tüp bebek) gibi yardımcı üreme teknikleri kullanılmaktadır. Aşılmada olduğu gibi IVF ve benzer tekniklerde sperm, laboratuar koşullarında uygun şekilde hazırlanarak, yumurtalar en yüksek kalitede hareketli spermlerle karşılaştırılır. IVF yalnızca kalitesi nispeten iyi ve yeterince hareketli sperm olduğunda uygulanabilir.
Mikroenjeksiyon teknikleri
ICSI (intra sitoplazmik sperm enjeksiyonu) gibi mikroenjeksiyon teknikleri tek bir spermin laboratuar koşullarında bir yumurtanın içine enjekte edilmesi temeline dayanır. Çok az sayıda ve/veya döllenme yeteneği zayıf sperm olduğunda kullanılır. Bu teknikler spermin yumurtanın içine girmesini kolaylaştırma amacını taşır ve döllenme mikroskop altında yapılır.
Yardımcı döllenme teknikleri sperm hücrelerinin yumurtayı dölleyemediği veya laboratuvarda sıradan in vitro inseminasyon için yeterli spermin olmadığı çiftler için geliştirilmiş bir yöntemdir.
İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu, diğer bir deyişle ICSI, embryologlarca şekli ve hareketine (morfoloji) bakılarak seçilen tek bir spermatozoanın yumurtanın merkezine enjekte edilmesidir. Bu, erkek faktör infertilite tedavisi ve daha önceki IVF teşebbüslerinde döllenememe başarısızlığıyla karşılaşan çiftler için en başarılı yardımcı döllenme tekniği ve tedavisidir.
IVF -ICSI programı 4 basamaktan oluşur :
1. Yumurtalıklarda Yumurta Gelişimi
2. Yumurtaların Toplanması
3. Yumurtaların Döllenmesi Ve Embriyo Gelişimi
4. Embriyonun Rahim İçine Yerleştirilmesi
1. Yumurta Geliştirilmesi:
Yumurtalıklardaki yumurtaların gelişimi için klomifen sitrat, insan menopozal gonodotropini (humegon – pergonal ), saf fsh ( metrodin – follegon ), buserelin ( supracur – suprafact – lucrin ), recombinant ganodotropinler, koryonik gonodropinler gibi hormon preparatları tek veya kombine şekilde kullanılır. Ivf`de bu ilaçların kullanılmasının nedeni daha çok yumurta ve embriyo elde ederek gebelik şansını arttırmaktır.
Bu hormonal ilaçlar düzenli ovulasyonu (yumurtlaması) olmayan kadınlarda 20 yıldır kullanılmaktadır. Bu ilaç kullanımıyla doğum defektlerinde,doğumsal anomaliler veya spontan düşük sıklığında bir artış görülmemiştir.
Enjeksiyonla bu uyarıcı ilaçların kullanımını takiben zamanlama ve yumurtaların olgunlaşmasını takip etmek için 2. Bir ilaç verilir. Bu tedavi olmazsa zamanlama ve yumurtaların olgunlaşmasını tayin etmek oldukça güç olur. Uyarıcı ilaçlar genellikle adetinizin 3. Günü veya burun spreyi-cilt altı iğne kullanımının 14. Günü başlar ve yumurta gelişimine bağlı olarak 8 -10 gün sürebilir.
Yumurtalıklarda yumurta büyümesini izlemek için ultrasonografik görüntüleme kullanılır. USG’ye genellikle siklusun 3. Gününde başlanır ve ağrısızdır. Yumurtanın gelişimini göstermede ve erken gebelikle ultrasound kullanımının zarar verici bir etkisi yoktur. Size USG yapılan her gün kan testi de yapılacaktır.
2. Yumurta Toplama İşlemi :
Yumurta toplanması transvaginal USG (ultrason) eşliğinde gelişen yumurta keseciklerinin (folikül) bir iğne aracılığı ile delinip, yumurtanın içinde bulunduğu sıvı ile aspire edilerek (emilerek) alınmasıdır.
3. Yumurta Kültürü Ve Döllenme :
Önce laboratuarda yumurtalar toplanır, özel besi yerleri içine yerleştirilir ve yaklaşık 2 -3 saat burada kalmasına izin verilir. Aynı gün mastürbasyon veya testisten doku örneği alınması yoluyla elde edilen sperm steril kaba konup laboratuara taşınır, yıkanır ve inkübe edilir (saklanır)
Embriyoların sizin rahminize yerleştirilmesi için 3 ila 6 gün sonra merkezimize gelmeniz gereklidir.
4. Embriyo Transferi:
Yumurta toplamasından 72 – 144 saat (3 ila 6 gün) sonra embriyolar rahim içine, rahim ağzından sokulacak ince bir kateter (borucuk) ile transfer edilir. Embriyo yerleştirme prosedürü çok basittir ve uyuşturma gerektirmez. Embriyolar rahme yerleştirildikten sonra 2-4 saat dinlenilir.ilk 24-48 saatte aktiviteleriniz kısıtlı olmalıdır, bundan sonra normal aktivitelere başlayabilirsiniz.
Eğer tedavi siklusu başarısız olursa yeni bir siklusa başlamak için 3-4 ay beklenmelidir. Bu durum gebelik oluşuncaya kadar veya 6 tam tedavi siklusuna ulaşana kadar sürebilir.
Yumurta toplanması ile iyi sonuç elde edilmesinde, yumurtaların normal gelişimi ve olgunlaşmasının gözlenmesi ve yumurtalıkların cevabının tam olması tartışmasız çok önemlidir.
Hastanemizin yardımla üreme teknikleri merkezi embriyoloji birimi dünya standartlarındaki başarı oranlarıyla ülkemizin önde yer alan merkezleri arasındadır.
GIFT
GIFT,gametlerin (yumurta veya sperm) fallop tüplerine transferi anlamına gelmektedir. Gamet,dişi veya erkeğin üreme hücresidir (yumurta veya sperm). GIFT sırasında sperm ve yumurta bir araya getirilir ve fallop tüplerinden birine veya her ikisine transfer edilir.
Döllenme fallop tüplerinde doğal üremedeki seyrini izler. GIFT’ te tedavi basamakları tüp bebek tedavisi gibi yumurtalıkları uyarmakla başlar. Tüp bebekte elde edilen embriyolar 2-3 gün sonra rahime transfer edilir. GIFT’ te ise sperm ve yumurtalar fallop tüplerine nakledilir. GIFT için en uygun adaylar, normal, sağlıklı fallop tüplerine sahip kadınlardır. Ayrıca açıklanamayan kısırlık, hafif endometriozis, erkek faktörü, rahim boynuna bağlı veya immünolojik nedenli kısırlıklarda çiftler GIFT işlemi için aday olabilirler. GIFT işlemi sırasında fallop tüplerine yerleştirilmeyen ekstra yumurta ve spermler vücut dışında döllenebilir ve sonraki bir tarihte transfer edilmek üzere dondurulabilir.
GIFT ’te genellikle iki yumurta nakledilir. 35 yaşını geçen kadınlarda çoğul gebelik ihtimalini arttırmaksızın nakledilen yumurta sayısı arttırılabilir. Gametler yalnızca fallop tüplerinin sağlıklı göründüğü durumlarda transfer edilebilir. Doktorunuz, tüplerin sağlıksız olduğunu belirtmiş ise GIFT yerine Tüp bebek yöntemi tavsiye edilebilir. Bu nedenle GIFT işlemi Tüp bebek imkanı olan merkezlerde yapılmalıdır.
GIFT ve tüp bebeğin karşılaştırılması
GIFT ve Tüp bebek arasında bir çok farklılık vardır. En önemlisi,GIFT için sağlıklı fallop tüplerine gereksinim varken, tüp bebek, hastalıklı tüplerde veya fallop tüplerinin olmadığı durumlarda da uygulanabilir. GIFT ’te gamet nakli laparoskopik (kapalı ameliyat ile) olarak yapılır. Gametleri, fallop tüplerine laparoskopi olmaksızın transfer etmek için yeni GIFT teknikleri araştırma aşamasındadır.
Tüp bebek yönteminde döllenen yumurtalar vaginal yoldan rahime transfer edilir ve laparoskopi gerekmez. GIFT yönteminde döllenme kesin değildir. Tüp bebek ile döllenme, laboratuar koşullarında gerçekleştiği için kesinleştirmek mümkündür. Bu da genellikle erkek nedenli veya teşhis edilemeyen kısırlık durumlarında önemlidir.
Tüp bebek / GIFT’in varyasyonları
Yardımcı üreme tekniklerini araştırırken ZIFT, PROST ve TET gibi işlem isimleri ile karşılaşabilirsiniz. Bu teknikler GIFT ’den ayrılırlar. GIFT ’te fallop tüplerinde gerçekleşen döllenme, yukarıda adı geçen işlemlerde laboratuar ortamında gerçekleşir. Kısırlık erkek faktörü kaynaklı ise (örneğin spermin yumurtaya girememesi gibi) döllenmenin tespit edilmesi yararlıdır.
Bu işlemler Tüp bebek ’den farklıdır, çünkü döllenmiş yumurta rahim yerine fallop tüplerine nakledilir. Zigot İntrafallopian Transfer (ZIFT) diğer bir ismi de PROST,yani pronuclear stage transfer’dir. Zigot hücre bölünmesine girmemiş döllenmiş yumurtaya verilen isimdir. ZIFT yönteminde yumurtalar transvaginal ultrason aspirasyonu yoluyla alınır ve bir laboratuar kabında döllenir. Ertesi gün döllenen yumurtaların hücre bölünme evreleri başlamadan fallop tüplerine nakledilir. Tubal Embriyo Transfer (TET),daha gelişmiş embriyoların naklidir. TET ’de 4-8 arası hücre evresine ulaşan döllenmiş yumurta fallop tüplerine nakledilir. Bu işlem döllenmenin yaklaşık 24 saat sonrasında gerçekleştirilir.
GIFT yerine TET veya ZIFT tercih edilmesinin bir nedeni de, spermin yumurtayı dölleyip dölleyemeyeceğinin belirlenmesidir. Tüp bebek yerine TET veya ZIFT kullanılmasının tercihi ise bir merkezin aldığı sonuçlara ve deneyimlerine bağlıdır. Kadının yumurta kalitesinin kötü olduğu durumlarda, döllenme ihtimali riske atılarak ZIFT yöntemi tercih edilebilir. Daha önce başarısız bir GIFT deneyimi geçirmiş hastalar ZIFT veya TET yönteminden yararlanabilirler. Ek süreçler nedeniyle ZIFT veya TET, Tüp bebek veya GIFT ’e oranla daha pahalıya malolabilir .
Blastosist transferi nedir:
Döllenen yumurta bölünerek 2. günde 2-4 hücreli hale gelir ve klasik tüp bebek uygulamalarında bu evredeki embryo anne rahmine transfer edilir. Doğal yollardan elde edilen gebeliklerde ise embriyo rahme 5. günde blastosist adı verilen çok hücreli evrede ulaşır. Bu evredeki embryonun rahme tutunabilme şansı daha yüksektir. Günümüzde geliştirilen özel besi yerleri ile embryoları blastosist dönemine kadar geliştirmek mümkündür. Gelişmiş merkezlerde uygulanan blastosist transferi ile gebelik oranlarının yükseldiği gösterilmiştir.
Dünyada ilk kez Singapur’da uygulanmaya başlanan ardışık transfer uygulamasında ise anne adayına ikinci günde yapılan embryo transferinin ardından kalan embryolar özel besi yerleri içinde geliştirilmeye devam edilir ve blastosist evresine gelen embryo elde edilebilirse 6. günde bir embryo transferi daha yapılır. Ardışık transfer ile gebelik oranları anlamlı olarak yükselmekte ve blastosist transferi ile elde edilen gebeliklerde düşük oranı çok azalmaktadır.
Epididim ve testislerden elde edilen sperm ile mikroenjeksiyon
Boşalma sırasında spermin geçişini engelleyen doğumsal anomalileri olan erkeklerde, mikro cerrahi ile sperm doğrudan testislerden yada sperm kanallarından alınır.
Mikro cerrahi ile sperm aspirasyonu (MESA)
Testiste normal yada normale yakın sperm üretimi olduğu halde kanallar tıkalı yada yok ise sperm kanallarından ince iğnelerle mikroskop altında sperm alınmasıdır. Bu hastalardan mikro cerrahi ile sperm elde edilir. MESA işlemi lokal anestezi (bölgesel uyuşturma) altında uygulanır ve erkek cinsel sağlığına olumsuz bir etkisi yoktur.
Testiküler sperm ekstraksiyonu(TESE)
Sperm kanallarında sperm bulunmadığı yada sperm kanallarının olmadığı durumlarda sperm testisten alınan bir parça (biyopsi) ile elde edilir. Lokal anestezi altında uygulanan bu işlem ile testisin farklı bölgelerinden küçük doku parçaları alınır. Bu parçalardan özel yöntemler ile ayrıştırılarak elde edilen sperm hücreleri ile mikroenjeksiyon işlemi gerçekleştirilir. Bu işlemin erkek cinsel sağlığına olumsuz bir etkisi yoktur. TESE işlemi menisinde hiç spermi olmayan vakalar dışında menisinde hiç normal yapıda veya canlı spermi olmayan vakaların tedavisinde de uygulanabilir .
Perkütan sperm aspirasyonu(PESA)
genişlemiş olan tıkalı kanala yada testis dokusuna cilt üzerinden bir iğne ile girerek sperm toplanmasıdır.
Assisted Hatching
Assisted hatching, gebelik oranlarının (implantasyonun) yükselmesi için yapılan bir mikromaniplasyon metodudur. Burada, embriyolog yumurtanın en dış zarını (zona pellucida) mikroskop altında lazerle açarak bölünmüş embriyonun rahim duvarına tutunmadan önce çıkmasına olanak sağlar. Gebeliğin oluşumunda en önemli basamak gelişen embriyonun anne rahmine tutunmasıdır. Anne rahmine tutunmadan önce embriyonun etrafında bulunan zona adı verilen tabaka incelerek kaybolur ve hücreler dışarıya doğru tomurcuklanarak anne rahmine tutunur. Bu işleme yardımcı olabilmek amacı ile zona tabakasında bir pencere açılabilir. Mekanik veya asit gibi çeşitli kimyasallar kullanılarak yapılan bu işlem günümüzde embriyoya zarar vermeden lazer yardımı ile gerçekleştirilebilmektedir. Lazer yardımı ile açılan pencereden embriyo içine girilerek fragman adı verilen atıklar temizlenebilmekte ve genetik analiz için hücre örneği alınabilmektedir. Gösterilmiştir ki, assisted hatching implantasyon etkinliğini artırarak sonuçta daha yüksek gebelik oranı olur.